Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Levent Karataş’tan bir potkal: ‘İmdat Dünya!’

Levent Karataş’ın şiirleri için “konuşma diliyle, konuşma diline rağmen” bir girişim değerlendirmesi yapılabilir. “İmdat Dünya” adresini arayan bir potkal, ama şiir okurlarının sahiline kadar da gelmiş. Üstelik okurun uzanıp eline alabileceği yakınlıkta.

Nâzım Hikmet’in 15 Ocak doğum günü olarak kutlanıyor. Biz de 116 yaşına giren dünyaca ünlü şairin geçmiş doğum gününü kutlayalım. “Modern Türkçe şiirin büyük şairi” olma unvanını taşıyan Nâzım Hikmet’i dizeleriyle selamlayalım. Şairin “Slavya Kahvesinde Şair Dostum Tavfer’le Yarenlik” başlıklı şiirinden bir bölüm okuyalım:

Hele sabahları hele baharda
Prağ şehri yaldızlı bir dumandır
ve kızıl, kocaman bir elma gibi
Nezval geçer taze çıkmış kabrinden.
paramparça yüreği de elinde
ve Orhan Veli’le karşılaşırlar
Urumelihisarı'ndan gelir o
ve telli kavağa benzer Orhan'ım
yüreciği delik deşik onun da.


Biz de aynı loncadanız biliriz, Tavfer
zanaatların en kanlısı şairlik
sırların sırrını öğrenmek için
yüreğini yiyeceksin, yedireceksin.

GEÇEN YILIN SON DÖNEMİNDE…

Geçen yılın ardından konuşmaya devam ediyoruz. Yılın sonu diyeceğimiz dönemde yayımlanan şiir kitaplarından biri de 160. Kilometre yayınlarından, Kasım 2023’te çıkan Levent Karataş’ın (1972) yapıtı oldu. Karataş yeni şiirlerini “İmdat Dünya” adıyla okurla buluşturdu.

Levent Karataş, şiir çevrelerinde adını 1992’de yayımlanan ilk kitabı “Düşüyorum Galileo”yla duyurmuştu. Ardından sırasıyla “Masal” (2006), “Güzel Cumartesi” (2010), “Bir Dünyalı-nın Mesafesi” (2016), “Son Görüş”, (2017), “Ona Yaşadığımı Söyle” (2019) ve “Fantom Ağrı” (2021) adlı şiir kitapları yayımlandı.

“İmdat Dünya” seksen sayfa ve kırk iki şiirden oluşuyor. Kitabı oluşturan şiirlerin başlıkları şöyle: “İmdat Dünya”, “Aşk Tarifi”, “Yeni Ev”, “Anne”, “Günüm Böyle Geçiyor”, “O Gün Bu Gün 32 Aralık”, “Eski Kadıköy’ü Hatırlarsın”, “İki Şey Oldu, Biri Sır Sevgilim”, “Mandal”, “Baba”, “Kökler”, “Ben”, “Şu Motosiklet Meselesi”, “Beşinci Kat Battaniyesi”, “Masumiyet”, “Doğuş”, “Tanrı’yı Kimin Tutukladığını Biliyorum”, “Mektup”, “Halüsinasyon”, “Ben Senden Daha Yaralıyım”, “İrticalen”, “Hepimiz Kralız”, “Linç”, “Kurguları Bozuk İnekleriz”, “İkinci Perde”, “Punk Stirbt Nie!”, “Lan”, “Hatalarım”, “Yael”, “Kalbimle Bombalıyorum Şehri”, “Evde Balık Yemek”, “Ben Ne Söyledimse Aşk İçin”, “Keşke”, “Yeni Hayat”, “Arkadaşlık”, “Gülelvan”, “Hologram”, “Kıyınç”, “Şeytan İstasyonuna Mektup”, “FIV”, “Telepati” ve “Manifesto”.

UMARSIZ BİR POTKAL

Şiirin bilhassa günümüzde, dünyaya bırakılmış bir “potkal” gibi diyebiliriz. “Potkal” sözlüklerde, “kaza ya da benzeri bir olayı bildirmek için denize bırakılan ve içinde mektup bulunan şişe” olarak tanımlanıyor. Bu mesaj gönderme yönteminin daha çok denizciler tarafından kullanıldığını da kaydedelim. Şiirin dünyaya bırakılmış bir “potkal” olduğu düşüncemiz tam da bu nedenle. Şiirler kime ulaşacağı bilinmeden yazılıp yayımlanıyor. Ayrıca şiir, şairlerin “çığlığı” olarak da yorumlanabilir. Bu bağlamda, Levent Karataş’ın kitabına ad olan “İmdat Dünya” ifadesinin bir “çığlık” olduğunu söyleyebiliriz. Belki biraz soğuk kanlı, mutedil bir SOS mesajı gibi. Denize bırakılmış “umarsız bir potkal” da diyebiliriz...

Öfkeli olmakla birlikte, öfkesi kontrol altında tutulan bir çığlık olduğu yorumunu da yapabiliriz. Kitaba adını veren şiirden bir bölüm aktaracağız, ama önce şairin “önsöz”ünden kısa bir alıntı okuyalım: “İmdat Dünya kitabımda mânâ ve madde iç içe. Anlatıcı lisanıyla yazdım şiirleri. Becerebildiğim yegâne sanatı örgütlemeye çalıştım. Değinilsin, imla yanlışlıklarına gülümsensin; duruşum, imgelemim ve yaptıklarım sonsuzluğa kalsın isterim. Ve şiirimin asi ruhu, üzerine çıplak ayak basmayı özlediğim toprağa sirayet etsin; bakır olsun, safir olsun, zümrüt olsun, elmas olsun, çocuk avuçlarında yaz denizi olsun, susku orucuyla geçen kış ile ilkbahar uçurtmaları olsun.”

“Önsöz” kitabın amacının okurla paylaşılması açısından da önemli. “Niyet edilenle” “gerçekleşen” kıyaslanabilir. Öte yandan şiir için önsöz gibi açıklayıcı, bilgilendirici notların gerekli olup olmadığı üzerine de düşünülebilir. Kitaba adını veren “İmdat Dünya” başlıklı şiirden bir bölüm sunalım:

imdat dünya!
dünyalıların frekansı açık mı?
imdat dünya!
istasyonların işitiyor mu?
imdat dünya!
işitip şeytan şeytan gülüyor mu?
imdat dünya!
çiplilerin antenlerinden zekâ fışkırıyor.

imdat dünya!
ben o liberali tanıyorum bizim kolejden.

imdat dünya!
ben o liberalin kıçını tekmeledim.
imdat dünya!
ben o liberali çizmelerimle dövdüm.

imdat dünya!
ben o liberali motosikletimle de ezdim.

imdat dünya!
çünki ben o liberale “Ne hâle geldiniz?” deyip tükürdüm.
imdat dünya!

KÖK’ ARAYIŞI

Karataş’ın şiirinde dikkat çeken izleklerden biri “Kök” arayışı denilebilir. Aslında “kök arayışı” mı, “tutunma arzusu” mu diye de sorgulanabilir. İlk kitabının adını hatırlayalım: “Düşüyorum Galileo”. Belki de şunu söylemek gerekir: Bir kök bulsa tutunacak… Şairin bu eğiliminin açığa çıktığı örneklerden biri olarak “Kökler” başlıklı şiiri irdelenebilir diye düşünüyoruz. Şiirden bir bölüm okuyalım:

Akşamda - Gecede - Şafakta - Doğumda - Ölümde

- Cenazede - Ağlayışta - Gülüşte - Serzenişte - Dansta –

Müzikte - Suda - Havada - Kuşta - Kedide - Köpekte –

Kendinde...

şuursuz içgüdünle sen

köklerinin izlerini koklarsın

sarhoş körün sayıklaması gibi.

ya anneciğinin karşılıksız sevgisini ararsın

ya da babanın zorlu kurallarını.

Çağımızda insanın köksüzlüğü de, tutunma ve tutunamama sorunu da bireysel olduğu kadar toplumsal, siyasal, kültürel boyutları olan krizlerden biri.

Şiirde şairin kök dediği, diyebildiği ne varsa yakın plandan bakılınca boşlukta durduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla aslında mevcut olmadığı görülüyor. Şiirde dikkat çeken bir başka boyut da kaybedilmiş kökten geriye ancak bir kokunun kaldığının ima edilmesi. Sözcüklerin art arda sıralanmasını, kökeni temsil eden kokunun yoğunlaştırılması arzusu olabilir mi? Bir başka soru da sözcükler kokuyu iletebilir mi? Soruyu değiştirip şöyle soralım: İmgeler kokuyu iletebilir mi? Melih Cevdet Anday’ın, “her şeyin başı imge” dediğini hatırlatalım.

Karataş’ın şiirinde ima etmenin ve çağrışım oluşturmanın rolünü de göz ardı etmemek gerekir. Karataş sanki, Hilmi Yavuz’un “Doğu Geçitleri” başlıklı şiirindeki şu iki dizesini şiar edinmiş gibidir:

çok uzun anlatmak gerekti
ve biz, sadece ima ile geçtik

KONTROLLÜ ÖFKE

Huzursuz ve kaygı veren bir ortamda öfkenin olmaması mümkün mü? Levent Karataş da huzurlu ve kaygısız olunabilecek bir ortamda, bir çağda yaşamıyor. Dolayısıyla öfkeli. Doğal olarak şiirlerine de yansıyor öfke. Bir bölümünü okuduğumuz “İmdat Dünya”da dile getirilen bir yardım çağrısıdır. Ama bu “saf” bir yardım çağrısı değildir. Şairin “kontrollü öfkesinin”, “itidalli itirazının” sesi ve sözü olarak da değerlendirilebilir. Aslında “kontrollü öfkenin”, “itidalli itirazın” Karataş’ın şiirinin düşünce ve duygusal bakımdan omurgasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Kitapta yorumumuzu destekleyecek başka örnekler bulmak mümkün. “Halüsinasyon” başlıklı şiirden bir bölüm okuyalım:

ben, ben olamadım, anlaşamadık

prensiplerinden edinemedim kanatlar

taktım, tevekkülle kapattım

patron telefonunu uçaktan baktım, sınırları göremedim

cam bina önünde elveda öpüşünü kabullenemedim

fabrika çıkmazlarında

köpeklere yakalandım

vergi vermedim, para saymadım

üçüncü kuşak götlerden olamadım

götler ama haklısın, demem öyle

SAYIKLAMA VE D OĞAÇLAMA

“Kontrollü öfke”, “kök arayışı”, “itidallı itiraz”dan başka şeyler de var Levent Karataş’ın şiirlerinde. Biraz “sayıklama”, biraz “doğaçlama” örneğin. Ama şiirler bunu hemen belli etmez, deyim yerindeyse derine gömülmüşlerdir. O da Karataş’ın başarısıdır. “İrticalen” başlıklı şiiri de onlardan biri olarak düşünülebilir. Adı geçen şiirden bir bölüm aktaralım:

lan şiirimizi savurduk Tugi Karaköy-Kediköy vapurundan mızıkalarla

lan can yeleği çaldık

lan Kalamış’ı anlattın Moda Burnu’nda gerçeküstücü skandalları

‘ölüm yakası’ lan
lan iskelede dayak yedik hicazdan nikrizden Fulya’yla şarkı söylemekten

lan çakallardan
lan daha n’olsundu mürekkebini rüzgâra döktün bi daha dövdüler

bok gibi döven abiler götler
lan tarihe kalmazsan tarih yeniden yazılmalı z kuşağına senli benli

lan varidat defterine
lan geyikli gece ‘kutsal görevim değil’ dedi öğrendik unutma lan

Ersin’i Metin’i Enver’i
lan unutmasınlar tarla kuşu ötüşünün çıldırtıcı olduğunu

soyadını kendi koyan fularlı çocukları!

YAŞANTI PARÇALARI

Doksanlardan sonra şiirde hızla yükselen parçaları yan yana, üst üste getirerek yeniden yapılandırmaya dayalı kurgulama biçimi Levent Karataş’ın şiirinde hayli belirgindir. Karataş bu tekniği kullanarak bir tür “lego” yapıyor. Farklı zamanlara, farklı olaylara, farklı durumlara ait yaşantı parçalarını hafızasından, hatırasından geri çağırıyor ve şiir olarak anlatmayı deniyor. Paylaşılan anılar hayli kişisel. Buna karşın hem duygusuyla, düşüncesiyle, duyarlılığıyla, farkındalığıyla hem de sesi ve sözüyle etki oluşturabiliyor. Kişisel olanı sosyalleştirmek bakımından dilin de, şiirin de engelini aşabiliyor. Şunu eklemek gerekir. Lego tarzı kurgusallık daha çok “doğaçlama” gibidir. Görebildiğimiz, Karataş’ta şiir öyle yürüyor.

Alıntılayacağımız parça, doksanların İstanbulundan, Beyoğlusundan; o mihrak ekseninde oluşan havadan, ruhtan izler taşıyan “Punk Stirbt Nie!” başlıklı şiirinden:

“Heyo.”

donakaldı çocuk, kilitledi kendini

“Neyin var?” diye bağırdım

–mutlu günlerimin paniği–

“Durmayın lan” dedi çocukça

“Daha çok, daha çok çiçek atın!”

“Cadaloz Esin, iyi misin?” dedi elaman

“İyiyim, hadisenize” dedi ve bağırdı:

“Diriliyorum...”

ışıkların belirsizliği bitti

eskil sevgileri hatırlar gibi ışık huzmeleri saçılıyordu yüzünden

sigarasını dudağından tükürmedi, içine çekti umutla

(…)

Hadiye “Punk stirbt nie!” dedi

ben “Ne diyosun?” dedim

şişedeki birayı yedim, ona baktım

o “Punk asla ölmez!” dedi.

DİLİN ARALIKLARINDA, BOŞLUKLARINDA

Levent Karataş şiirlerinde anlatıcı rolünde. Anlatıcı olarak daha çok güncel konuşma dilini kullanıyor gibi bir izlenim verse bile tam olarak öyle denilemez. Çünkü konuşma dilinin daha çok aralıklarına, boşluklarına doğru hamle yapıyor. Bilhassa şiir bilgisi, görgüsü olan herkes bilir ki konuşma dili, anlaşma dili denilen kalıplardan, klişelerden oluşur. Sözcük dağarcığı sayılıdır. Aslında kimsenin anlaşmasını sağlamıyordur. O dille çoğunlukla bir ezber tekrarlanıyordur. Şair o dilin, o kalıbın içinden yeni pencereler açmak gereksinimini duyumsar. Gündelik dilin sınırlılığı aynı zamanda bir baskı oluşturur. O baskıdan çıkmak ister. Bunun için rüyaya, dolayısıyla imgeye başvurur. Aralıklara, boşluklara yönelik hamlenin amacı budur. Konuşma diline, silkeleyerek yeni bir boyut kazandırılması, yeni pencereler açılması zordur. Ama sökülerek, bozularak yeniden kurgulanarak önemli bir açılım mümkündür.

Levent Karataş’ın şiirleri için “konuşma diliyle, konuşma diline rağmen” bir girişim değerlendirmesi yapılabilir.

“İmdat Dünya” adresini arayan bir potkal, ama şiir okurlarının sahiline kadar da gelmiş. Üstelik okurun uzanıp eline alabileceği yakınlıkta.


Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi