Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Tek Başına: ‘Koruda Söylenen’

Soner Demirbaş da beşinci kitabı, “Koruda Söylenen”de meselesini zaman üzerinden irdeliyor. Demirbaş, zamanın ardında çıktığı yolculuk boyunca bazen mekânda zamanın izini sürüyor. Bazen zamanda mekânı arıyor.

Şiir yolculuğu doksanlı yılların sonunda başlayan Soner Demirbaş’ın (1971) ilk kitabı “Dinginlirikler” 2002’de, bir sonraki 2004’te “Seyir Defteri” adıyla yayımlanır. Demirbaş’ın üçüncü kitabı “Yaz” 2011’de okurla buluşur. Onu 2018’de çıkan “Deva” takip eder. Demirbaş’ın, Ayrıntı Yayınları’ndan 2023’te yayımlanan “Koruda Söylenen”, beşinci kitabı oldu.

Özenç ve Çağrı’ya ithaf edilen ve Ursula K. Le Guin’den alıntıyla başlayan kitap dört bölüm, elli bir şiirden oluşuyor. Dördüncü bölümde kitaptaki şiirlerle ilgili notlar yer alıyor. Şiirlerin yer aldığı bölümlerin başlıkları sırasıyla şöyle: “Başlangıçta”, “Soneler” ve “Ân”. An sözcüğünün üzerine inceltme imi konulmuş, ancak inceltme iminin, Ömer Asım Aksoy’un eskimeyen ve eskitilemeyen(!) “Yazım Kılavuzu”a göre bu sözcükte kullanımı yersiz. Bu arada, kitabın sonunda yer alan “Notlar” bölümünün de şiirler için önemli bir kaynak ve yol gösterici nitelikte olduğunu belirtelim. Attilâ İlhan’ın “Meraklısı İçin Notlar”ını da akla getiriyor, ama daha çok T.S. Eliot’ın “Çorak Ülke”sinin sonundaki notları çağrıştırıyor.

Le Guin”in Özde Duygu Gürken tarafından çevrilen ve Metis Yayınları’ndan çıkan “Yazma Üzerine Sohbetler” adlı yapıtından alıntılanan “Zaman mabettir - zamanın kendisi ve mekân” sözü, Soner Demirbaş’ın kitabının geneli için bir anahtar niteliğinde diyebiliriz. “Koruda Söylenen”de, aslında iki kitap olduğu yönündeki izlenimimizi de kaydetmeden geçmeyelim.

ZAMAN ÜZERİNE TEZLER

Her kitabın, bir meseli, meselesi vardır. Soner Demirbaş da beşinci kitabı, “Koruda Söylenen”de meselesini zaman üzerinden irdeliyor. Mesellerini de o mesele üzerinden aktarıyor. Demirbaş zamanın üzerine gitmiş. Deyim yerindeyse, “modern zaman” algısının şiir ve edebi yapıtlardaki karşılığının iskeletini bileşenlerine ayırmış. Kısaca denilebilir ki kitabın meselesi ve meseliyle ilgili mevzuu için yapıbozum tekniğinden destek sağlanmış. Modern çağın değişik şairlerinden, yazarlarından, düşünürlerinden şiirlerin alınlığında, zaman temalı alıntılara yer verilmesi boşuna değil. Öte yandan şiir alınlıklarından, adeta “zaman üzerine tezler, görüşler seçkisi” de oluşmuş. “Koruda Söylenen” için aslında iki kitap dememizin nedeni de bu. Demirbaş, kitabında hem konusu, teması, izleği zaman olan şiirlerini bir araya getirmiş hem de yaptığı alıntılardan okur için ortaya adeta bir seçki çıkarmış. Daha ilk şiirden itibaren paralel akan iki metin söz konusu… Biri alıntılar, diğeri Demirbaş’ın şiirleri…

Kitabın ilk bölümünün başında yer verilen Marcel Proust’tan “Şair ağacın karşısında durur… Ağacın karşısında durur, ama aradığı şey kuşkusuz ağacın ötesindedir” alıntısı, kitabın adıyla ilgili okurun önüne düşürülen ışık olarak yorumlanabilir. Kitabın “Başlangıç” adlı ilk bölümünde yer alan “25. Harfi Düşen Şiir”den bir bölüm aktaracağız. Haydar Ergülen’in “ya bir harfi kaybolsa, zaten kaç harf ki insan” dizesinin alınlık olduğu şiir, cumhuriyet döneminde kabul edilen alfabenin yirmi beşinci harfi hiç kullanılmadan yazılmış. Kitabın notlar bölümünde yer alan bilgiye göre şiir ilk kez, Poesis yayınlarının hazırladığı “29” adlı kitapta de yer almış. Yine notlardan öğrendiğimize göre yayınevi, deneysel bir proje olarak her şairin, alfabeden bir harfi kullanmadan yazdığı şiirlerden bir kitap hazırlamış. Demirbaş’ın payına da “u” harfi düşmüş. Yirmi beşinci harfi olmayan şiir de öyle oluşmuş. Şiirden iki betik okuyalım:

geçmiş artık var değil gelecek henüz var değil
anlık şimdiki zamansa hiç var değil
ve her biri bir diğerine bağlıyken
anlaşılıyor ancak ışık ve gölgenin bütünlüğü
yeniden doğan bir algının imgesinde

bir ağacın göğe yükselmesini mümkün kılan
toprağı sıkıca kavramasıdır belki de
ve sürekliliği var eden ânın içindeki hareketiyle

KAH ZAMANIN İÇİNDE, KAH ARDINDA

Demirbaş, zamanın ardında çıktığı yolculuk boyunca bazen mekânda zamanın izini sürüyor. Bazen zamanda mekânı arıyor. Bazen geçmişten ve gelecekten münezzeh, kopmuş, soyutlanmış bir zaman algısının söz konusu olup olmayacağını irdeliyor. Bu arada iki şey dikkati çekiyor. İlki şu: Modern Türkçe şiirde zaman denilince ilk akla gelen Ahmet Hamdi Tanpınar’dan ve Melih Cevdet Anday’dan alınlık olarak alıntıya yer verilmemiş olması. Demirbaş “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” dizesinde ifade edilen zaman yaklaşımını dışarıda bırakmış denilebilir. Bir kitapta olanlar kadar olmayanlar da uyarıcı olabiliyor. Tanpınar’ın şiirinden iki betik sunalım:

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpâre, geniş bir ânın

Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüyâ rengiyle

Uyuşmuş gibi her şekil,

Rüzgârda uçan tüy bile

Benim kadar hafif değil

Dikkati çeken ikinci durumsa, kitabın Marcel Proust’a 100. ölüm yıldönümünde saygı duruşu olarak hazırlanmış izlenimi bırakması.

Demirbaş hem zamanı hem de Proust’un zaman algısını, dolayısıyla modern çağın, modernitenin zaman tutumunu, tavrını yoğun bir okumayla şiire aktarmaya yönelmiş. Metinlerarası yolculuklar için yoğun bir emek ve çaba sarf edildiği açık. Kitabın “Soneler” başlıklı ikinci bölümünden bir şiir okuyalım. Alıntımız kitaba adını da veren “Koruda Söylenen” başlıklı şiirden:

sense kapanmıştın evin içine ve okumuştun
yeniden bütün ülkü tamer şiirlerini dolu dizgin
dil yolunda ötesine geçip içine düştüğün zaman
bulutlarına serpilmişti içinde demlenen kelimeler

sonra çıkmıştın kırlara ikindi yağmuru sonlarında
yürümüştün patikalarda yalın uyak basarak toprağa
çayırların arasındaki tanesine dokununca rüzgâr

DÜZ PATİKADA YALIN UYAK DENEMELER

Soner Demirbaş, genel olarak şiirin anayolunu, geçmişten günümüze uzanan hattı takip ediyor. Arayışları o eksende. Bazen anayoldan çıksa da çok uzağa gitmiyor. Arada patikalara saptığı oluyor. “Yalın uyak” arayışlara giriyor. Bir süre devam etse de araştırmalarını, denemelerini daha çok şiirin genel geçer tanıma uygun sürdürüldüğü anayol çevresinde gerçekleştiriyor. İkinci bölümdeki sonelerde biçimsel yönden dikkat çekici denemelere girişiyor. Ama sone kalıbını, biçimini bozmadan yapıyor bunu. “Okumak adlandırmak, okumak yazmaktır” diyor Roland Barthes. Biz de Barthes’in söylediği biçimde “okumanın ve yazmanın” ışığını önümüze alarak kitabın, özellikle “Soneler” bölümündeki şiirler için alt alta yazılmış yan yana şiirler tanımının da uygun olabileceği çıkarımında bulunduk. Şöyle de söyleyebiliriz: Demirbaş’ın bu bölümde aslında sone kalıbını kırma girişimi söz konusu. Sonraki bölümde de gazel kalıbı için yapıyor bunu.

Demirbaş, Edip Cansever’in deyişiyle “acemi bir su yorumcusu” olarak divan, Nâzım Hikmet ve İkinciyeni şiirinin sağladığı olanakların, oluşturduğu koşulların içinden geçmeyi deniyor. Şiiri, kendi kendinin geçmişinde ve kendi kendinin geleceğinde varlığının peşine düşürüyor. Kayıp olan şiirin değil, ama şiir arayıcısı olarak aranan şiirin peşine düşüyor.

Hallac-ı Mansur’un “Siz zaman üzerine anlatıcıyı gördünüz” sözünü hem soru, hem yanıt olarak bugüne taşıyor. Bizi, yani okurunu, konuşanın zaman üzerine söyleyecek sözü ve şiiri olduğuna ikna edebiliyor. Söylediklerinin de içini dolduruyor.

“Koruda Söylenen” rüzgârda nazlı nazlı sallanan bir ağaç, bir servi midir? Bir çınar mıdır? Şu soru da karşılık arıyor: Koruda bir söyleyen var bir de söylenen. Tamam ama… Kimdir koruda söylenen? Koruda söylenen, kırda, bozkırın ortasında bir koruda söylenen (ki şiirler bunu da çağrıştırmıyor değil) bir ağaçtır. Buradan devam edersek; karşılık isteyen bir başka soru daha: O koru, nasıl bir korudur. Bir mezarlık olabilir mi? Soner Demirbaş bizi, yani okurunu sayfalar, şiirler boyunca mezarlık korusunda söylenen bir ağaç olarak karşılamış ve yolculuğa çıkarmış olabilir mi?

Kitabın üçüncü bölümü “Ân”, gazellerden oluşuyor. Sonelerden sonra gazeller. Biz aradan çıkalım, bir şiir okuyalım; şiir konuşsun. “Yol, Yolcu, Yolculuk ve Zaman” başlıklı gazelden üç beyit sunalım:

cam sırlanır ayna olur söz sırlanır şiir olur içinde

gönül sırlanır üç günde üç harfli sûretini bulur

varlıktan yokluğa yokluktan varlığa sokulan bir meseldir

bozkırın eteklerinde rüzgârın üflediği başlangıçlar âh ile

durup sessizce sonraki dizenin gerisine baktı

kalbinin kıyısına kelimeler vurmaktaydı

Okur için metnin mevzusu, meselesi, meseli kaynak metinden, yazarın niyetinden farklı olabilir. Kaldı ki şiirin, yapısal özelliği nedeniyle bu tür okumalara zaten kapısını sonuna kadar açıktır. Bizim okumamızdan çıkardığımız yorumla Soner Demirbaş, “Koruda Söylenen”de şunu da dile getiriyor olabilir: Dünya denilen gölgelik aslında bir mezarlıktır ve bu mezarlıkta hakikat olan tek şey zamandır.

Derrida’nın sözünü ettiği saf yokluğun, içinde her türlü varlığın müjdelendiği yokluğun esiniyle yazılmış şiirlerle dikkate değer bir “metinlerarası” deneyim “Koruda Söylenen”.

Şiir okurunun yaz için hazırladığı okuma listesinde “Koruda Söylenen”e de yer vermiş olacağı ihtimali kuvvetle muhtemel. Hatta, genel olarak okuma listelerinde, fazlalık oluşturmayacağını da söyleyebiliriz. Mevsimler gelip geçer, listeler değişir; esas olan kitapların kış kitaplıklarında da unutulup gitmemesidir. “Koruda Söylenen’in bu açıdan şansı yüksek görünüyor…


Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi