Fukuşima’da balık olmak

Japonya 2011’de depremin ardından nükleer kaza meydana gelen Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali’nin soğutulmasında kullanılan, radyoaktif madde içeren ve 12 yıldır depoda bekletilen 1 milyon ton atık suyu okyanusa boşaltıyor.

Japonya Başbakanı Fumio Kişida’nın Fukuşima’da tutulmuş balıkları afiyetle yediği fotoğrafa bakıyorum. Bir de tivit atmış Kişida; “Fukuşima’dan gelen malzemeler çok lezzetli!” diye… Aklıma Çernobil Nükleer Santrali’ndeki felaket sonrasında çay satışları düşmesin diye kameraların karşısında çay içen dönemin ANAP’lı bakanı Cahit Aral geliyor.

Japonya 2011 yılında depremin ardından tsunaminin vurması sonucunda 7. düzey nükleer kaza meydana gelen Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali’nin soğutulmasında kullanılan, radyoaktif madde içeren ve 12 yıldır depoda bekletilen 1 milyon ton atık suyu okyanusa boşaltıyor. 24 Ağustos’tan bu yana okyanusa bırakılan su, su filtreleme teknolojisiyle giderilemeyen radyoaktif trityum maddesi içeriyor.

Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya’nın okyanusa kanalizasyon muamelesi yaptığını ve Çin halkının sağlığını tehdit ettiğini öne sürerek Japonya’nın bu eylemine şiddetle karşı çıkıyor. Bu sebeple Çin, Japonya’dan her türlü deniz ürünü ithalatını durdurdu. Çin’de büyük bir toplumsal öfke var. Her gün binlerce Çinli, Japon kurumlarına telefon ederek “neden radyoaftif atıklı suyu okyanusa bıraktınız?” sorusunu soruyor. Fukuşima Belediye Başkanı Hiroşi Kohata, yalnızca belediye binasının iki günde yaklaşık 200 taciz çağrısı aldığını söyledi. (Hürriyet, 30.08.23) Mesele şimdiden bir Çin-Japonya krizine dönüşmüş durumda.

Çevre örgütü Greenpeace de atık suyun neden olabileceği radyolojik risklerin tam olarak değerlendirilmediğini belirterek kararı eleştirmiştir.

İşte Kişida’ya kameralar karşısında Fukuşima’da tutulmuş balığı yediren gelişmeler bunlar.

Tokyo hükümeti, atık suyun “insan ve çevre sağlığına zarar veremeyecek kadar düşük oranda radyoaktivite içerdiğini” öne sürüyor. Japonya’nın bu eylemi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) verdiği izinle gerçekleşiyor. Okyanusa radyasyonlu atık su bırakılması, Fukuşima Santrali’nin söküm işlemleri tamamlanıncaya kadar, yani önümüzdeki 30 yıl boyunca devam edecek. Fukuşima’da depolanan suyun okyanusa atılmasının en önemli ve tek gerekçesi ise depo tanklarının çok yer kaplaması ve depolama maliyetlerinin yüksekliği! Yani bir kez daha kapitalizm sermayeden tasarruf ederek maliyeti okyanusa yüklüyor.

SADECE PASİFİK'E DEĞİL EKOSİSTEMİ TEHDİT EDİYOR

Peki, bu mesele sadece Japonya’nın denizden komşusu Çin’i mi ilgilendiriyor? Japonya sadece Pasifik Okyanusu’nu mu kirletiyor? Hayır. Aslında tüm ekosistemi etkileyecek bir olaydan söz ediyoruz. Atlas, Pasifik, Hint Okyanusu gibi isimler sadece insan imgeleminin bir ürünüdür. Aslında dünya yüzeyinin üçte ikisini kaplayan ve birbirine yüzey ve dip akıntılarıyla bağlı tek bir okyanus vardır. Dolayısıyla Japonya sadece Pasifik’i değil, bütün dünya okyanuslarını radyoaktif atıkla kirleterek tüm ekosistemi tehdit etmektedir.

Kişida eleştirilere yanıtı balık yiyerek verdiğine göre, atık okyanus canlılarına nasıl etki edeceğini pek umursamıyor. O sadece Japon balıkçılık endüstrisinin çıkarları için endişeleniyor.

Fukuşima santralinin sahibi olan Japon şirketi TEPCO da dâhil, hiç kimse okyanus sularının kirlenmeyeceğini söylemiyor ancak insan sağlığına zararlı olmayacağını ve kontrollü kirlenme olacağını açıklayarak insanları teselli ediyorlar. Radyasyon ile kirlenen okyanustaki öteki canlıların ne şekilde etkileneceğini, okyanus ekosisteminde ne gibi bozulmaları tetikleyeceğini bilemiyoruz. Hali hazırda okyanus zaten dünyanın en çok saldırıya uğrayan ‘ülkesi’dir. Okyanus, kapitalizmin maliyetleri düşürmek için sürekli atıklarını boşalttığı dev bir çöplük gibidir. Bu sebeple okyanus ekosistemi zaten sürekli canlılığını yitirmekte, türler yok olmakta ya da bozulmaya uğramaktadır. Fukuşima nükleer santralinin atıklarıyla birlikte bu süreç yeni bir düzeye yükselecektir.

Bu konunun bizi ilgilendiren yanı nedir? Öncelikle Akdeniz de okyanus ekosisteminin bir uzantısıdır. Fukuşima bize çok uzak gözükse de okyanus akıntıları o 1 milyon tonluk atık suyu çok da uzun olmayan bir sürede Akdeniz’e de taşıyacaktır. Akdeniz’de de canlı yaşam etkilenecektir. Japonya’nın bu eyleminin Türkiye’de eleştirilmemesi, Türkiye’nin bundan etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor. Ekoloji meselesi küresel bir mahiyet taşıyor ve hepimizin ortak evi olan dünyayı tehdit ediyor.

Ayrıca, Fukuşima nükleer santralinde yaşananlar, nükleer santrallerin ne denli sağlam yapılırsa yapılsın güvenli olmadığını, ayrıca ucuz enerji de sağlamadığını göstermiştir. Bir deprem, Japonya’yı 12 yıldır uğraştıran devasa bir maliyet ortaya çıkartmıştır. Bu gelişmeler, inşaatı sürmekte olan Akkuyu Nükleer Santrali için de endişelenmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi