Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Şiirlerde şehirler - 1

Her şair bir şehrin büyüsüne kapılmıştır. Bazı şairler bazı şehirlerle özdeşleşmiştir. Dünyanın neresine giderlerse gitsinler o şehri içlerinde taşırlar. Ve şairleri olan şehirler şanslıdır: Kavafis, Behçet Necatigil, Orhan Veli ve daha niceleri....

Yaşadığı şehri şiire aktaran şair denildiğinde hatırlanan isimlerin başında Kavafis gelir. Adını vermeden İskenderiye’yi yansıttığı şiiri meşhurdur. “Şehir” başlıklı şiir, “gitmekle kalmanın”, “veda edememenin”, “ayrılamamanın”, “yola çıkamamanın”, dahası hatıraların bağlayıcılığının tüm kederini, gerilimini içerir. Şarkı da olan şiirin son betiğini, Cevat Çapan’ın Türkçesinden okuyalım:

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.

ŞEHRİ BIRAKMAK

Benzer içerikte, şairin yaşadığı şehre baktığı, aidiyetini irdelediği, yerleşik olduğu mekânla arasında oluşmuş, örülmüş bağı dile getirdiği, yapıtına yansıttığı örneklere, modern Türkçe şiirde de rastlanır. Orhan Veli’nin “Bir Şehri Bırakmak” başlıklı şiiri onlardan biridir. Garip şairinin Garip’e gelmeden önceki şiirsel yönelimine de işaret eden söz konusu yapıtından bir bölüm sunalım:

Doğduğum köye müşteri taşıyan
Şirket vapurları bu şehirdedir.
Hatıralarım bu şehirdedir.
Sevdiklerim,
Ölmüşlerimin mezarları.

Bu şehirdedir işim gücüm,
Ekmek param.
Fakat bütün bunlara mukabil
Yine budur başka bir şehirdeki
Bir kadın yüzünden
Bıraktığım şehir.

Orhan Veli’nin şiiri ait olduğu şehirle aşk arasında tercih yapmak zorunda kalanın kederini, mutsuzluğunu vurgular.

Şunu da belirtmeden geçmeyelim: Orhan Veli aşkı için hangi şehre giderse gitsin, gittiği şehirden daha çok, bir bölümünü okuduğumuz şiirdeki şehrin, yani İstanbul’un şairi olmuştur.

ŞEHİRDE ŞEHRE MESAFELİ

Modern Türkçe şiirde diline olduğu gibi yaşadığı yere de bağlı kalmış şairler arasında Behçet Necatigil’in adı öndedir. Necatigil için evinin şairidir tanımı yapılabileceği gibi, aynı zamanda sokağının, aynı zamanda semtinin, aynı zamanda şehrinin şairidir tanımı da yapılabilir. Behçet Necatigil şehrinin şairidir ama… Ama şehre mesafeli duruşu da dikkati çeker. Aktaracağımız betik Necatigil’in “Yabancı Şehir” başlıklı şiirinden:

Bu şehirde akşama doğru
İçime korku
Ayaklarıma karasu iner

Bu şehirde akşama doğru
Gülünç gözükür yolcu
Sevsinler

Bu şehirde akşama doğru
Yalnız ve ağlamaklı olduğumu
Bilsinler

Alıntıladığımız şiirlerde bahse konu şehrin adı geçmese bile okur olarak nereden söz edildiğini tahmin edebiliyor, imgelerin oluşturduğu çağırışımlar aracılığıyla şiirin sözünü nesnesiyle bağdaştırabiliyoruz.

Alıntıladığımız şiirlerde edebiyat terimiyle ima söz konusudur. İma sezdirme, üstü kapalı biçimde anlatma sanatıdır. Adını vermeden ima yoluyla neresi olduğu sezdirilen şehirler için şairin yalnız gündüz değil gece de geçtiği şehir diyebiliriz.

ADIYLA ANILAN ŞEHİRLER

Şairin adını vermese bile, gece gündüz içinden geçtiği ve geçirdiği şehirler gibi modern Türkçe şiirde adıyla sanıyla andığı şehirler de vardır. Gece de geçseler gündüz de gezseler şairlerin adıyla sanıyla şiire yansıttığı şehirleri hayli canlı ve etkileyici biçimde betimledikleri, izlenimlerini, gözlemlerini çarpıcı imgelerle dile getirdikleri dikkati çeker. Denilebilir ki şairlerin izlenimleri, gözlemleri, betimlemeleri ve imgeleri aracılığıyla şiirlerde şehirler yeniden kurulur.

Orhan Veli’nin “İstanbulu Dinliyorum”u, “İstanbul Türküsü” gibi Ahmed Arif’in “Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi” şiiri de onlardan biridir. Ama elbette hepsi bu kadar değil.

ŞAİR SÖZÜNÜN EVRENİ

Şiirin atının kanat çırptığı gökyüzünün sınırı yok. Şair sözünün evreni geniş. Şiirin sınırsızlığı, sözü aktaran, aktarırken biçimlendiren dilin kıvraklığıyla da ilgili.

Konumuz şairler ve şehirleri ama şöyle: Daha çok şairlerin modern Türkçe şiirde yaşadıkları, gördükleri, gezdikleri şehirlere nasıl baktıklarının, gördüklerinin şiire nasıl yansımış olduğunun sorusuna karşılık aramaya yönelik kısa bir tur amaçlıyoruz. Bu bölümü burada noktalayacağız. Ancak gelecek yazımızda devam edeceğimizi belirtelim.

YILMAZ GRUDA

Ellili yıllarda yayımlanan Mavi dergisi adını hem bir grup şaire (Maviciler) hem de bir şiir girişimine (Mavi Hareketi) verir. O grubun içinde ve o hareketin temsilcileri arasında adıyla öne çıkanlardan biri de Yılmaz Gruda olur (1930). Kaynaklarda girişimin diğer temsilcileri olarak Attilâ İlhan (1925-2005) ve Ahmet Oktay’ın (1931-2016) adları geçer.

Gruda, 25 Temmuz 2023’te doksan üç yaşında yaşamını yitirdi. Başlangıçta adını şiirle duyursa da zaman içinde ağırlığı tiyatroya ve oyunculuğa verir ama şiirden de hiçbir zaman uzaklaşmaz.

Şiirleri başlangıçta daha çok, Mavi dergisinde çıkar. Dolayısıyla Mavicilerden biri olur. Maviciler İkinciyeniye karşı tavır içindedir. Ancak İkinciyeni dalgası öyle güçlüdür ki karşı koymak mümkün olmaz. İkinciyenici olarak anılacak şairlerin şiirleri Pazar Postası’nda yayımlanmaktadır. Yılmaz Gruda da söz konusu yayına şiir gönderir. Bu deneyimini ve nedenini Merve Ateş’le söyleşisinde şöyle dile getiriyor: “Demokrat Parti döneminde bütün yazarların peşine düşmeye başladılar. Tepemizde Türk Ceza Kanunu var malum. Bu baskılar yüzünden şiirden uzak kalmayalım diye, kelime yapısı ile oynayarak, sözcüklere metaforlara başka bir değer vererek şiir yarattık. Ve bu bağlamdaki ilk şiiri de Pazar Postası’na gönderdim. ‘Bir Sigara İçecektim Müsaadenizle’ şiiri. İkinci Yeni bağlamında yapabileceğim her şey bu şiirde vardı. Bu arada diğer arkadaşlar da aynı endişeyle bunu yapmaya başladı.”

İKİ ÖDÜL

Şaire, şiire verilen ödül ya da ödüllerin, yapıtın zamana karşı değerini belirlemede herhangi bir önemi yoktur aslında. Olsa olsa verildiği dönemin şiire ilişkin mutedil anlayışını ve eğilimini yansıtır.

Ancak Gruda’nın şair kimliğine dikkat çekmesi, öne çıkarması ve şiirlerinin değerini vurgulaması bakımından aldığı iki ödülü anmadan geçmemek gerekir. Yılmaz Gruda 1999’da “Çerçi Zeus”la Behçet Aysan şiir ödülünün, 2003’te de “Marathon Bir Uzun Koşu”yla Yunus Nadi şiir ödülünün sahibi olur. Cemal Süreya’nın deyişiyle “yarı-gizli bir şair” kimliğini yıllarca korumuş olan Gruda’nın yayımlanan şiir kitapları şunlar: “Çarmıhtaki Yeni Mehmet” (1963), “Kuyumcular ve Kuyumcular Günlüğü” (1980), “Çerçi Zeus” (1997), “Bir Çürümüş Kent Belgeseli” (2002), “Marathon Bir Uzun Koşu” (2002), “Manzum Nasreddin Hoca Fıkraları” (2006), “Bir Başka O” (2007), “Kendi ile Kendisi” (2013).

Şiirlerini “hep tek bir içerik başlığı altında” yazdığını belirten şairin 1980’de yayımlanan “Kuyumcular” kitabının temasını modern Türkçe şiirin öncü şairleri oluşturur. Kitap seçilen şairlerin şiirin diliyle anlatıldığı bir toplamdır. Mavi hareketinin romantik gerçekçiliğini, İkinciyeninin devrimciliğini ve toplumcu gerçekçiliğin daha çok Ahmed Arif tarzına yakın çizgisinde olmayı benimseyen Gruda’nın “Çağrı” başlıklı şiirinden bir bölüm okuyalım:

Gün vuruyor gün almaların alnına
almaları ne benden alırsın, ne daldan
bu ne menem oluş böyle
dağlara kan çöküyor can, can çöküyor bahçalarda-
gün sensiz vuruyor almaların alnına
beni sana hasret vuruyor
hiç böyleyin yazmamıştı ol sevda-
yetti gayrı
yetti toprak toprak bölündüğümüz
yetti beni senden ayrı komalar
içesim yok bu duru suları, gülesim yok-
benden ayrı akşamların olsun ha
sen bir başına kahrol sana
ben bir başıma kahrolayım ha
aklıma ziyan yaşadığın-
konuş gayrı, gayrı gel
bu dünya rahatların koyup da gel
bütün giysilerin soyup da gel

Hilmi Yavuz, Yılmaz Gruda’ya ilişkin anılarını dile getirdiği yazısında, Gruda’nın soyadının Arkon olduğunu ve ilk şiirlerinin A. Yılmaz Arkon adıyla yayımlandığını belirtiyor ve devam ediyor: “Gruda’yı, sanki Neruda’ya özenerek benimsemiştir - müstear ad olarak.” Yavuz yazısında, Yılmaz Gruda’nın şairliğine ilişkin düşüncesini de şöyle ifade ediyor: “Benim için onun şiiri, hâlâ ‘sarışın rüyâların beşiği ziynet kutusu’ndaki mücevherler gibidir ve… İhtişamını hiç yitirmedi…”

“İstanbul Yıkıntısı” başlıklı şiirinden bir betik sunalım:

İstanbulu soruyorlar mardiros kazasyana-
bir karo üçlüsü bulsa mardiros
blum diyecek
İstanbul mu diyor
Yoktu ki olsun-
ama insan var
mücevherat gibi
limanda, tersanede, kavgada görürsün
sana ışıklar koparıp getirir yeraltından
kendi ölüsünü bile kendi getirir
bir çocuk gibi güler istasyonlarda
bir keski gibi güler yalnızlığı
bu yıkımlar pek koymaz adama

Şairi saygıyla selamlıyor ve uğurlar olsun diyoruz


Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi