Filistin’de ateşkes: Şimdi ne olacak?

Filistin– İsrail savaşı, 25 Kasım’da geçici bir ateşkes ile aralandı. Ancak İsrail bir kez “savaş ilanında” bulundu. Ve bu sebeple duramaz, mevcut statükoyu kabullenemez. Ne var ki, bütün şartlar da onu durmaya zorlamakta.

7 Ekim’de Hamas ve İslami Cihad’ın İsrail’e saldırılarıyla başlayan Filistin– İsrail savaşı, 25 Kasım’da geçici bir ateşkes ile aralandı. Savaş henüz bitmedi, ama savaşın belli ana hatları şimdiden belirginleşti.

İlkin Hamas’ın saldırıları Suudi Arabistan – İsrail normalleşmesini belirsiz bir süre için engelledi. Arap devletlerini İsrail’in karşısında konumlandırmaya itti. Riyad Zirvesi ile Arap ve İslam devletleri, Filistin ulusal mücadelesine desteklerini yeniden teyit etmek durumunda kaldılar.

İkinci olarak, İsrail’in Gazze’deki Filistinlileri Mısır’a, Batı Şeria’dakileri ise Ürdün’e kaçırtarak Filistin meselesine getirmeye çalıştığı “nihai çözüm”, Mısır ve Ürdün’ün net tavrı nedeniyle duvara tosladı. Mısır bunu “kırmızı çizgi”, Ürdün ise “savaş gerekçesi” (casus belli) ilan etti.

Üçüncü olarak, ABD, İngiltere ve AB devletleri İsrail’e tam ve koşulsuz destek sağlasalar da, bu ülkelerin demokratik kamuoyu (tüm yasak ve baskılara rağmen) Filistin’den yana aktif tavır aldı. Bu da İsrail’in savaş kabiliyetini bir ölçüde sınırlayan rol oynadı. Rüzgâr tersine döndü.

Dördüncüsü, Lübnan’dan Hizbullah’ın Yemen’den Ensarullah’ın İsrail’e yönelik sınırlı saldırıları; Irak ve Suriye’de İran Devrim Muhafızları’na bağlı milislerin ABD üslerine saldırıları savaşı sınırlı ölçekte de olsa bölgeselleştirdi. Ne var ki İsrail’e güvenli bir mesafede bulunan Yemen dışında, hiçbir Arap Devleti, Gazze’de soykırım yapan İsrail’e savaş ilan etmedi. Ancak bu kontrollü haliyle bile, savaşın yayılma ihtimali İsrail’i kuzeyde ordu bulundurmaya zorlayarak Gazze’deki savaş kapasitesini sınırladı.

Beşincisi, tüm güç eşitsizliğine rağmen, Gazze’deki savaş da pek İsrail’in umduğu gibi gitmedi. İsrail, havadan bombalamakta sergilediği “mahareti”(!) karadan ilerlemekte gösteremedi.

Altıncısı, Hamas’ın elindeki çok sayıda rehine, İsrail’i sınırladı. Yine İsrail’de rehinelerin yakınları tarafından Netenyahu’nun protesto edilmese de hükümeti esir takasına zorladı.

Yedincisi, savaşın görünmeyen cephesi Batı Şeria’da dişinden tırnağına kadar silahlı yerleşimci İsrailli terör grupları Filistinli nüfusa karşı sayısız saldırı düzenleyip birçok eve fiilen el koysalar da, halkın direncini kıramadılar. Bir süredir uluslararası kamuoyunun unuttuğu, yasadışı İsrail yerleşimleri konusu yeniden gündeme gelmeye başladı.

Sekizincisi, İsrail’in açık soykırım yöntemleri uygulaması, onu her türlü ahlaki meşrutiyetten yoksun bırakarak, Yahudi Soykırımı’nı kalkan olarak kullanmasını da geçersiz kıldı.

Bütün bu faktörler, 15 bin can kaybı, tüm nüfusun aç, elektriksiz, susuz, hastanesiz bırakılması gibi çok ağır sonuçlara rağmen, dengenin gün be gün Filistin’den yana dönmesini getirdi. İsrail – Filistin rehine takası ve ateşkes anlaşması, bu yeni durumu yansıtmaktadır. Her ne kadar geçici bir anlaşma olsa dahi, artık İsrail’in o eski havayı yakalaması da, Avrupa devletlerinin ve ABD’nin koşulsuz desteğini sürdürmesi de zor görünüyor.

Ateşkes anlaşmasına Katar ev sahipliği yapmıştır. Erdoğan yönetiminin ve Ankara’nın anlaşmada hiçbir rolü olmamıştır. (Muhtemelen saray erkanı, İsrail ile normalleşme uğruna Hamas yöneticilerini Ankara’dan kovduklarına şimdi pişmandırlar!...) Böylece Erdoğan’ın “Gazze’ye garantörlük” önerisi de anlamsızlaşmıştır. Daha görüşmeleri ile birlikte, bir ucunda ABD – Almanya ve İsrail’in, diğer ucunda Gazze’deki Hamas yönetimi – Katar ve Mısır’ın bulunduğu yeni bir mekanizma oluşmuştur. Savaşın bundan sonraki evriminde bu mekanizma işler halde kalacaktır. Türkiye – İsrail “normalleşmesi” ise belirsiz bir süre için ertelenmiştir.

Ateşkese rağmen, İsrail kara kuvvetlerinin hala Gazze’nin kuzeyinde konuşlu oldukları ve İsrail’in “savaşı sürdürme” niyetini açıkça beyan ettiği unutulmamalıdır.

İsrail, aleyhindeki tüm kısıtlayıcı unsurlara ve her geçen gün dengenin aleyhine gelişiyor olmasına rağmen, bir kez “savaş ilanında” bulunmuştur. Ve bu sebeple duramaz, mevcut statükoyu kabullenemez. Ne var ki, bütün şartlar da onu durmaya zorlamaktadır. Bu çelişki, savaşın bundan sonraki gelişiminde kendisini hissettirecektir.

Filistin – İsrail savaşı bitmemiş, ama savaşın sonuna giden yolda belirleyici bir viraj dönülmüştür.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi