İsrail tam olarak kime savaş ilan etti?

İsrail’in 7 Ekim tarihli ”savaştayız” ilanının, uluslararası hukuk bakımından herhangi bir geçerliliği yok, zira bu ilanın resmi ve açık bir muhatabı yok.

Uluslararası hukukta savaş ilanı, çok ciddi bir müessesedir. Bir devletin savaş ilan etmeksizin başka bir devlete askeri saldırı düzenlemesi (örneğin Japonya’nın Pearl Harbor baskını ya da Nazi Almanya’sının SSCB’ye saldırısı) savaş suçu sayılmaktadır. Ne var ki, 2. Dünya Savaşı’nda ve Irak Savaşı’ndan sonra savaş değil ama resmi savaş ilanları seyrekleşmiştir. Örneğin ABD, Afganistan’ı ve Irak’ı savaş ilan etmeden işgal etmiştir. Rusya da Ukrayna’da aynısını yapmıştır.

İsrail “savaşta” olduğunu ilan etti ama herhangi bir devlete karşı savaş ilan etmiş değil. Görünürde bu Hamas’a karşı bir “savaş ilanıdır” ama Hamas bir devlet değildir, zaten İsrail Hamas’ı “terör örgütü” gördüğü için sürekli ona karşı askeri saldırı halindedir. O halde acaba İsrail, Hamas’ın yönettiği Gazze’deki de facto ‘kent devleti’ ne mi savaş ilan etmiştir? Aynı anda Batı Şeria’da da İsrail saldırılarının tırmanması, bunun da doğru olmadığını gösteriyor. Kamuoyunun dikkatlerinden uzakta, Batı Şeria’da 7 Ekim’den bu yana 300 Filistinlinin katledildiği bir savaş sürüyor.

Herhalde en gerçeğe yakın tespit, İsrail’in Filistin’e karşı savaş ilan ettiğidir, ama bu da İsrail’i zora sokmaktadır. Zira İsrail, Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanımamaktadır. O halde, İsrail, 7 Ekim tarihli, bu savaş ilanı ile Filistin devletini kendisi inşa etmiş olmaktadır. Savaş ilanı ancak egemen devletlere karşı yapılabilir çünkü. Tam da bu yüzden İsrail duramaz, ateşkes yapamaz, mevcut durumu kabullenemez. O zaman Filistin’i kendi elleriyle kurmuş olur çünkü.

FİLİSTİN'İN DEVLET KURMA İMKANLARI YOK EDİLMEK İSTENİYOR

Netanyahu’nun ‘savaş ilanın’ bir yönü de iç hazırlıklarla ilgilidir. İsrail’de zayıf Netanyahu hükümetinin yerine Gantz’ın da desteği ile bir savaş kabinesi kurulması, yüzbinlerce yedek askerin göreve çağrılması, Knesset’in onayladığı yıllık bütçenin geçirilmesi tam da savaş ilanı sayesinde olmuştur. Bu savaş ilanı, bir yanıyla da Netanyahu’nun faşist koalisyon hükümetinin sahip olmadığı toplumsal meşrutiyeti elde etmek amacıyla başvurduğu bir taktiktir.

Diğer yandan İsrail’in “savaş” olduğunu ilan etmesi ama kime karşı savaş ilan ettiğini muğlak bırakması, dışarıda da belirli bir siyasi taktiğe denk düşmektedir. Zira İsrail kendisine yönelebilecek bütün Arap devletlerini de bu şekilde tehdit etmiş olmaktadır. Örneğin Lübnan’ın konumu bu bakımından çok kritiktir. Zira Lübnan’da örgütlü bir nevi ‘devlet içinde devlet’ konumunda olan Hizbullah, İsrail’e karşı 8 Ekim’den bu yana savaş halinde olduğunu belirtmektedir. Hizbullah’ın sınırlı saldırıları İsrail’in dikkatini dağıtmakta, tüm ordusuyla Gazze’ye yoğunlaşmasını engellemektedir. Bu ülkelere karşı savaş ilan etmesi söz konusu olamaz. Zaten bu iki ülke ile askeri çatışma hali 40 yıldan fazladır dönem dönem şiddetlenerek sürmektedir. 7 Ekim’den bu yana İsrail’in özellikle Suriye’ye karşı askeri saldırılarda (örneğin Halep ve Şam havaalanlarına yönelik saldırılar) artış gözlemlenmektedir.

İsrail’e beklenmedik bir savaş ilanı da bölgenin güney ucundan, Yemen’den geldi. Ensarullah hareketinin kontrolündeki başkent Sana’dan İsrail’e füzeler atıldı. İsrail bu uzak ülkeye kara harekatı düzenleyemez. Ama hava kuvvetleri ile Yemen’e saldırabilir.

Belki daha bölgesel düzlemde ele alıp, 7 Ekim’den bu yana savaşı İran ve İsrail arasında dolaylı bir savaş olarak düşünebiliriz. Ne var ki burada taraflardan birisi (İsrail) doğrudan ateş altındayken, İran müttefiki ‘direniş hareketleri’ (Hizbullah, Hamas, Ensarullah ) İsrail’e doğrudan saldırırken, İran ise henüz hedef alınmamıştır. Ne var ki, son yıllarda MOSSAD’ın İran içinde gerçekleştirdiği, özellikle İran’ın nükleer silah programını hedefleyen suikastlar anımsandığında, bu olasılığın da uzak olmadığı söylenebilir. ABD uçak gemisinin Doğu Akdeniz’e demirlemesi, Hamas’tan daha ziyade savaşın bu bölgesel boyutu ile ilgilidir. Irak’ta konuşlu İran milis unsurlarının Suriye’deki ABD askeri üslerine saldırıları da bu boyutla ilgilidir.

İsrail uluslararası hukuk söz konusu olduğunda belirsizliği seven bir devlettir. İsrail’in 7 Ekim tarihli ”savaştayız” ilanı, uluslararası hukuk bakımından herhangi bir geçerliliği olmayan ilandır zira resmi, açık bir muhatabı yoktur. Ancak diğer yandan İsrail’in içinde bulunduğu çok katmanlı savaş halini de yansıtmaktadır. İsrail bir yandan Hamas’a ve onun yönlendirdiği birçok İslami harekete karşı eş zamanlı savaş halindedir. İsrail açısından bu savaşın odak noktasında Filistin’in devlet kurma imkanlarının tümüyle yok edilmesi yatmaktadır.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi