Nedir bu kavga?

Yerel idareler merkezi idarenin açtığı ihalelerin yarısına yakın bir miktarda ihale açmaktadır ama bizler, siyasetçiler yerel yönetimlerin açtığı ihaleleri, bu ihalelerin ne kadarının pazarlık usulüyle açıldığını tartışmıyoruz.

10 gün sonra Türkiye’de mahalli idareler seçimleri yapılacak.

Ancak, bu seçim sürecini izleyenler sıradan bir mahalli idareler seçiminden çok daha fazlasına şahit oluyorlar.

Mahalli idareler seçimleri yerel hizmetler üretiminin miktar ve kompozisyonunun alternatif siyasi hareketlerce belirlenmesi için yapılır.

Amerikalı Nobel iktisat ödülü sahibi ünlü iktisatçı Paul Samuelson iktisat biliminin tercih sorunsalını “Top mu, tereyağı mı?” sorusu parantezine alır, doğru bir özettir.

Genel seçimler ise hem aynı soruya (bütçenin milli gelire oranı) hem de bütçe içi kamu mal ve hizmet üretiminin alternatiflerine ve finansman yöntemlerine yanıt arar.

Mahalli idareler ya da yerel devlet seçimleri ise “top mu, tereyağı mı?” sorusu yerine “kreş mi otopark mı?” gibi özet olarak iki yerel kamu hizmeti tercihini gündeme getirir.

İşin özeti bu kadar yalındır.

Peki, 31 Mart’a giderken yaşanan tartışmalar “kreş mi, otopark mı?” tartışması parantezi içinde ele alınabilir mi?

Hiç zannetmiyorum.

Dahası, genel seçimlerde gündeme gelen alternatif kamu mal ve hizmet üretimlerinin finansman biçimini mahalli idareler seçimlerinde tartışamıyoruz bile çünkü Anayasamızın 7. Maddesi TBMM’ye yasama tekeli veriyor ve verginin kanuniliği ilkesi (Anayasa Madde 73) çerçevesinde yerel seçilmiş meclisler yerel vergilerin konu, matrah ve oranlarını saptayamıyorlar, saptayamayınca da mahalli idareler seçimleri demokrasi özünü büyük ölçüde kaybediyorlar, Amerikanca bir tabirle de “topal ördek” haline geliyorlar.

Ülkemizde büyük bir yanlış kanı vardır, yerel seçilmiş meclislerin yerel kamu hizmetlerinin finansmanına yönelik vergi salabilmesi (gelir, kurumlar vergisi, katma değer vergisi asla değil) federatif bir sistemle karıştırılır, oysa hiç alakası yoktur.

Fransa’da Anayasa yerel seçilmişlerin yerel vergi salabilmelerine cevaz verir ama Fransa’nın bir federal sistem olduğunu söyleyenlere sadece gülünebilir muhtemelen.

Mevcut siyasal partilerin hiçbiri, DEM dahil, yerel vergi salabilme anayasal talebini dile getirmezler ve bendeniz de bu durumu oldum olası şaşkınlıkla izlerim.

31 Mart yaklaşırken neleri tartışıyoruz derseniz örnekler ortada: Daha az tapu harcı ödemek için bir sosyal demokrat partinin banka havalesi ile değil de kısmen elden nakit para vererek bir taşınmaz edinmesini, AKP Ankara büyükşehir belediye başkan adayının Ankara’nın yaklaşık yarısına sahip oluşunu, AKP İstanbul büyükşehir başkan adayının Beykoz ilçesini Şehrin Rumeli yakasında zannettiğini, Hatay’da Lütfi Savaş’ın CHP yönetimine rağmen CHP adayı oluşunu, Türkiye’de siyaset yapış tarzının bir özeti gibi duran Gökhan Zan vakasını, siyasete milliyetçi İYİP’ten adaylıkla giren aynı Gökhan Zan’ın Türkiye İşçi Partisinden anlaşılamaz adaylığını tartışıyoruz.

Peki yerel vergi salabilme hakkından başka neyi tartışmıyoruz?

Çok önemli ve belirleyici olmak üzere yerel yönetimlerin ihalelerini de tartışmıyoruz.

2023 senesi itibariyle Türkiye’de devlet 1.612 milyar liralık ihale yapmış, bu ihalelerin miktarı ve açan kurumlar aşağıdaki gibi:

Merkezi idare: 698 milyar lira

Yerel idareler: 317 milyar lira

Diğer: 511 milyar lira

Doğrudan temin dahil TOPLAM: 1.612 milyar lira

Görüldüğü gibi yerel idareler merkezi idarenin açtığı ihalelerin yarısına yakın bir miktarda ihale açmaktadır ama bizler, siyasetçiler yerel yönetimlerin açtığı ihaleleri, bu ihalelerin ne kadarının pazarlık usulüyle açıldığını, pazarlık usulü ile açılan ihalelerin ne kadarının pazarlık usulünün yasal ruhuna uygunluğunu tartışmıyoruz.

Mesela Murat Kurum Ekrem İmamoğlu’na, Turgut Altınok da Mansur Yavaş’a 2019’dan bugüne İBB’nin, ABB’nin açtığı ihalelerin ne kadarının pazarlık usulü ile açıldığını sormuyor, benzer bir biçimde İmamoğlu da 2019 öncesi ihalelerin ne kadarının 21-b’ye göre açıldığını sormuyor ve bu durum da bendenizin aklına “Tencere dibim kara ama seninki benimkinden de kara” deyimini getirmiyor değil.

Şimdi “Nedir bu kavga?” sorusunu bir kez daha sorabiliriz kendimize ve başkalarına.

Bu sorunun yanıtının doğrudan yerel kamu hizmeti olduğu çok kuşkulu değil mi?

Haftaya 31 Mart’a doğru İstanbul’daki metro ulaşımı tartışmalarını gündeme getirmek istiyorum.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi