Elalemin mekiği ile uzaya gitmek

Gittikçe azalmış emekli maaşlarımızın boynuna sarılarak, geçen asrın, büyük komedyasının, kuyruğundan asılmış olmanın kıvancıyla, renkli gözlü, milli astronotumuza, yürü be Gagarin kim tutar seni diyoruz. Gözlerimiz yaşarıyor. Ağlıyoruz, ağlıyoruz.

Anavatanda ve muhtemelen yavru vatan Kıbrıs’ta, uzaya bir tur binmiş Türk’ün, taşımalı sistem gururunu yaşıyoruz bugünlerde. Ne kadar övünsek azdır ve gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın arası hislerle doluyuz. Her ne kadar mevcut iktidarın her fırsatta, muhalefetin mutedil milliyetçi kanadının da fırsat bulduğunda aşağılamaya çalıştığı sosyalistler, bu uzaya gitme meselesini 60 yıl kadar önce yapmış olsa da yine de bir gurur fırsatı bulmuşuz, titreyip kendimize geliyoruz ulusça ve yavru vatan, herhalde…

Burada mekiğin, milli olmaması da hiç sorun değil ve her şeyini mesela uçuş malzemelerinin, mesela uzay kıyafetlerinin bile, yine 62 yıl önce, ister beğenin ya da beğenmeyin, yine sosyalistler tarafından yapılmış olanlardan, alınmış olsa da çocuklar gibi şen bin atlı neşesine kavuşmamıza hiç engel değil. Pilotun yanında, kendisine özgü, mesela annesinin ördüğü, haraşo, bir atkısı bile olmaması da bizi durdurmuyor. Parayı verip, bisikleti kapan sünnet çocuğu bahtiyarlığı içindeyiz ve akvaryumda dolaşan bir Japon balığı…

Bu halimizi bana tarif et derseniz; Estarabim, estarabim, sağdan soldan estarabim diyebilirim ancak….

Yanlış anlaşılmasın, insanlık için, uzaya çıkmayı, hiç matah bir şey olarak hiç tanımlamadım. Bunu o günler, Nazım çok güzel söylemişti zaten;

‘Aya da gidilecek

Daha da ötelere,

Teleskopların bile görmediği yere.

Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç kalmayacak,

korkmayacak kimse kimseden,

emretmeyecek kimse kimseye,

yermeyecek kimse kimseyi,

umudunu çalmayacak kimse kimsenin?

İşte ben komünistim bu soruya karşılık

Verdiğim için’

Yani şiirdeki hiçbir şey değişmedi hala…

Tiflis’in en büyük caddelerinden biri, George Bush caddesindeki, bir kafede, bir Gürcü parlamenter ile konuşuyorduk. ‘ABD, ‘Yıldız savaşı’ senaryosuyla, Sovyetleri yıktı’ diyordu. ‘Bu oyunu, iyi bir şekilde oynasın diye, bir aktörü, Ronald Reagan’ı başkan seçtirdiler ve üstüne delikler açılmış bir kağıda, arkadan ışık vererek, çekilmiş ‘uzay’ videolarıyla, Sovyetlerin bütçesinin önemli bir kesimini, olmayan yıldız savaşı silahlarına karşı harcamasına neden oldular. Ronald Reagan bir başkan rolünü, bir kovboy oynadığından, çok daha iyi oynuyordu’ diyordu.

Şimdi hep beraber, zamlanmış ve gittikçe azalmış emekli maaşlarımızın boynuna sarılarak, geçen asrın, bu büyük komedyasının, kuyruğundan asılmış olmanın kıvancıyla, bizim renkli gözlü, milli astronotumuza, yürü be Gagarin kim tutar seni diyoruz. Gözlerimiz yaşarıyor. Ağlıyoruz, ağlıyoruz, ağlıyoruz…


Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi