Lalalar: 'Hem Evimsin Hem Cehennemim'

Lalalar, bu coğrafyanın duygusunu, karakterini, melodisini saykodelik müzikle kaynaştırıyor. Modern olanla geleneksel olanın birleşmesi söz konusu. Bir duyguyu başka bir duyguyla karıştırmadaki ustalıkları dinleyende uyarıcı bir etki yaratıyor.

Her şey bi cinnete mi bakar? Mesela delik kovanın dolmaması da, bir kovanın dolup taşması da, her ikisi de cinnet sebebi olabilir mi? Lalalar’ın şarkılarını dinlerken bunu düşündüm. Böyle bir metafor kullanmamışlar ancak şarkıların genelindeki sistem eleştirisi bende delik bir kova imajını doğurdu. Bu, bile bile olduramamakla ilgili. Yani bir tarafın eksikliği de, diğer tarafın aşırılığı da, evet, her ikisi de cinnet sebebidir. Bu örneklemeyi absürt bulabilirsiniz ama Lalalar söz konusuysa, bu tuhaf kaçmayacaktır.

Çünkü grubun meseleleri ele alışındaki tavır, tüm ciddiyetiyle, absürt olanı işaret ediyor. İnsanlığın içine düştüğü sakil düşünce biçiminin karşısında aldıkları tavır bu. Absürtlüğün bir başka iması da, gittikçe azalan yaşam görgüsüne dikkat çekmek.

Dolayısıyla tüm bunlar cinnet hali olarak şarkılara yansıyor. Bu ruh durumunun yarattığı etkiyle kendinizi asma davulla, zurnayla, elektro gitarla, synth basla halay çekerken buluyorsunuz. Kimi zaman da buranın kederi, ıstırabıyla arabeskin sularında geziniyorsunuz.

Lalalar, bu coğrafyanın duygusunu, karakterini, melodisini saykodelik müzikle kaynaştırıyor. Modern olanla geleneksel olanın birleşmesi söz konusu. Bir duyguyu başka bir duyguyla karıştırmadaki ustalıkları dinleyende uyarıcı bir etki yaratıyor. Sesin, müziğin kokusunu alabiliyorsunuz. Zamanın kokusu yoktur ama var diyorsunuz şarkıları dinleyince. Yani bir nevi sinestezi yaratıyorlar. Bu halüsinojenik atmosfer, aslında içinde bulunduğumuz ortamın yansıması.

Açıkçası, insanın dramı, yaşadığı coğrafyanın dramıyla beraber ele alınıyor. Edip Cansever’in “insan yaşadığı yere benzer” dizesini de unutmayarak, insan yaşadığı dünyanın nabzını da hisseder bileğinde, diyebiliriz. Lalalar’ın bileğinde o nabız atıyor. Evrene dair meseleler, küresel sorunlar, salgınlar derken, “Simülasyon Terk” adlı şarkıda, artık nihayete varılan noktada, “en kadim virüs insan” denilerek, deyim yerindeyse virüs insandan kurtarılır. Kaldı ki, insanın virüsten değil, virüsün insandan korkacağı bir aşamaya gelmiştir dünya.

Ekolojik dengeyi, tüm sistemi bozan, gezegeni alt üst eden, bu kolektif suçu işleyen insandan daha tehlikeli ne vardır ki evrende? 'Bi Cinnete Bakar' albümü, kişi başına düşen kıyametin sebeplerini odağına alıyor.

Geçtiğimiz yıl çıkan ve toplamda on beş şarkının yer aldığı bu albümdeki parçaların büyük kısmını, önceki yıllarda yayınladıkları teklilerden biliyoruz. ‘Karga Kılavuz’, ‘Depresyondan Çıktım Boşluktayım’, ‘Simülasyon Terk’ ve albüme adını veren ‘Bi Cinnete Bakar’, grubun albüm için yaptığı yeni şarkılar. Geçtiğimiz günlerde çıkardıkları yeni teklileri ‘Hem Evimsin Hem Cehennemim’ de Lalalar’ın müzikal perspektifini tamamlayan, tavrını gözeten bütüncül anlayışı koruyan bir şarkı. Şarkının anlattığını sadece adına bakarak yorumlamak bile mümkün. Ev denilen, dünya; cehennem de öyle. Hem gidip kalacağın hem de kaçıp kurtulmak isteyeceğin bir yer. Hem gül bahçesi hem çöl.

whatsapp-image-2023-07-30-at-19-48-54.jpeg

İNSAN SADECE BİR SES

Lalalar, ilk çıktığı günden, yani 2019 yılında yayınladıkları ‘İsyanlar’ şarkısından itibaren, vites küçültmeden, hızını arttırarak yola devam ediyor. Şarkılarında hız kavramına çokça gönderme yapmaları, bunu çeşitli araç ya da mekik metaforuyla desteklemeleri, zaman ve konumda yaşanan değişikliğe dikkat çekmek istemelerinden kaynaklanıyor.

Fizikten bildiğimiz kadarıyla, “hız, konumun zamanla değişimidir”. Hızın olabilmesi için konumun değişmesi gerekir. Lalalar’ın hızla olan meselesindeki konum değişikliğiyse toplumsal bir eksen kayması olarak kendini gösteriyor. Hız ileriye doğru değil, vitesi geriye almayı imliyor. Bir yandan da yer değiştirme yani galaksilere doğru yol alma arzusu dünyada olup bitenlerinden bunalmayı, duygusal olarak uzaklaşmayı, bir kopuşu işaret ediyor. Bu durumu bulunduğu yere yabancılaşma olarak da okumak gerekir.

Mesela, ‘Yalnız Ölü Balıklar Akıntıyı Takip Eder’ şarkısında, “Alelade bir sisteme bağlı/ yörüngesinde dönüp dururken/ son süratle yaşlanan bu gezegende/ ben kimim?/ Biz neyiz? Nasıl bir dümenin içindeyiz” diye soruyor Lalalar. ‘Hata Benim Göbek Adım’ adlı şarkıda, “Ne tamamım ne de yarım/ boşluğa dalmaktayım” diyor. ‘Yamyam’da ise, “Atla mekiğime atla/ basalım gaza hop ışık hızına/ başka bir galaksi bulalım…” sözlerine rastlıyoruz.

Hız, hareket aynı zamanda bir tekinsizlik unsuru Lalalar’ın şarkılarında. Milyonlarca galaksinin arasında, boşlukta, kendi yörüngesi etrafında dönen dünyanın ve içindeki yaşamın rastgeleliğinin hayreti yansıyor şarkılara. Tedirginlik de burada başlıyor. Yaşamın, her an, herhangi bir uzay kayasının çarpmasıyla bitebileceğini bilmenin tedirginliği bu. Bu açıdan bakıldığında, “biz kimiz?” sorusunun, insanın varoluş meselesine dek uzandığını görüyoruz. Yani hiç de böbürlenmeye, aklımız çok yüksek demeye gerek yok. İnsan uzayda, bu koca boşlukta sadece bir ses. Belki de büyük bir hayal kırıklığı insan kendisi için. Şarkılar bunu düşündürüyor dinleyene.

Elbette gündelik olanın sıkıntıları da yansıyor Lalalar’ın şarkılarına. Uzayı, galaksileri, yıldızları evrensel; dünyanın gündelik meselelerini de yerel diye adlandırırsak, Lalalar’ın müzikte yapmak istediklerini anlayabiliriz. Burada bir parantez açmak gerek; evrenseli ve yerel olanı yakalama derdi, kanımca onlar açısından farklı bir anlam taşıyor. Evrensellik meselesi uzayı falan düşündüğümüzde, gerçekten de boşlukları, kara delikleri, galaksileriyle evreni işaret ediyor. Yani uzaydan bakıyorlar dünyaya.

Grubun solisti, beyni olan Ali Güçlü Şimşek’le beraber Barlas Tan Özemek ve Kaan Düzarat, başka bir algıyla, bakışla yorumluyorlar hayatı. Evrene baktığımızda ya da anlamaya çalıştığımızda, gündelik olanın derdi mağlup oluyor. Söz konusu olan, insanın dünyasıyla dışarıdaki dünyanın birbirlerine galaksiler kadar uzak olması. Bu şarkılar bize biraz da bunları; kapıldığımız hırs ve iktidar savaşlarının önemsizliğini duyuruyor. Ve insanın yazdığı, kurguladığı anlatıyı…

fotoram-io-51.jpg

OKSİJENDE KAMPANYA, ŞİMDİ ÇEK, SONRA ÖDE

‘Karga Kılavuz’ şarkısındaki “tarih koca bir muamma…/ insan yazar, yine insan inanır” sözleri kurguladığımız hayatların, yazdığımız hikayelerin oyuncuları olduğumuzu vurguladığı gibi, gerçekliği de sorguluyor. Biz, ne yazarsak o muyuz? Ya da, kendi yazdığına inanan insandaki bu yazdığına inanma arzusu, bilinmezlik karşısında sahiden kurtarır mı bizi? Ya kurgu bozulur da, şarkıdaki gibi her şey tepetaklak olursa? Ya kendimizi başka bir gerçekliğin içinde bulursak?

‘Karga Kılavuz’ adlı şarkıda geçen “başka bir galakside gözü açmak” gerçekliğe uyanmak anlamında değerlendirilebilir. Biri dolaylı, diğeri dolaysız iki anlam çıkabilir bu ifadeden. Yukarıda söz ettiğim konum değiştirme meselesini dikkate alırsak, bu ifade bizi bir yandan bilinç ve zaman kavramına, diğer yandan insanın varacağı son noktaya, “kefenindeki kara delik”e, yani ölüme götürür.

Yaşarken gözünü kapatan, kendi yazdığı anlatıya inanan insanın gözünü açması, bilince kavuşması, evrenin işleyişinin anlamasıdır bir bakıma. Başka bir galaksi ve gözün açılması, iç içe geçmiş anlamlarla verilir. ‘Yalnız Ölü Balıklar Akıntıyı Takip Eder’ şarkısındaki “Zaman bile insan icadı” sözü, Kant’ı referans alırsak, “insan bilincinin tasarımı” olarak yorumlanabilir. Diğer yandan, ‘Kılavuz Karga’ adlı şarkıda “yatcaz kalkcaz” tekrarları, saatin tiktaklarıyla verilir. Zaman vurgusu ölümle, sonla ilişkilendirilir. İşin özü, evrenin sonsuzluğu karşısında insanın sonlu olmasına yapılan bir hatırlatmadır bu. Zaten insan öldüğünde zaman sonlanmaz mı insan için?

ab67616d0000b273936c0ae4d5b12bc27f6fb043.jpeg

Yeni teklileri ‘Hem Evimsin Hem Cehennemimsin’ şarkısında, “sen yazmazsan ben yazmazsam, değişmez kader keyfekeder” diyerek, Nazım Hikmet’in Kerem Gibi şiirinde “ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizelerine gönderme yaparlar.

Burada yazma eylemi başkaldırı olarak kendini duyurur. Kurgulanmış hayatlara, gerçeğin üstünün kapatılmasına karşı, yazma eyleminden ve bu eylem sayesinde sivil tarihin, edebiyatın, sanatın gerçeğe yaklaşmadaki, gözün açılmasındaki öneminden söz ederler. Şarkının devamındaki “yol açık, yolun açık,” sözleri solistin yorumlayışındaki hız, “yola çık, yoluna çık” olarak tekrarlanır.

Çift anlamlarla, kelime oyunlarıyla, tekerlemelerle, buraya dair deyişler ve yabancı kelimelerle oluşan melez bir söyleyiş, yarı bıçkın bir ifade yaratırlar söylemde. “Naturel seleksiyon, dijital saat, kamikazeler el ele uçmaz, gönül tasfiye, sen ağa ben ağa bu inekleri kim sağa, kelle koltukta, her satıcının var bi alıcısı, kölelik evvela beyinde başlar, diplomalar ters kelepçe, adına özgürlük denen müzayedede, hayallerinle helalleş, şarampoldeyim yüküm ağır, yasal mutasyon, platonik orgazm, kumpas kampüste, her daim rötarda marka, global keşmekeş, vampir bile bekler gelsin dolunay, coğrafya kader porselen kadehte, prematüre adalete lazım en büyük saray, oksijende kampanya şimdi çek sonra öde…” gibi şiirsel imgelerle, sisteme, kapitalizme, hal ve gidişe karşı bir bombardıman etkisi yaratırlar müziklerinde.

z-lalalar-web-800x533.jpg

Sıklıkla birbirine benzeyen seslere rastladığımız bu dönemde, müzikte yarattıkları özel tavırla ve kendilerine has üslupla, bir adım değil, birkaç adım öne çıkıyor Lalalar. Yaptıkları işte seçilebilir olmaları daha da özel kılıyor onları.

Ali Güçlü Şimşek’i bilen bilir. 2000’li yıllarda efsane grup Çilekeş’le tanımıştık onu. Çok iyi bir kadroyla ,Görkem Karabudak ve Cumhur Avcıl’la bir kanal açmışlardı müzikte. Sonrasında Bubituzak geldi. Şarkı yazarlığı, aranjörlüğü, gitaristliği, müzik yapımcılığının üzerine Gaye Su Akyol’la olan ve halen devam eden müzikal birlikteliği de eklersek, Lalalar, Ali Güçlü Şimşek’in uzun soluklu bir birikimin devamı. Yine grubun gitaristlerinden Barlas Tan Özemek de Kırkaltı, Kara Orkestra, Yasemin Mori, Bülent Ortaçgil gibi isimlerle, gruplarla çalışmış, 'Yalancılar Kahvesi' adlı solo bir albümü de bulunan, müzik dinleyicilerinin yakındığı biri.

Kaan Düzarat da donanımlı bir müzisyen. Lalalar'dan önce doğaçlama yapan Analog Kültür Experiment projesinin içinde yer aldı ve bir çok müzisyenin remix'lerini yaptı. Ancak bundan bir kaç ay önce Lalalar'la Kaan Düzarat yollarını ayırdı. Şimdilerde Nekizm grubundan tanıdığımız, aynı zamanda Tuzak adlı solo teklisi de olan Alican İpek gruba dahil oldu. O halde cümleten merhaba diyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Deniz Durukan Arşivi