Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

‘Dünya Denen Defter’de Turgay Kantürk’ün ‘Parlayan’ şiirleri - 2

Turgay Kantürk’ün; zamanın akışı karşısında gündemden düşünce hafızadan ve hatıradan da silinmeye terk edilmemesi gereken pandemi dönemini, o olağandışı günleri şiirin diliyle tırnak içine almasını modern Türkçe şiire bir katkı olarak kaydetmek gerekir.

Turgay Kantürk, hem tırnak içine aldığı pandemi döneminin olağandışı koşullarına şiirin odağından bakmış hem de Türkçe şiirde çok sık rastlandığı söylenemeyecek “dönem şiiri” için güncel bir örnek oluşturmuş.

Şairin dokuzuncu kitabı olarak okurla buluşan “Parla&Yan”ın dikkat çeken bir başka yönü de ilk bölümündeki şiirlerin yapısıyla ilgili. Biçim denilebilir belki, ama sadece biçim demenin yeterli olmayacağı, biçimden fazlasını düşündüren bir deney söz konusu. Çünkü şiirin oluşu, kuruluşu, yapılışı, yapıt ve varlık durumuna getirilişini de kapsayan bir sunuş söz konusu.

DİZEYE İSYAN GİBİ

Kitabın birinci bölümünde yer alan şiirlerin çoğu tek sözcüklü satırlardan oluşuyor. Adeta Mallerme’nin hiç unutulmaması gereken “şiir sözcüklerle yazılır” sözünün hatırlatılması gibi. Şunu da kaydetmek gerekir. Şair, bir önceki girişimini, bir sonraki hamlede yıkıma uğratmakta da bir beis görmüyor. Şairin alışkanlık karşıtlığıyla ilgili bir tavır bu aslında. Örneğin “Sözcükler” başlıklı şiirde sözcüklerin alt alta yazılmasından vazgeçildiği görülüyor.

Sözcüklerin alışıldığı üzere yan yana değil de alt alta sıralanması, şiirin bu biçimsel sunumu, dizeye, şiirin dize olarak yapılandırılmasına bir karşı çıkış, bir isyan mı?

Öyle yorumlanabilir.

Kalıplaşmış bir yapının kullanılmasından vazgeçiş değil salt, bir yıkımdan da söz edilebilir. Ayrıca “dizeye isyan” izleniminin kaynağı yalnızca sözcüklerin yan yana dizilmeyip alt alta sıralanmasından ibaret değil. Kastettiğimiz daha kapsamlı bir isyan.

Şair, yerleşik olana karşı çıkışını biçimsel düzlemle sınırlandırmayıp hem içerik ve biçeme hem de inşa, kuruluş, yapılandırma gibi aşamalara kadar genişletmiş. Tarifine çalıştığımız girişimle ilgili daha açık bir fikir sahibi olmak için alt alta yazılan sözcükler yan yana yazılarak şairin deneyinin ne ölçüde başarılı olduğu sorgulanabilir. O zaman görülecektir ki biçimsellik değiştirildiğinde yapı aşınıyor, kısacası şiir bozuluyor. Biliyoruz ki şiir okurunun da şair bir yönü vardır. Gerektiğinde araştırmaktan ve deneyler yapmaktan kaçınmaz diyelim ve bir şiir okuyarak devam edelim. “Kıs(s)alar” başlıklı şiirin on birinci parçası:

Aradım

durdum

bunca

içimdeki

öte beni

anladım ki

yok
yok...

kimse...

yok...

bende

benden

başka.

ESTETİK ÜLKE

“Şiir estetik bir yapıttır” görüşü hayli eskidir. Öte yandan, şiirin estetik olmamak gibi bir seçeneği var mı denilebilir. Tartışmaya açık olmakla birlikte, “var” karşılığını verebiliriz. Şiiri etik öncelikli olarak kabul eden anlayışları göz ardı etmemek gerekir. Basitçe söylersek modern Türkçe şiirdeki toplumcu gerçekçi anlayışın başarısızlığı biraz da etik değerleri estetik ölçülere göre daha öncelikli görmüş olmasındandır. Bu anlayışın ekseninde yazılan şiirde denge estetik ölçülerin aleyhinde oluşmuştur.

Araya girip bir alıntı, “Sözcükler” başlıklı şiirden bir betik sunalım:

Bulutlar

harç gibi

birbirine bağlıyor sözcükleri

kederle

Şiiri estetik bir yapıt olarak benimseyen şair, sözün akışına, akımına kapılmamaya, dilin girdaplarına düşmemeye özen gösterir, önem verir. Dile, sese, söze kayıtsız şartsız teslim olmaz. Şiirini gelişigüzelliğe, tesadüfe kapatır. Şair eğer şiirin üstüne estetik bir yapıt olduğu yaklaşımıyla, deyim yerindeyse, titriyorsa onun her öğesiyle yapılan bir şey olduğunu da kabul ediyordur. Tüm çabası şiir için gereğini yerine getirmeye yöneliktir. Estetik ölçülerin öncelikli olduğu şiirde en küçük birim dahi yapıdaki yerini şairin bilinçli seçimi, ölçüp biçmesi sonucunda alır. Bu anlayıştaki bir şair için yapının inşasında “eldekinin”, “mevcudun”, “hazırda tutulanın” yapıya uydurulması söz konusu değildir. Estetik olanın aranıp, bulunması ve yapıya dahil edilmesi gerekir. Bu tutumun kaynağı ise şairin şiirle birlikte estetik bir tercih sunduğu bilincidir. Turgay Kantürk’ün kitaplarını okurken şiirlerin uyandırdığı düşüncelerin bir kısmı da bunlar oluyor. Kısaca şöyle söyleyelim: Kantürk için şiirde estetikten ödün söz konusu değildir. Ama şiirden de ödün söz konusu değildir. Şiir estetiğe heba edilmez. Böyle örnekler okuduğumuz da oluyor çünkü.

“Parla&Yan”ın “dönem şiirleri” olduğuna ilişkin görüşümüzü de örneklemesi için seçtiğimiz alıntıyı aktaralım. Kitabın ikinci bölümündeki “Anti-Virüs” başlıklı ilk şiirden bir parça sunalım:

Neden topladım bunca sözcüğü
ve polenler uçuşurken içimde cümbüş cümbüş

ve hiç bitmeyecek bir ayin tadında damlarken çiy

ve herkes birbirinin sabahına uyanırken
ve şehrin orta yeri daha piyasaya düşmemişken

ve ben bir ağaç gibi erken karantinadayken neden?

Turgay Kantürk’le ilgili şiirlerini şair olarak tasarlasa da bir “estet” olarak yazdığını söylemek aslında malumu ilam olur. Bu tanım “saf şiir” savunucularını akla getirebilir. O zaman bunun Kantürk için geçerli olmadığını da belirtelim. Yani onun katı bir saf şiir savunucusu olduğu söylenemez. Yapıtları, şiirde estetik konusundaki ödünsüz tavrına karşın tazelik, yenilik, deney ve benzeri yöndeki araştırmalar açısından hayli esnek olduğuna işaret etmektedir. Bunu kalıplaşmış, sabit bir estetik anlayış içinde olmayışına bağlamak mümkün. Şairin alışkanlık karşıtı tutumuna daha önce dikkat çekmiştik.

Kitaptan, tırnak içine alınmış başka bir dönem şiiri. “Maskeli Şarkı” başlıklı şiirden bir betik okuyalım:

Derken mırıltısını duydum otların

ağaçlar homurdandı öfkeyle
şarkı söylüyordu biri çok uzaklarda

evinde, kendi evinde
sevincini gördüm çatlayan duvarların

oysa tütmüyordu baca.

ŞAİR Mİ ESTET Mİ

Şair, Dağlarca’nın sözünü ettiği içindeki “şiir hayvanı”nın talim ve terbiyesine muhtaçtır. İçerdeki “şiir hayvanı” içinse “haz arzusu ve güzellik arayışı” diyebiliriz. O zaman, içerdeki o “şiir hayvanının”, yani “haz arzusunun ve güzellik arayışının” talim ve terbiyesini gerçekleştiren kişi kimdir? Şair değildir. Şiir bağlamında söylersek o şiiri yapılandıran, şiiri kuran öznenin “estet” olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Şairin içindeki “esteti” şiir yazarlarıyla bir tutmamak gerekir. Şair aynı zamanda “estet” midir? Olabilir, ama her şiirin şairiyle esteti, yani şiiri tasarlayanla dil düzleminde yapılandıranı, kuranı, yazanı aynı kişi olmayabilir. Belki de tam burasıdır Yunus Emre’nin “bir ben var bende benden içerde” dizesini hatırlamanın yeri. Ayrıca kaydedelim, ona benzer bir betik Kantürk’te de var.

KANTÜRK’ÜN ONUNCU KİTABI

Kantürk’ün “Dünya Denen Defter: 100 Küçük Şiir” 2021 ila 2022 yıllarında yazılmış şiirlerden oluşuyor. Şairin onuncu kitabı için bir yolculuk kitabı tanımı yapılabilir. Şairin seyir defteri de denilebilir. Turgay Kantürk “nicedir unutulan incelikli ve derinlikli söz söyleme”yi hatırlatmak için yüz sözcük seçip “incelikli ve derinlikli söz söylemeyi” örneklendirmiş adeta. Kitabın sunusu olarak yer alan “İlk Söz” başlıklı betiği aktaralım:

Olur da okursanız bu şiirleri

ırmak olun

dökülen denize

yaprak olun

sararın güzle

gölgede kalmış

sözcükler seçtim

yaşamak ve ölmek üstüne

En iyi arkadaş yolculukta tanınır denir. Şiir için de benzer bir şey söyleyebiliriz. Şiir en iyi yolculukla anlaşır diyebiliriz. Şiirle ilgili yolculuktan kastedilen şiirin, şiir dilinin sağladığı tinsel ve bilişsel yolculuk elbette.

Kantürk’ün onuncu kitabında, yüz sözcük seçtiğini belirtmiştik. Şair seyir defterine her sözcük için bir betik yazmış. “1. Küçük” başlıklı betik onlardan biri:

Araladım gecenin sisini

kendimi temize çektim sonra

küçük söyledim

büyük sustum

sarhoş narası sandım

bugün yazılan şiiri

dündendir…

SEYİR DEFTERİ

Şair seyir defterini aynı zamanda bir tür sözlük gibi hazırlamış. Uzun yol için kılavuz yerine bir sözlük olarak da yorumlayabiliriz. Her sözcüğü yolculuğun uğrak ve mola yeri olarak değerlendirmek mümkün. “8. Kan” başlıklı betiği okuyarak devam edelim:

Yetmiyor uyak ve ritim

şiir için

dolaşmalı damarda

kan

sıcak.

Okurunu şu ya da bu biçimde yolculuğa çıkarmayan şiirle anlaşmak birbirinin dilini bilmeyenlerin “Tarzanca” anlaşmasından da zordur genellikle. Kantürk’ün betikleri kısa, mümkün olduğu kadar kısa konuşuyor. Ne konuşacaksa onu konuşuyor. Söz herhangi bir bahaneyle uzamıyor. Çünkü söylenecek diğer sözlere, konuşulacak diğer konulara da yer açmak, imkân vermek gerekir. Şöyle de söyleyebiliriz. Betikler birbirinin sözünü kesmiyor. Ama birbiriyle rekabet de etmiyor. Birbirinin ayağına da basmıyor.

Dilin kıymetini bilen betikler söz konusu. Dilin kıymetini bilmek örneğin sözcükleri safra olarak kullanmamaktır. Dili kaldıramayacağı yükün ya da sözün altına sokmamaktır. Teraziyi bozmamak, ölçüyü kaçırnmamaktır. Alıntılayacağımız betik “82. Defter” başlığını taşıyor:

Unutulmuş tüm dillerde

dünya denen deftere

yazdım

aşk ve ölüm

diye diye…

Daha önce söylemişsek yine söyleyelim. Tekrar olsun. Turgay Kantürk’ün şiirinin önemli özellikleri belirtilirken aldığı riskler, giriştiği deneyler, araştırıcılığı, güncelliği ve tazeliği gözetmesi, dil bilinci, dil işçiliği vurgulanmıştır. Bir kez de biz kaydedelim. Kantürk’ün şiirinin bu silsilede dile getirilmeyen bir özelliğini de biz ekleyelim.

Onun şiirleri gelişigüzelliğe, nedensizliğe, amaçsızlığa ödünsüz biçimde kapalıdır.

Turgay Kantürk’ün şiirlerinin bir başka önemli boyutu da adeta bir şiir öğrenme ve yazma kılavuzu gibi okunabiliyor olmasıdır. Şiir şiirden öğrenilir deniliyor ya. Kantürk’ün şiirleri de pekâlâ, şiirin öğrenilebileceği kaynak olarak değerlendirilebilir. Ancak yanlış anlaşılmasın şairde de, şiirlerinde didaktik bir yönelim söz konusu değildir. Kaldı ki şiiri, şiirin estetik değerlerini, ilkelerini ve tarihsel birikimini özümsemiş her şairin yapıtı şiiri öğrenmek için kaynak metindir.

Yer yer şairin seyir defteri, bazen de yolcunun cep sözlüğü olarak okuduğumuz kitaptan son bir alıntı aktaracağız. Paylaşacağımız betiğin başlığı “100 Thoi”:

Tek tanrılı dindir

şiir

sözcüğe tapan

Turgay Kantürk’ün; zamanın akışı, yaşamın temposu karşısında gündemden düşünce hafızadan ve hatıradan da silinmeye terk edilmemesi gereken pandemi dönemini, o olağandışı günleri şiirin diliyle tırnak içine almasını modern Türkçe şiire önemli bir katkı olarak kaydetmek gerekir.


Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi