İktidarla gerçekte anlaşan kim?

Herkes Kürtlere borçlu ama hepsi Kürtlere borç çıkarmakta yarışıyorlar. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve tekrar sorun. Gerçekten iktidarla anlaşan, bu lanet sistem sürsün diye el birliği ile çalışanlar kim?

Dem Parti geleneğinin 2015 yılında “seni başkan yaptırmayacağız” tavrında somutlanan ve son iki seçimde de bu tavrını iktidara kaybettirme, demokrasi güçlerine ve muhalefete kazandırma olarak ortaya koyan duruşu, siyaseten bir taktik değil, stratejik bir yaklaşımdı. Bu stratejiye sadık kaldığını, hayatın her alanında buna uygun bir pozisyon aldığını öncelikli olarak not düşelim.

Kazandırdı, umutlandırdı ve toplumun üzerine çöken “bunlar yenilmez” duygusunu dağıttı.

İstanbul’un kazanılması böyle doğdu işte.

O büyük sevinç ve umudun en büyük paydaşı, bağrına taş basan DEM Parti seçmeniydi.

Sonuç olarak iktidarı, yani zoru ve zorbalığı elinde tutan ve karşıtlarının üstünde gücünü hunharca sergileyen tek adam rejimini defalarca sarstı Kürt siyaseti.

Tüm bunların bedeli ise Kürt siyasetinin ve seçmeninin omuzlarına bindi. Şaşırtıcı mı? Elbette hayır.

Evet Dem Parti seçmeni öfkeli.

Öfkeli çünkü zafer kazandırdıkları muhalefet ve ana aktörleri, iktidarın karşısına oturup, siyaseti har vurup harman savurup, koltuklarını ve çıkarlarını denkleştirmek için tepe tepe kullandılar.

Kürde kalan ise demokrasi için taşın altına koyduğu elinin daha fazla ezilmesi oldu. Eğer daha yakından bakarsanız, o taşın üstünde zıplayanlar size çok tanıdık gelecektir.

“HDP-AKP anlaştı” propagandasının geçmiş ele başlarının hepsi AKP ile anlaşarak, milletvekilliği, büyükelçilik, danışmanlık, gazetelerde köşe yazarlığı, televizyonlarda yorumculuk ile ödüllendirildiler. Bunu da aklımıza not edelim. Not edelim ki, konunun yeni ele başlarının yakın gelecekte ne olacakları, neler yapacakları konusunda bilgimiz olsun.

Fikrinin, duruşunun, düşüncelerinin tapusunu güce, güçten yana olanlara verenlerin ağız şapırdatmasından yorulduk gayri ve bizdenmiş gibi yapanların yancılığına sunulan o hoş görüden yıldık.

Kürtlerin ödediği bedellerden yana iki cümle kurmaktan, onlarla yan yana durmaktan ve hatta bir baş sağlığı dilemekten dahi imtina edenler, şimdi hiç arlanmadan “iktidarla anlaştılar” adlı siyaset hobilerini yeniden görücüye çıkarıyorlar.

Dem Parti’nin tutumunu “pazarlık” ile tanımlayan ve bu tanımlamanın Kürt siyaseti ile anılması için her muhalif algıya hücum borusu çalanların şu hayatta başarabildikleri tek şeyin bu olması garipsenecek bir hal değil.

Zavallılık bile bazen daha yüce kalabilir.

Konu Kürtler olunca, şoven dilleriyle piyasa yapanların, kötülükte sınır tanımayanların, düşkünlükte ve yalanda cevvalliği kimseye bırakmayanların hem iktidar, hem muhalefet olabilmesi gerçekten inanılmaz bir “zafer”

İktidara kafa tutan (bilirsiniz herkesin harcı değildir bu) ve bedeli ne olursa olsun gücü elinde tutanları sarsarak, yeni bir yol açmak için en büyük riski alanların karşısına dikilen tuzu kuruların yukardakilerle bağı gözden kaçmasın lütfen.

Kürt siyasetinin aldığı pozisyonların, Türkiye siyasetinin geleceğinde güçlü bir etkisi olduğu artık tartışmasız bir gerçek.

Bu gerçeğin ırkçı boğazlara takılıp bir hırlamaya dönüşmesi çok tanıdık bir durum ama asıl tehlikeli olan bunu kabul etmiş gibi gözükerek, ilk fırsatta belindeki silahı o gerçeğin ensesine çekenler.

Dem Parti, sanırım en çok etrafını dört bir koldan çeviren bu duyguya karşı savunmasız kalıyor.

Hakikati kazanmanıza ve onun meşruluğuna sahip olmanıza duydukları o nefretle baş etmenin zorluğunu bilenler bunu daha iyi anlayacaktır.

Feodal hasetler bir yana, hayatta hiçbir şey olamamışların gücün etrafında birikip, bazen iktidar, bazen muhalif bir çeneye dönüşmeleri ve daha beteri bilir kişi haline getirilmeleri, bu topluma atılan kaçıncı kazıktır kim bilir.

Kürt siyaseti iktidarı zayıflatıyor, iktidarın elindeki kalelerin muhalefete geçmesini sağlıyor ve bunu yapmanın bedeli gözaltı, tutsaklık, haklarında yüzlerce yıla varan davalar oluyor ama muhalefet, incinmiş duygularını konuşuyor. Peh!

Bitmedi…

Muhalefete daha cesur, daha basiretli olması ve ülke sorunlarının en temel konularında çözüm merkezi olması için milyonlarca seçmeninizle güç veriyorsunuz ama size bir baş sağlığı dilemekten bile korkan, yan yana poz vermekten bile ödü kopan bir tavırla karşı karşıya kalıyorsunuz.

İttifaklarının ana bileşeni masa deviriyor. Erdoğan kazansın diye planlar kuruyor, dostlar alıverişte görsün şekliyle seçim çalışması yapıyor. Daha da ötesi ana muhalefet partisinin içinden işbirlikçi ortaklıklar yaratıp kaybettirmenin siyasetini örüyor.

Siz ise muhalefet kazansın, demokrasinin önü açılsın, tek adam rejimi son bulsun diye sokak sokak, mahalle mahalle çalışıyor ama durumu görüp “artık yeter” dediğinizde “anlaştılar” böğürtüsü ile karşı karşıya kalıyorsunuz.

Siz iktidarı zayıflatıyor, gücünü kırıyor ve tüm topluma değişim umudunu aşılıyorsunuz, onlar ise koltuk mücadeleleri ile iktidarı güçlendirip tekrar karşınıza çıkarıyor ama dönüp “pazarlık yapıyorlar” diye size çemkiriyorlar.

Bitmedi…

Aman askerin morali bozulmasın, polisin eli soğumasın, ırkçı, şoven kesimlerin boğazı susuz kalmasın diye barış diyenlerin karşısına dikiliyor, çözüm, müzakere deyince “bölünmez bütünlük” hortlatıyor, ölüme karşı yaşamı, militarizme karşı demokrasiyi öne çıkardığınızda gözünüze bayrak sokup “ölürüm Türkiyem” diye iktidarın yanında resmi geçide diziliyorlar.

Ne mi oluyor böylece?

Siz terörist, onlar vatan kurtaran kahramanlar oluyor. Yan yana dizilen asker cenazelerinin başında timsah gözyaşları döküp, koltuklarını boşlukta birileri kapar diye koştur koştur mekanlarına dönüyorlar.

Siz belediyeleri kazandırıyorsunuz ama önce sizi kapının önüne koyuyorlar.

Kazandırıyorsunuz ama en önce Tv kanalları size kapatılıyor, sizsiz sizin hakkınızda konuşup, hakkınızda yorumsal hükümler veriyorlar.

Bitmedi…

Demirtaş 7 yılı aşkındır içeride yatıyor. Evet, iktidara kaybettirdiği için hayatından yılları çaldılar.

Yıllardır iktidarı ürkütmeyerek müesses nizamın tadını çıkaranlar, içeridekilere ahkam kesip, “Demirtaş içeriden çıkmak için anlaştı” diyecek kadar kabaran faşizmlerini kusuyorlar.

Heyhat;

“Ölürsem tabutumu cezaevinden dik çıkarın” diyen bir insan karşısında düşkünleşmek bile sistem karşısında değer görüyor.

Belediyelerine kayyum atanmış, belediye başkanlarına onlarca yıla varan cezalar kesilmiş, binlerce üyesi cezaevlerine doldurulmuş, hakkı çalınmış, yurdu çalınmış, onuru dağlanmış ama onlar bunların hiçbiri olmamış gibi koltuk hesabı yapıyor, kazanma adı altında nerede MHP, İYİP eskisi varsa doldurup, halkın karşısına koyuyorlar.

Herkes Kürtlere borçlu ama hepsi Kürtlere borç çıkarmakta yarışıyorlar.

Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve tekrar sorun.

Gerçekten iktidarla anlaşan, bu lanet sistem sürsün diye el birliği ile çalışanlar kim?

Siyasetsizliklerinin, cesaretsizliklerinin ve koltuk sevdalarının bedelini Dem Parti adayına kesmek isteyenlere gerçekten “hadi oradan” demeyecek miyiz?


Akın Olgun: Siyasi nedenlerle 7 yıl tutuklu kaldı. 2002’de İngiltere’ye yerleşti. 2009-2015 yıllarında BirGün gazetesinde haftalık yazılar kaleme aldı. Gazete ve haber portalları aracılığıyla düzenli olarak okurlarıyla buluştu. Adları Saklıdır, Ecel Öyküleri, Karanfil Mevsimi, Kül Sesleri ve El Alem adlı kitapları kaleme aldı. Olgun’un “Sokaksızlar” (White) ve “İnat” “Farewell” (Veda) adlı öyküleri kısa metraj olarak beyaz perdeye aktarıldı ve senaryosunu yazdığı Fısıltılar (Whispers) adlı kısa metraj filmi Feel The Reel Uluslararası Film Festivali’nden üç dalda ödüle layık görüldü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Akın Olgun Arşivi