Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Zamanaşımı olmayan acı

Toplumsal hafızaya insanlık suçu olarak kaydedilmiş ve zamanaşımı olmayan bir büyük acıdır Madımak Oteli katliamı. O hunhar katliamda yaşamını yitiren tüm aydın ve sanatçılara selam olsun.

Cumhuriyetin yüz yılı, aynı zamanda hafızaya kazınan katliamların, kıyımların da yaşandığı bir yüz yıldır maalesef. Dersim 38, Taksim 77, Kahramanmaraş 78, Çorum 80, Madımak 93, Suruç ve Ankara Gar 2015... Üstelik ne katliamların failleri ve sorumluları açığa çıkarılmış ne de adilce yargılanıp cezalandırılmıştır. Bu da ayrı bir acıdır.

Şenlik için Sivas’ta bulunan sanatçı, aydın 33 kişinin, (yaşamını yitiren ikisi otel çalışanı 35 kişidir) 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde yakılarak katledilmesi de cumhuriyetin birinci yüzyılında yaşanan ve hafızaya kazınan, derin üzüntü yaratmış, acılar bırakmış olaylardandır.

Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal şenliklerine katılmak üzere şehirde misafir olarak bulunan ve şeirat yanlısı sloganlar atan kalabalık bir grup tarafından yakılarak katledilen sanatçı ve aydınların isimleri şöyle: Muhlis Akarsu, Muhibe Akarsu, Gülender Akça, Metin Altıok, Mehmet Atay, Sehergül Ateş, Behçet Sefa Aysan, Erdal Ayrancı, Asım Bezirci, Belkıs Çakır, Serpil Canik, Muammer Çiçek, Nesimi Çimen, Carina Cuanna Thuijs, Serkan Doğan, Hasret Gültekin, Murat Gündüz, Gülsüm Karababa, Uğur Kaynar, Asaf Koçak, Koray Kaya, Menekşe Kaya, Handan Metin, Sait Metin, Huriye Özkan, Yeşim Özkan, Ahmet Özyurt, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Asuman Sivri, Yasemin Sivri, Edibe Sulari, İnci Türk .

DÖNEMİN YETKİLİLERİ

Olaylar sırasında ve sonrasında dönemin devlet yetkililerinin açıklamaları katliamın üzüntüsünü ve acısını daha da arttıracak nitelikte olmuştur. En tuhafı, devlet yetkili ve sorumlularının yaptıkları açıklamalarda, etkinlikere katılmak için şehre davet edilen aydınları ve sanatçıları suçlamaları olmuştur. Zamanın cumhurbaşkanı Süyeyman Demirel, olayların münferit olduğunu belirterek ağır tahrikten söz etmiş, tahrik sonucu halkın galeyana geldiğini söylemiştir. Demirel’in açıklamasında şu ifadeleri kullanmıştır: “Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır... Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.” Dönemin başbakanı olarak açıklama yapan Tansu Çiller’se “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” demiştir. Koalisyon hükümetinde başbakan yardımcısı olan Erdal İnönü de “Ne yapayım, yetkim yoktu” diyerek yakınır.

Açıkçası devlet yetkilileri sorumluluktan kaçınmışlar, olayı baştan faili meçhul ilan etmişlerdir.

OTUZ YIL SONRA ÇIKAN KARAR

Dönemin birinci dereceden sorumlu devlet yetkililerinin açıklamalarında, o zaman bile katliamı gerçekleştiren faillerin yakalanıp cezalandırılmayacağının işaretleri varmış.

Sivas katliamı davasında, otuz yıldan sonra çıkan sonuç: Karar sanki olayların yaşandığı sırada verilmiş ve şimdi açıklanmış gibi. Cezaevindekilerin peyder pey serbest bırakılmasını ve en sonunda da süren davanın zamanaşımına uğratılarak düşürülmesini başka nasıl açıklayacağız. İbret verici bir “devamlılık” hikâyesi…

Madımak Oteli’inde gerçekleştirilen katliam bir insanlık suçudur. İnsanlık suçları zamanaşımına uğramaz. Uğratılarak dava kapatılamaz. Katledilenlerin yakınları ve o insanlık suçunun gerçekleştiği olayın acısını hâlâ yaşayanlar için dava kapanmış değildir. Ne yazık ki suç cezasız kalmıştır.

Öyle anlışıyor ki devlet yaşananların bir an önce unutulup gitmesini istiyor. Ama acıların toplum nezdindeki kaydı klasörlerde değil hafızada ve hatırada tutulur. Ordan da kolayca silinip atılmazlar.

Sivas’ta yakılarak katledilen sanatçıların arasında şairler de vardı: Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar otelin merdivenlerinde oturup kutrulmayı beklediler. Birbirlerini cesaretlendirecek cümleler kurdular. Metin Altıok, “Kalanlar ölenler için şiirler yazar” dedi mesela. Katliamın üstünden otuz yıl geçti. Üç şair anılarıyla yazdıklarıyla yaşıyor, yaşayacaklardır…

Yakınlarına acılarını paylaştığımızı bildiren ve dayanışma duygumuzu ifade eden bir ileti, katledilenler için saygı duruşu olması niyetiyle başlayan yazımızı “merdivendeki üç şair”den şiirlerle sürdürmek istiyoruz.

ÜÇ MİSAFİR ŞAİR

Sivas’a çağrılı olarak giden Metin Altıok’un 1993’te yayımlanmış on kitabı bulunuyordu. Altıok’un ilk kitabı “Gezgin” 1976’da okurla buluşmuştu. Ardından 1978’de “Yerleşik Yabancı” gelmişti. Daha sonra sırasıyla “Kendinin Avcısı (1979), “Küçük Tragedyalar” (1981), “İpek ve Klabtan” (1987), “Gerçeğin Öte Yakası”, “Dörtlükler ve Desenler” (1990), “Süveyda” (1991), “Alaturka Şiirler” (1992), “Soneler” (1993) yayımlanır.

Modern türkçe şiirde lirik , melankolik yönü ağır basan şiirleriyle hâlâ okunan, yazdıkları güncelliğni yitirmemiş bir şairdir. Metin Altıok’u bir şiiriyle selamlayalım. Şairin ilk kitabından, “Gezgin”den, “Bir Hüznün Dokusu” başlıklı şiiri okuyalım:

farkına bile varılmaz öyle usul ki,
bir ses biriktirir gizlice kulağında
yitik bir siren gibi duyulan içten içe.
rüzgar kımıldarken dalların arasında
değiştirir senin de sesini,
bir akşam vakti iniltili ağaçlarla.

tüylenir sıcaklığı hüzünle nefesinin,
bir kuş olur hohlasan avuçlarında.
öyle uslu ki farkına bile varılmaz,
kurar yuvasını o üzgün ağaçlarda.
rüzgar, ağaç ve insan, bir de kuş vardır artık,
bu hüznün karmaşık dokusunda.

Metin Altıok’un ister ilk ister son kitabından hangi şiiri okusanız, yetmez. Onun şiir dili bir şiir, bir şiir daha okuma isteği uyandırır. Kısaca okumaya başlayınca kitabını elinizden zor bırakırsınız.

Madımak Oteli’nin merdivenlerinde oturan Behçet Aysan da önemli bir şairdir. Onun da Sivas’a giderken kitapları modern Türkçe şiirin kütüphanesinde yerini almıştı. Şairin 1993’ten önce yayımlanan kitapları şunlar: “Karşı Gece” (1983), “Sesler ve Küller” (1984), “Eylül (1986) , “Deniz Feneri” (1987)

Aysan’ı “Deniz Feneri” kitabından “Güneş Çaldı Kapımı” başlıklı şiirini aktaralım:


çok yalnızdım ve güneş çaldı kapımı
sürgünden yeni dönmüştüm, makronissos
orda kurak ve ıssız bir yüreğim
vardı
(şimdi sizin yürekleriniz gibi)

onu da getirmiştim.

arkadaşlarım hariç
herkes beni terketmişti.

yaşamım uzun bir deniz yolculuğuna
dönüşmüştü

git git varılmayan
kıyısız bir deniz.

evet, herkes terketmişti
sevgili ve hüzünlü pire

eleni bile.

ve güneş çaldı kapımı
kapımı çaldı güneş.

gerisini biliyorsunuz.

Behçet Aysan’ın “Deniz Feneri” kitabıyla 1987’de Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’nü aldığını da kaydedelim. Aysan’ın ayrıca, daha önce Yaşar Nabi Nayır ve Ceyhun Atuf Kansu şiir ödüllerini aldığını da ekleyelim.

Dışarda şeriat isteyen sloganlar atılırken ve oteli tutuşturan alevler yükselirken merdivenlerde birbirine yoldaşlık eden şairlerin üçüncüsü Uğur Kaynar’dır. O da Sivas’a, etkinliklere katılmak için davetli olarak çağrılan şairlerdendir. Kaynar’ın okurla “Çiçekler Halaya Durdu” adıyla buluşan ilk kitabı 1988’de yayımlanır. Bu kitabını kendi el yazısıyla basılan “Gizemya” (1990) ve “Aşkınam” (1991) izler.

Uğur Kaynar’ın yangından geriye kalan çantasından çıkan notlar düşülmüş defterinde yer alan, dumana boğulmuş iki yorgun dizesini sunalım:

“Öldüğümde
doğduğum yere gidiyorum.
Yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği
işte böylesine yeniyorum…”

Toplumsal hafızaya insanlık suçu olarak kaydedilmiş ve zamanaşımı olmayan bir büyük acıdır Madımak Oteli katliamı. O hunhar katliamda yaşamını yitiren tüm aydın ve sanatçılara selam olsun.


Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi