Sanal alem kitlesi

İnternet her yere yeni sızdığında dünyaya demokrasinin geleceği düşünüldü. Ancak farklılığın, az olanın, başka olanın gittikçe yok olduğu bir dünya kitlesiydi ortaya çıkan. Yeni tür bir kitleselleşme yeni tür bir faşizmin temel organına dönüştü.

İnternet her yere henüz yeni sızdığında, ilerleme, yani hakim olma ve iktidar itkisi yeni bir umutla dünya değiştiricilerinin bir kısmını da sardı. İlerlemenin kutsadığı dünyada demokrasi, sanal dünyanın hızlı iletişimi ile gerçekleşebilecekti artık. Horizontal-yatay dünya bir tık kadar yakındı artık. İlk başta çok küçük bir yere ama merkeze hakim olmasına rağmen, bu sanal iyimserlik modern dünyanın zirvesinde olduğu için, her zaman olduğu gibi bütün dünya için geçerli addedildi hemen. Özne olmak artık bir tık kadar yakındı ve her sabah pijamalarımızla yapacağımız bir oylama ile bir demokrasi yatak odamızdaydı artık.

Gerçek dünya ise başka türlü gelişti. Merkezdeki sanal etki, daha doğrusu hegemonya gittikçe yaygınlaştı ama bunun baskın tarafı demokratikleşme değil monopolleşme yönündeydi. Öncelikle yerel bilgi bunun altında kalıp yok oldu. Google hazretlerinin bir tık kadar yakın bilgi deposu karşısında günlük bilginin yok olmasıydı bu. Bazılarınızın şu anda bile farkında olmadığı şey, gittikçe sadece Google'dan elde edilen bilgi akışının bilginin demokratikleşmesine değil, aksine tüm bilenleri hiçe sayan, imha eden bir toplumsal cehalet çukuruna dönüşmesine yol açıyordu. Her şey bir yana elektrik kesilmesiyle bıyıkları kesilmiş kedilere dönen bir koca 'kitle' ortaya çıktı. Ve öğrenme sürecinin 'bir tık'a inmesi, bunun bir 'tık' kadar kısa zamanda unutulması manasına geliyordu. Aytmatov öyküsündeki deve derisi ile sıkıştırılmış kafalarıyla 'mankurtlar'ın her ay sonu mutlaka ödediğimiz internet faturalarıyla bütün dünyayı işgal etmesiydi bu.

ÖZNE OLMAK BİR DEVRİM MESELESİ ARTIK

Burada önemli olan sadece bilginin bize ulaşma (!) biçimi değil, bu uçucu öğrenme, daha doğrusu elde etme biçimi ile 'muhakeme'nin de tamamen ortadan kalkmasıydı. Hiç kimsenin sevmediği yanlışlar olmadan bir muhakeme yapabilme şansı olabilir mi? Ayrıca doğru egemen olanın olunca bu tartışmasız doğru oluyordu ve zaten kimse tartışmıyordu çünkü tıkladığımızda o çıkıyordu. Bu kitlenin temel karakterinin, genel ve çok olanın hegemonyasının insanlar bir araya gelmeden de olabilmesi manasına geliyordu. Birbirini hiç görmeyen ve çok muhtemel görmeyecek milyarlarca insanın aynı düşünmesinin ortaya çıkardığı baş edilemez bir tekeli düşünebiliyor musunuz?

İşte böyle bir monopolün içinde, yeni tür bir kitleselleşme yeni tür bir faşizmin temel organına dönüştü. Farklılığın, ayrıntıların, az olanın, başka olanın gittikçe yok olduğu bir dünya kitlesiydi bu. Garip olan, bütün dünya kastlaşmaya başladı ama bu kastın en altında olanlar bile dokunulmazlar olduklarının farkında değildiler. Yani Özne olmak bir devrim meselesiydi artık...


Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi