Çözüm hilafet değil, bağımsız Filistin

Filistin sorunu, ulusal bir sorundur, çözümü de Filistin’in Türk egemenliğine girmesinde değil, bağımsız devletini kurmasında yatar. Hamas dahil, hiçbir Filistinli partinin de Türkler halifelik ilan edip bizi kanatları altına alsın gibi bir talebi de yok!

Yılın ilk günü, sabahın 8.30’unda, kamusal temsillerini “STK’lar” adıyla gerçekleştiren tarikat ve cemaatleri Galata Köprüsü’nde buluşturan, sadece yılbaşı kutlamalarına duydukları tepki değildi. Aynı zamanda onlar, Filistin meselesinin “hilafetle” çözüleceğini de vurgulamak istiyorlardı. Türkiye’de yeniden hilafet ilan edilip, Türkler yeniden Arapları kanatları altına alırsa, tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi, Filistin sorunu da kalmaz, çözülürdü!

Bu anlatı, kökleri Necip Fazıl’a kadar dayanan, Abdülhamid dönemi güzellemesine dayanıyor. Buna göre, Siyonistler, Abdülhamid’den Filistin’de toprak satmasını istemiş, o da bunu reddetmiştir. Abdülhamid, bu sebeple devrilmiştir ve 1908 devriminin merkezi de Yahudilerin yoğun yaşadığı Selanik’tir. Şimdi hilafet geri gelse ve Araplar da Türk halifesine biat etse, Yahudileri Kudüs’ten atmak işten bile değildir!

Özcesi, 1 Ocak’ta Galata’da toplananlar bağımsız bir Filistin değil, Türk halifesinin egemenliğinde, ona biat etmiş bir Filistin arzu ediyorlar. Bu aynı zamanda, tıpkı I. Selim’in yaptığı gibi, Arap ordularını önüne katıp, Kahire’ye kadar Türk hakimiyetini tesis etmeyi gerektiriyor! Tarihte halifelik, Osmanlı’ya bu yolla geçmişti. Devlet Bahçeli’nin hilafet bayrağına verdiği destek de Gazze’ye Türk askeri yollanmasını savunması da bu yayılmacı emellerle ilgilidir. Bahçeli daha önce de Erdoğan’a “Türk Dünyası” haritası hediye ederek, “Turan” hedefini anımsatmıştı. Ama nihayetinde, yayılma, yayılmadır! Türkiye yayılsın da ister Turan sloganıyla Orta Asya’ya, isterse Hilafet sloganıyla Ortadoğu’ya yayılsın! Bahçeli için hiç fark etmez.

Filistin sorunu, ulusal bir sorundur. Çözümü de Filistin’in Türk egemenliğine girmesinde değil, bağımsız devletini kurmasında yatar. Hamas dahil, hiçbir Filistinli partinin de Türkler halifelik ilan edip bizi kanatları altına alsın gibi bir talebi de yok! Ayrıca, Suriye, Tunus ve Cezayir hariç neredeyse tümü şeriatla veya şeriata yakın düzenlerle yönetilen Arap devletleri neden Türkiye’nin halifeliğini kabul edecekler? Onlar, 1914’te Osmanlı Sultanı Reşat’ın “Cihadı Ekber” ilanı karşısında (ki Halife’nin cihad ilanının Mısır ve Hindistan Müslümanlarını İngilizlere karşı, Cezayir-Tunus Müslümanlarını Fransızlara karşı harekete geçireceğini sanmıştı) tam tersine, İngiltere’yle birlikte hareket etmemişler miydi?

HAYAL ALEMİNDE YAŞAMAK

Abdülhamid, pan-İslamist dünya politikasıyla birleştirdiği halifeliğinde, halifelik unvanıyla sadece birkaç kez, Hindistan Müslümanlarının İngilizlere isyanını yatıştırmak için çağrı yapmıştır. Abdülhamid, halifelik makamının o devirde bile tümüyle sembolik olduğunun bilincindeydi. Bu sebeple Abdülhamid, 1914’te cihad ilan edilmesini de halifenin gerçek güçsüzlüğünü ortaya sereceğini öngörerek, eleştirmiştir. Necip Fazıl ve türevlerinin çarpıtılmış tarih anlatısı, Abdülhamid döneminde, Tunus ve Cezayir’in Fransızlarca, Mısır’ın İngilizlerce işgaline yer verilmez. Kıbrıs’ı ise Abdülhamid kendisi “kiralamıştır” İngiltere’ye. İdealize edilmiş ve çarpıtılmış bir tarih anlatısını bugünün gerçek sorunlarına yanıt saymak, hayal aleminde yaşamaktır. Tersine, Erdoğan’ın Osmanlıcı politikalarının, Türkiye’nin Filistin meselesindeki etkisizliğinin esas sebebi olduğunu açıkça ortaya koymak gerekir. İşte Erdoğan, 7 Ekim’den beri Gazze’yle ilgili onlarca açıklama, konuşma yaptı; ama ne İsrail’i bir milim geriletebildi ne de rehine takası gibi somut meselelerde masada Türkiye yer alabildi.

Filistin meselesinin çözümü, bağımsız Filistin devletinin (1948 BM veya 1967 sınırlarında) kuruluşundan, Filistin topraklarından İsrail ordusunun ve yerleşimcilerinin çekilmesinden, sürgünlerin Filistin’e dönüşünden geçer. Filistin davasını evrenselleştiren, ona ABD’de, İngiltere’de, kıta Avrupası’nda sokakların desteğini kazandıran da bu meşru, ulusal-demokratik amaçlardır.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi