Masa da masaydı ha

Son günlerde entelektüel dünyayı yapay zekaya havale eden bir çok arkadaş ortaya çıktı. Tartışırken bir masada, onun verdiği hazzı hiçbir zaman anlayamayacak bir makineden, entelektüel- yaratıcı bir şey çıkabilir mi sizce ?

Miguel Littin’nin evindeydik, Şili’de bir kasabada. Yönetmen, senaryo yazarı, romancı ve bir sürü şey ve Gabrial Garcia Marques’in kitabının, ‘Şili’de Gizlice’nin kahramanı. Kırsalda bir evdi. Fazladan 4-5 odası vardı, bahçede. Arkadaşlar için yapılmış, iki seslendirme sanatçısı vardı biz oradayken, biri Miguel. İllegal Şili’ye geldiğinde onu karşılamıştı. Birbirlerinin çılgın olduğunu iddia ediyorlardı ve bence ikisi de öyleydi. Bir aktör vardı odada kalanlardan, hepsiyle masada tanıştık, kendi bahçelerinde üretilmiş şarabı içiyorduk ve Meksika yemeği yiyorduk, bol mısırlı…

Böyle yerler bana hep Amerikalı anarşist yazar, Hakim Bey’in anlattığı bir şeyi hatırlatıyor. Birinci dünya savaşından hemen sonra Romanya’da bir ‘kont’ ve arkadaşları, bir Alman karakolu basıp, ele geçirdikleri altınlarla, Kontun şatosunda Nietzsche’ci bir komün kurmuşlardı. Kesin böyle bir sofrada oturuyorlardı, kelimelerin şarabın lezzeti ile yarıştığı…

Sol dünyada her şeyini yitirse bile ‘sokakları’ ve ‘entelektüel’ üstünlüğünü hiçbir zaman kaybetmedi. Fakat bu ‘entelektüel üstünlük’ daha doğrusu solun entelektüel hegemonyası neredeyse yitirilmek üzere. Aslında solun entelektüel hegemonyası düşünsel dünyaya öyle hakimdir ki sağın öne çıkan ender düşünürleri ve kendini sol’dan ayırmaya çalışan herkes, baştan aşağı solun kelimelerini kullanarak bunu aşmaya çalışmaktadırlar. Çünkü başkası yoktur. Burjuva düşüncesinin bu çaresizliği, kendisini açıklayanın, eleştirenin ve hatta besleyenin sol olması nedeniyle entelektüel hegemonya karşısında çaresizliğidir. Ancak son yıllarda bu hegemonya etkisini kaybetmektedir. Çünkü entelektüel hegemonyanın öznesi kaybolduğundan hegemonya etkisi zayıflamıştır.

Bu yüzden artık her hangi bir tarihsel olay, siyasal bir gelişme, karşı çıkış, iktidar ve isyan ya da baskı ve hegemonyayı parçalama sadece o günün saatli maarif takvimlerinin yemek tarifi uzunluğunda ve uçucu olmakla kalmayıp, aynı zamanda takvimi de tümden yok sayan şeklindedir. Her şeyi bir sepete doldurup, içinden sevdiklerinin, çoktan seçmeli bir tarihle ve tarifle alındıktan sonra, geride kalanlar internet dünyasının ortasına saçılmaktadır. Burada da sadece taraftarların alkışları beklendiğinden, doğru ya da yanlış diye nitelendirme hiç önemli değildir.

Sadece ‘like’larıyla yan yana uzanıp yatmanın verdiği huzur yeterlidir yazanlar için. Bu yüzden, son günlerde entelektüel dünyayı yapay zekaya havale eden bir çok arkadaş, ortaya çıktı. İyi sınıflandırılmış ve kategorize edilmiş bilginin zaferinden başka bir şey değildi bu.
Ve tartışırken bir masada, onun verdiği hazzı hiçbir zaman anlayamayacak bir makineden, entelektüel- yaratıcı bir şey çıkabilir mi sizce ?
Hegemonyayı belki bir kenara bıraktık ama sofraların tadı hala bizimle….


Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi