Gazze’nin duvarları yıkıldı

Kapitalizm varoluşsal bunalımı, dünyada ulusal çelişkileri keskinleştiriyor. Sermayenin genişleme döneminde ulusal sorunlara getirilen özerklik türü ara çözümler geçerliliğini yitiriyor. “Filistin Özerk Yönetimi” de çoktandır anlamını yitirmişti.

İsrail, bir duvarlar ve tel örgüler sistemi olarak da görülebilir. Bu devletin inşası için topraklarına el koyduğu Filistin halkı – tehlikeli varlık – bulunduğu her yerde duvarlarla ve tel örgülerle çevrilmiştir. Filistin halkı hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da çevrilmiş ve kapatılmış halde yaşar. Dünyayla tüm teması İsrail ordusunun denetimine tabidir.

7 Ekim olaylarıyla, Gazze’nin duvarlarının Filistinli milislerce yıkılması ve pek çok İsrail yerleşim yerinin Filistinlilerce basılması, tarihin akışını bir günlüğüne dahi olsa, tersine çevirmiş gibidir. Dünya, bunun tam tersini görmeye o kadar alışıktır ki! İsrail askerleri şu ya da bu Filistin köyünü, kentini basar, istediği Filistinliyi alır, götürür ve hapseder. Bunun haber değeri dahi yoktur! Oysa Filistinli milisler İsrail köylerini ve kentlerini basınca, dünya şoka girdi.

Bu şokun bir diğer sebebi, işlerin bir süredir, hiç olmadığı kadar İsrail lehine ilerliyor oluşudur. Artık Filistin direnişi bitmiş gibiydi. Arap devletleri, İsrail’le “normalleşme” kuyruğuna girmişti. İsrail tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor gibiydi. ABD’nin Kudüs’ü “İsrail başkenti” olarak tanımasıyla, Kudüs üzerindeki hakimiyeti de pekişmiş gibiydi. Geriye Doğu Kudüs’te hala var olan Filistinli mülklerini gasp etmek kalmıştı.

Bu konuda sürekli Filistinlilerden yana karar veren Yüksek Mahkeme’yi devreden çıkartacak kanun da – İsraillilerin kitlesel muhalefetine aldırmaksızın – meclisten geçirilmişti. Bu kanunla Yahudi yerleşimciler, Yüksek Mahkeme engelini aşarak tüm Doğu Kudüs’ü ele geçirebilirdi. Nihayet, sonrasında sıra Batı Şeria’yı parsellemeye gelecekti. Ki, hâli hazırda Batı Şeria’nın neredeyse yarısı zaten Yahudi yerleşimcilerce işgal edilmiş durumda. Geriye Gazze kalıyor ki bu bölgeyi de Mısır’a verip kurtulabilirlerdi. Aşırı dinci Siyonist çetelerin Mescid-i Aksa’ya yönelik sürekli saldırıları da Filistinlileri Doğu Kudüs’ten söküp atma stratejisinin önemli bir unsurunu oluşturuyordu.

AKP İKTİDARI HAMAS'I İSRAİL'İN İSTEDİĞİ ÇİZGİYE GETİRDİ

Bütün bunlar yaşanırken, Hamas, Suriye iç savaşında Esad yönetimine başkaldıranların tarafında yer aldığı için Şam’dan ayrılmak tercihini yapmıştı. Hamas merkezi, böylece, iki yıl öncesine kadar Ankara ve Doha’ya (Katar) taşınmıştı. Hamas’ın, Filistin direnişini samimiyetle destekleyen yegâne Arap devleti olan Suriye’ye neden isyan ettiği oldukça tartışmalı bir konudur. Bu süreçte Hamas’ın İran ile de arası açılmıştır. Hamas’ın Ankara – Doha dönemi, ehlileşme dönemidir. AKP iktidarı, Hamas’ı İsrail’in kabul edebileceği bir çizgiye doğru evriltmiştir. Sözüm ona İsrail’le söz düelloları yapar ve tüm diplomatik ilişkilerini keserken, AKP iktidarı, aslında İsrail’e eşsiz bir destekte bulunmuştur. Hamas’ın pasifikasyonu, onu İsrail karşısında etkin bir güç olmaktan da çıkartmıştı. İsrail’in tehdit algısı da bu sebeple daha alt seviyelere inmişti.

Ne var ki, Suriye iç savaşının stabil bir duruma evrilmesi ve AKP iktidarının da İsrail’le “normalleşme” sürecine girmesi, Hamas’ın büyük umutlarla geldiği Ankara’dan da kovulmasına sebep oldu. Böylece, iki yıl kadar önce, yıllardır kopuk olan Hamas – İran ve Hamas – Suriye bağları ad yeniden kuruldu. İsrail’in Filistin ulusal varlığını kökünden söküp yok etmeye yönelik stratejisi, Filistin tarafında da durumu kökten değiştirecek bir hamle yapma arayışını getirdi.

İran molla rejimi, son yıllarda MOSSAD’ın İran’da düzenlediği profesyonelce suikastlarla hayli sarsılmıştı. Ayrıca, Filistin meselesinin ve Siyonizm karşıtlığının İran rejiminin toplumsal destek aramak için kullandığı başlıca konu olduğunu da kaydedelim. Bir yıldır Mahsa Jîna Amini isyanlarıyla sarsılan molla rejiminin, kendi iktidarını korumak için Hamas’a istediği her türlü askeri desteği verdiğine hiç şüphe yoktur. 7 Ekim, aynı zamanda İran’ın da bölge siyasetine güçlü geri dönüşüne işaret etmektedir.

ASKERİ GÜÇ ÇÖZÜM DEĞİL

7 Ekim saldırıları ulusal sorunların askeri güç ve zapturapt politikalarıyla çözülemeyeceğinin en net göstergesi olmuştur. Ulusal çelişki hafiflemediği, tersine şiddetlendiği her durumda, beklenmedik bir yerden patlak verir. Kapitalizm varoluşsal bunalımı, dünyanın her yerinde ulusal çelişkileri keskinleştiriyor. Önceki dönemde, yani sermayenin uzun süren genişleme döneminde (1980’lerden 2008’e) ulusal sorunlara getirilen özerklik türü ara çözümler, bir bir geçerliliğini yitiriyor. Filistin’de de Oslo Anlaşmaları ile ilan edilen “Filistin Özerk Yönetimi” çoktandır anlamını yitirmişti. Tarihin saati Filistin’in topyekun İsrail tarafından yutulmasına doğru akıyordu. Hamas’ın 7 Ekim hamlesinin bu durumu değiştirecek, tarihin akışına yeni bir yöne verip vermeyeceğini göreceğiz.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi