Bir banka soygunu

‘D' filmini yapıyorduk. Metris Cezaevi'nden 29 devrimci tutsağın firarını anlatan, kurmaca filmdi. Bir de banka soygunu sahnemiz vardı. ‘Suçlu’ idi filmin kahramanları. Sistemi değiştirmek istiyorlardı.

‘3 Kadın, 1 Grev’ filmini bitirdik. Yine yel değirmenlerine karşı saldırmamın keyfi var üstümüzde. Koca sinema endüstrisinin sesinin kısıldığı, gösterim alanlarının iyice tekelleştiği ve sinema salonlarının sonu mu geldi tartışmaları arasında hala inatla, bir ‘başka’ film bitirmek çılgınca belki ama dedim ya keyifli.

Ve bağımsız film notları…
'
‘D' filmini yapıyorduk. Metris Cezaevi'nden 29 devrimci tutsağın firarını anlatan, kurmaca filmdi. Bir de banka soygunu sahnemiz vardı. ‘Suçlu’ idi filmin kahramanları. Sistemi değiştirmek istiyorlardı.

Banka soygunu sahnesini çekerken, bankanın karşısındaki yerlerin de çok önemi vardı. Dönem filmlerinin en zor olanları, yakın dönem olanlardı. Çünkü seyirci her şeyi bilir ve bunlar hiç gözlerinden kaçmazdı. Mesela bankanın karşısında bir cep telefonu bayii ya da tamircisi olmamalıydı, belki farkında değilsinizdir ama her sokakta bunlardan iki üç tane vardı kesin. Ayrıca banka ana cadde de olmalıydı ama çekim sırasında yeni model otomobil de geçmemeliydi. Bu oldukça zordu. Ayrıca en az 4-5 araba, dönem arabası geçmeliydi ama tabii ki bunların hepsi maliyetti. Hele bizim için çok büyük. Her şey bununla da kalmıyordu. Filmin diğer sahnelerinde aynı araçları kullanamazdınız. Başka arabalar da bulmak gerekiyordu.

Fakat bu banka soygunu için harika bir mekan bulmuştuk. Öncelikle Gezi parkının tam karşısıydı ve bu yüzden hiç dönem dışı bir şey görmüyorduk. İkincisi yeni boşaltılmış bir bankaydı burası. Bizim bankanın isimlerini yapıştırmaktan başka bir şey yapmamız gerekmiyordu. Üçüncüsü hala bir bankanın yeri olduğu için ve oradan üst düzey arkadaşlarımız, yurt dışına bir belgesel çekilecek diyerek bu mekanı bize ücretsiz ayarlamıştı.

Önü ana cadde ve çok merkezi bir yerdi ve çok fazla da araç geçmiyordu o zamanlar. Böylece dış sahnelerin çekimini, bir pazar sabahı erken saatlere aldığımızda, yolları kısa kesmelerle durumu kurtarmış oluyorduk. Ancak yine de dış çekim yapmak için Beyoğlu Belediyesi'nin izni gerektiriyordu ve yine çok pahalıydı. Bunun yerine emniyet izni olarak bir öğrenci filmi başvurusu yaptık, birlikte çalıştığımız arkadaşlardan bir öğrenci adıyla, hem de belediyeden kişisel ilişkilerle zabıta amirini tanıyan bir arkadaşla, bir gün. 'İdare etme' izni aldık. Hatta zabıta başımızda durup, yardımcı olacaktı. Pazar günü çok erken saatlerde başladık. Çok kalabalık değildi yol. Bütün bunlar çekim sırasında gerilim yaşamadığımız anlamına gelmiyordu. Ayrıca hiç bir şey olmasa da ‘bir şey olabilir’ gerginliği çekimlere yansıyordu. O bir sahneyi 'istediğin kadar çek çekebildiğin kadar yollar senin' duygusunu çok kıskanıyorum, hala…
Ah stüdyoda çekebilseydiniz daha iyi olabilir diye düşünebilirsiniz ama değildi. Çünkü gerçek soyulan bankanın yerindeydik, aynı yerde…
Bağımsız film yapmak keyifli bir şey….


Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi