İsrail – Filistin savaşının seyri ve olasılıklar

Netanyahu, ABD yönetiminin “ordusuz bir devlet” olarak önerdiği sözde Filistin devletini dahi kabul etmiyor. İlan ettiği “savaş”ı, Filistin’in devletleşme olasılığını yok edecek bir hedefle, soykırımcı yöntemlerle yürütüyor.

Başbakan Netanyahu, sonunda ağzındaki baklayı çıkarttı: “Şeria Nehri’nin batısındaki tüm toprakların İsrail’in kontrolünde olması gerekiyor. Bu, Filistin egemenliği fikri ile çelişiyor. Bu gerçeği Amerikalı dostlarımıza da söyledim. Filistin devleti fikrine karşı direnmeye hazırım.” (Aktaran: Hürriyet, 20/01/24)

Netanyahu’nun bu açıklaması, 7 Ekim’den bu yana süregelen savaşın, İsrail tarafından (salt Hamas’a karşı değil) Filistin devleti fikrine karşı yürütüldüğünün açık ve net bir itirafını oluşturuyor. Bu politik amaç, Filistinlilerin Gazze’den topluca sürülmesi, açlıktan ölüme terk edilmeleri gibi vahşi uygulamalarla zaten dolaylı olarak ortaya konmuştu. Başbakan sıfatıyla Netanyahu, bunu ilk kez açıkça ifade ediyor.

Bu açıklaması ile ABD yönetiminin “bir Filistin devleti kurulması” gerekliliğine yönelik sıkıştırmalarına karşı çıkıyor. Zira, Netanyahu, “ordusuz bir devlet” olarak önerilen sözde Filistin devletini dahi asla kabul etmiyor! ABD Başkanı Biden, “ordusuz Filistin” devletine İsrail hükümetini ikna etmeye çalıştıklarını resmen açıkladı. (Hürriyet, 21/01/24).

Bu açıklamasıyla Netanyahu, savaşın politik hedefinin ne Hamas ne de Gazze ile sınırlı olduğunu kabulediyor. Oysa, 7 Ekim’in ardından “Hamas = IŞİD” yalanıyla saldırılarını meşrulaştırmaya çalışıyordu. İsrail köşeye sıkıştığında ne gördük peki? 3 Ocak’ta İran’ın Kirman şehrinde, IŞİD, İsrail adına İran’ı vurdu! 10 Ekim 2015 Ankara Gar katliamında kullandığı yöntemin (ikiz bomba) aynısı ile 103 İranlı sivili katletti IŞİD.

IŞİD, İSRAİL ADINA SAVAŞIYOR

Netahyahu, aynı açıklamasının içinde, soru üzerine, “İran’ı vurmadığımızı kim söyledi? İran’ı vuruyoruz, ahtapotun başı onlar” sözleriyle, dolaylı da olsa, Kirman katliamını üstlenmiş oldu. Demek ki, doğru denklem hayatın içinde ortaya çıkıyor: İsrail, IŞİD’e karşı savaşmıyor; IŞİD, İsrail adına savaşıyor!

Bağımsız Filistin devleti konusuna dönecek olursak… Netanyahu’nun açıklamasına bakılırsa. Ürdün-İsrail sınırını oluşturan Şeria Nehri’nden Akdeniz’e kadar, artık sadece tek bir devletten söz edilebilir,

Gazze’de de askeri kontrolü bırakmayacaklarını söylüyor. Biden yönetiminin savunduğu formül ise, Hamas’a karşı FKÖ’yü güçlendirmeyi öngören, sözde bir bağımsızlık formülü. Buna göre Filistin, BM üyesi “bağımsız” bir devlet olacak ama ordusu olmayacak! Biden açıkça söylemese de bu zaten fiilen İsrail ordusunun işgalinin sürmesi anlamına geliyor. Dahası, Batı Şeria’nın yarısını işgal etmiş bulunan İsrailli yerleşimcilerin kalması demek oluyor.

İsrail vatandaşları Oslo Anlaşması’na göre dahi, kurulacak Filistin devletinin yargı yetkisi altında olmayacaktı. Demek ki, bu öyle bir bağımsız devlet (!) olacak ki, topraklarının yarısını işgal etmiş yerleşimcileri hiçbir biçimde yargılamayacak. İsrail askerlerini “onları korumak” adına Batı Şeria’da kalmaya devam edecek. Yerleşimci çetelerinin Filistinlilerin mülklerini gasp etmek için silahlı saldırıları sürüp gidecek. Doğu Kudüs ise Biden’in selefi Trump, ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıdığından bu yana iyice umutsuz bir vaka durumunda.

İşte, Netanyahu böyle karikatür bir sözde “bağımsız” Filistin’i dahi kabul etmiyor. O ilan ettiği “savaş”ı, Filistin’in devletleşme olasılığını dahi yok edecek bir hedefle, soykırımcı yöntemlerle yürütüyor. Şam, Sur (Lübnan), Kirman (İran) gibi saldırılarla savaşı bölgeye yaymaya çalışıyor. Ancak yaşadığı askeri başarısızlıklar, özellikle de Gazze’de işlerin istediği gibi gitmemesi, İsrail ordusunun rehineleri bulamaması gibi etkenler, siyasi gelişmeleri Netanyahu’nun devrileceği bir noktaya da taşıyabilir. Ne var ki, İsrail siyasetinin son 20 yılda kaydığı aşırı sağ çerçeve, Netanyahu’nun gitmesinin, İsrail’in stratejisinde bir değişim anlamına gelmeyebileceğini ortaya koyuyor.

7 Ekim’den önce İsrail, kendisini tarihinin en güçlü noktasında hissediyordu. 7 Ekim “şoku”na rağmen, bu genel psikolojinin pek de değiştiğini söylemek mümkün değil. Hele de koşulsuz – şartsız İsrail destekçisi çizgisiyle Donald Trump, 2024 seçimleri için ABD başkanlığına yeniden aday olmuşken!


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi