“Faiz artırımı neden çare olmadı?”

Döviz finansmanı krizi çözülemediği sürece kurlarda , enflasyonda ve cari açıkta kalıcı iyileşmeler sağlanamayacak. Krizin ağır bedelini emekçi halk ödeyecek. İşçi sınıfının örgütlü mücadelesi dışında bu sarmaldan bir çıkış yok.

Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu, bir yıl dokuz aylık uzun bir aranın ardından ilk faiz artırımı kararını alarak, politika faizini %8,5’tan %15’e çıkardı. Üstelik de bunu, Merkez Bankası başkanının değiştirilmesi, ABD'den yeni başkan ithal edilmesi adımının ardından yaptı. Ancak ne var ki, bu adım dolar kurunu düşürmek bir yana, yeni bir kur şokuna yol açtı. Dolar 26 TL’yi aştı ve bu satırlar yazılırken artış devam ediyordu.

Peki, “teorik olarak”, faiz artışının, dolar kurunu düşürmesi, hiç değilse dizginlemesi gerekmiyor muydu? Faiz artışı ve kur şoku nasıl bir arada yaşanabildi?

Öncelikle bu teorik önerme “normal şartlar altında” geçerlidir: Türkiye’nin mevcut koşullarında uygulanamaz. Zira Türkiye, iki yıla yakın bir süredir Merkez Bankası politika faizinin önemsizleştirildiği, etkisizleştirildiği ve diğer faiz oranlarıyla bağının kopartıldığı özgün bir süreci yaşıyor. Kapitalist finansta, her ne kadar pek çok farklı faiz oranı var olsa da bunların tümünün birlikte hareket ettiği var sayılır. Merkez Bankası’nın bankaları fonladığı “haftalık repo faizi” ya da “politika faizi” ise tüm diğer faiz oranlarıyla organik biçimde bağlı ve onların yönünü önemli derecede etkileyen bir gösterge faizidir. Eylül 2021’den bu yana, seçim ekonomisi amacıyla, Türkiye’de bu bağlar koparılmıştır. Piyasa faizleri neredeyse tümüyle MB politika faizinden bağımsızlaşmıştır. Suyun başında yaşanan bu dengesizlik, tüm ekonomi boyunda binlerce irili-ufaklı makroekonomik dengesizliklere yol açmıştır.

ENFLASYON TEKRAR YÜKSELECEK

Şimdi Merkez Bankası’nın Erdoğan’ın kararıyla faizi artırması, bütün bu dengesizlikleri ortadan kaldırmamıştır. Erdoğan'ın faiz artırım kararı, bir nevi, bitkisel hayattaki bir hastanın uyandırılması benzeri bir şoka yol açmıştır. Bünyedeki bütün hastalıklar aniden nüksetmiştir. İktisadi-mali bünye, bir anda politika faizi diye bir şeyin varlığını anımsamıştır. Gerçek enflasyonla kıyaslandığında epeyce ekside kalan reel faizle, döviz kurlarının geriletilemeyeceği ortaya çıkmıştır. Bu arada, seçim öncesinde yoğunlaşan, döviz kurlarını belli düzeyde tutmak için yapılan türlü müdahaleler de kaldırılınca, sonuç döviz kurlarında ani bir sıçrama olmuştur. Bu kur şoku, muhtemelen enflasyonu da yeniden tetikleyerek yükselmesine sebep olacaktır.

Temeldeki esas mesele, yani uzun süredir yaşanagelen döviz finansmanı krizi çözülemediği sürece Erdoğan yönetiminin para politikası ne tür savrulmalar sergilerse sergilesin, döviz kurlarında, enflasyonda ve cari açıkta kalıcı iyileşmeler sağlayamayacaktır. Bu krizin en ağır bedelini ise, hem hayat pahalılığı hem evsizlik hem de işsizlik olarak emekçi halk ödeyecektir. İşçi sınıfının örgütlü mücadelesi dışında bu sarmaldan bir çıkış yoktur.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi