Tesadüfleri severim

Halk yolu kesmişti, bu yüzden Paraguay sınırına gidememiştik. Yanan lastikler, traktörlerle yolun ortasına sürüklenmiş büyük ağaçlar ve yanakları koka yapraklı bir sürü insan vardı barikatlarda.

Bir kilisede kalıyorduk. Kalın duvarlı, dar pencereli, bol kasvetli bir odaydı. İsa her zamankinden de, daha mutsuz görünüyordu, kapının üstünde gerilmiş olduğu çarmıkta. Sade, bu odanın yanında çok görkemli kalırdı. Bir yatak vardı genişçe, baş ucunda bir komedin, neredeyse hala ağaçlığını unutamamış, kenarları kabuklu kabuklu ve üstünde nereye çevirsen, mutlaka kapının üstündeki İsa’yı gösteren bir ayna…

Ve daha da gergin görünüyordu aynadan çarmık…

Bizim keyfimiz ise gayet iyi sayılırdı. Sadece 1 dolar ödüyorduk odaya. Bolivya’da ormanın ortasında bir kasabaydı burası. Bir gün önce hiç bilmiyorduk bile burayı. Halk yolu kesmişti, bu yüzden Paraguay sınırına gidememiştik. Yanan lastikler, traktörlerle yolun ortasına sürüklenmiş büyük ağaçlar ve yanakları koka yapraklı bir sürü insan vardı barikatlarda. Niye olduğunu bilmiyorduk. Çeşitli taktikler oluyordu bu durumda. Önce şoförler ve muavinler filan, kafa kafaya verip konuşuyorlardı. Otobüsün beline kadar toprağa gömüldüğü, kenar yollara sapılıyordu. Barikatı aşınca yeniden yola dönüle biliniyordu 1-2 saat sonra. O sırada otobüsün içi, en az dışarısı kadar toprak doluyordu. Şoförler ve muavinler, barikatı aşabildiğimiz için kıvanç içinde otobüse bakıyorlardı topraklı topraklı.

Bazen böyle geçiş yolları bulunamıyordu. Barikatçılar daha tecrübeli oluyor, ona göre yolu kesiyorlardı. Şoför ve muavin, bu sefer herkesten para toplayıp, gidip barikatçılara rüşvet teklif ediyordu. Barikatçılık da bozulmuştu bazen ya da ekmek almak için başka çare yoktu belki de. Güzel bakışlı çocukları vardı yanlarında çoğunun.

Yollardan para toplayan devletler daha mı ahlaklıydı sanki ve topladıklarıyla parayla, bizi öldürmeye kalkıyorlardı daha çok. Savaş çıkartıyorlar, saraylar yapıyorlar ve demir parmaklıklarla örüyorlardı anayurdu dört baştan…

Parayı da kabul etmemişti barikatçılar, parayı geri dağıtmaya başladı muavin. Otobüsün içinde, her bastığı yerden bir toz dumanı kalkıyordu yukarı, topraktan geldik toprağa gidiyorduk.

Sonra son çareye başvurdu şoför ve muavin; kadınlar ve çocukları barikatçılarla konuşmaya gönderdi. Kendi çocuğu olmayan kadınlar da, fazla çocuklardan kucaklarına alıp onlarla konuşmaya gittiler. Herkese yetti çocuk. Bir tek, biz kenardan seyrediyorduk. ‘Haklısınız’ diyorlardı barikatçılara ‘çok haklısınız.’. Birisi iyice abarttı gitti yanlarına oturup onlara katıldı. Başka bir kadın gidip, kucağındaki ödünç çocuğu geri aldı. Koka yaprağı ikram ettiler barikatçılar kadına. Uzun bir muhabbete daldılar. Barikatçılardan birinin çocuğunu aldı bu sefer kucağına.

O çocuk da güzel gözlüydü, hepsi gibi…

Biz yürüyerek geçtik barikatı. Bir mototaksi vardı hemen arkasında. Mototaksi dediğime bakmayın, motoru olan biri işte. İki kişi bindik arkasına, kilisenin olduğu bu kasabanın yoluna bıraktı. 4-5 kilometre yürüdük. İlk geçen kamyonet bizi aldı. ‘Kilisede kalacak yer var’ dedi adam. ‘Rahibe ile konuşurum ben de orada kalıyorum’ dedi.

Kovboy şapkası vardı kafasında, bir yanağı koka yaprağından şişti.

Tesadüfleri seviyorduk, işin daha güzel tarafı onlar da bizi seviyordu.


Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi