Aspartam tartışması: 'Bakanlık araştırıp açıklama yapmalı'

Aspartam tartışması: 'Bakanlık araştırıp açıklama yapmalı'
DSÖ tarafından olası kanserojen madde ilan edilen aspartamla ilgili farklı görüşler mevcut. Türkiye’de de çoğunlukla kullanılan aspartama ilişkin GMO Başkanı Yaşar Üzümcü, bakanlığın araştırma yaparak sonuçları açıklamasını istedi.

Osman ÇAKLI


İSTANBUL – Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) kanser ajansı 14 Temmuz Cuma günü yaptığı açıklama ile gıdalarda tatlandırıcı olarak kullanılan aspartamı olası kanserojen madde ilan etti. Ancak karar bu karar oldukça tartışmalı. Kanser ajansına bağlı uzmanlardan bazıları, sınırlı düzeydeki şeker ilavesinin güvenli olduğuna işaret etti.

Aspartam gibi pek çok kimyasal madde onlarca gazlı içecek ile gıdada kullanılıyor. ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (EFSA) aspartam ile ilgili fikirlerini değiştirmedi. Gıdayla ilgili yetkin kurumlar arasındaki çelişkiyi doğru bulmadığını söyleyen TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Yaşar Üzümcü ile aspartam tartışmalarına yaklaşımlarını ve tüketicilerin sağlıklı gıdaya erişip erişemediğini konuştuk.

BOL VE UCUZ: AŞIRI KULLANIMI RAHATSIZLIKLARI ARTIRDI

Aspartam ile ilgili araştırmalar geçtiğimiz cuma günü sonuçlandı. Ancak gıdalarda kullanılan aspartama dair iki açıklama yapıldı. Açıklamalardan biri DSÖ organı olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'ndan (IARC) diğeri ise DSÖ ve Birleşmiş Milletler'e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yapıldı. Aspartam özelinde gıdalarda kullanılan yapay tatlandırıcılara ilişkin görüştüğümüz Yaşar Üzümcü, tatlandırıcıların günlük yaşamda şeker yerini almak üzere üretilen ve aynı miktardaki şekerden daha tatlı olan, daha az enerji içeren, doğal yollarla edildiğini söyledi.

Tatlandırıcıların son yüzyılda bol ve ucuz olmasından dolayı insan beslenmesinin temel unsurlarından biri haline geldiğini anlatan Üzümcü, “İnsanlar tarafından çok sevilen şekerin kolay elde edilebilirliği, bol ve ölçüsüz tüketilmesine yol açarak, aşırı şeker kullanımı ile ilişkili rahatsızlıkların da görülme sıklıklarını arttırmıştır” diye konuştu.

OLUMLU OLUMSUZ GÖRÜŞLER MEVCUT

Üzümcü, tatlandırıcıların kullanımlarının insan sağlığı üzerindeki etkilerine dair olumlu ve olumsuz farklı görüşler olduğunu belirterek şöyle devam etti:

“Tat alma zevkinden mahrum kalmaksızın şekerin insan bedeni üzerindeki olumsuz etkilerinden kaçınmak gereksinimi, tatlandırıcıların günümüzde yoğun olarak kullanımları sonucunu beraberinde getirmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 15 Mayıs tarihinde yayımlamış olduğu tavsiye niteliğindeki yazısı ile tatlandırıcı kullanmanın yetişkinlerde ve çocuklarda vücut yağını azaltma da herhangi bir uzun vadeli fayda sağlamadığını ifade etmiştir. Yani tatlandırıcıları tüketicilerin zayıflama amacı ile kullanmamalarını tavsiye etmiş çünkü bu ürünleri kullanmanın zayıflamak isteyenlere bir faydasının olmadığını söylemiştir. Serbest şekerleri tatlandırıcılar ile değiştirmenin uzun vadede kilo kontrolüne yardımcı olmadığı belirtilmiştir. Yine aynı metinde bu ürünlerin uzun süreli kullanımının yetişkinlerde tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve ölüm riskinde artış gibi potansiyel istenmeyen etkileri olabileceğine dair riskler ihtiva edebileceğini belirtmiştir.”

‘ONAYLANMIŞ VE GÜNLÜK ALIM MİKTARININ GÜVENLİ OLDUĞUNA İZİN VERİLİYORDU’

Metinde yine tatlandırıcıların yapay ve doğal olmasının bir önemin olmadığını söyleyen Üzümcü, “yaygın olarak kullanılan asesülfam K, aspartam, advantam, siklamatlar, neotam, sakarin, sukraloz, stevia ve stevia türevlerinin bu uyarılar kapsamında yer aldığı ifade edilmiştir” dedi.

Yapay tatlandırıcılar ve kanser arasındaki bağlantıya ilişkin araştırmaların ‘karışık’ olduğunu ifade eden Üzümcü, “FDA, EFSA ve DSÖ dahil olmak üzere çeşitli düzenleyici kurumlar ve sağlık kuruluşları, onaylanmış yapay tatlandırıcıların kabul edilebilir günlük alım miktarı dahilinde tüketim için güvenli olduğunu söylüyor ve kullanımına izin veriyordu” diye belirtti.

‘BM ÇATISI ALTINDAKİ KURULUŞLARIN ZIT GÖRÜŞLERİ SAVUNMASINI DOĞRU BULMUYORUZ’

DSÖ’nün açıklamasına karşılık dünyada gıda üzerine düzenlemeleri ve izinleri veren FAO, FDA, EFSA gibi örgütlerin açıklamaya yanıt vermemelerinin ve bu ürünlerin halen belirlenen sınırlar dahilinde tüketimin güvenli olduğuna dair yaklaşımda değişiklik olmadığına dikkati çeken Üzümcü, şöyle devam etti:

“Birleşmiş milletler çatısı altında yer alan bu kuruluşların birlikte hareket etmemeleri ve birbirlerine zıt görüşleri savunmasını doğru bulmuyoruz. Bu tavır kuruluşlara olan güveni sarsmaktadır. Tüketicileri ve gıda sektörünü karşı karşıya getirmektedir. Bu belirsizliğin bir an önce ortadan kalkması için uluslararası kuruluşların ortak bir noktaya gelmesi bilimsel veriler ışığında tüketiciler ve toplum için en küçük sağlık riski ihtiva etmeyecek şekilde ortak bir karar vererek kamuoyuna duyurmalıdır.”

Sürecin Türkiye ayağında ise Tarım ve Orman Bakanlığı’na sorumluluk düştüğünü belirten Üzümcü, uzman ve akademisyenlerle birlikte ilgili kuruluşların bir araya geldiği ve risk değerlendirmesinin yaparak kamuoyuna şeffaf bir açıklama yapılması gerektiğini söyledi.

‘BAKANLIK BESİN DEĞERİ OLMAYAN ÜRÜNLERİ GÖZDEN GEÇİRMELİDİR’

Üzümcü, iki kavramı birbirinden ayırmanın doğru bir yaklaşım olacağını ise şöyle anlattı: “Bir ürün mevzuata uygun ve güvenli olabilir ama aynı zamanda besleyici bir ürün olmayabilir. Örnek vermek gerekirse meyveli içecekler düşük meyve oranı içermekte bunun yanı sıra üzerinde meyve suyu yazan ürünler daha fazla meyve içermektedir. İki ürün de güvenli üründür. İkisinin de tüketilmesinde sakınca yoktur. Fakat ikisinin besleyici özellikleri aynı değildir ve birisinin besin değerleri daha düşüktür. Fakat bakanlık burada mevzuatta yapacağı düzenlemelerde ürünlerde güvenli gıda olmasının yanı sıra besleyici özelliklerinin de olmasını sağlama sorumluluğunu kendine yüklemelidir. Bakanlık tüketicilerin ve toplumun sağlığını piyasaya ve şirketlere bırakmamalıdır. Besin değeri olmayan birçok ürünü nar ekşili soslarda olduğu gibi gözden geçirmelidir.”

‘MEVZUAT AB’YE UYUMLU FAKAT DENETİM YOK’

Türkiye’deki gıda mevzuatının birçok noktada AB ile uyumlu olduğunu ancak uygulamada aynı şeyi söyleyemeyeceğini ifade eden Üzümcü, koşulların mevzuata yazılmasının sonucu istenilen sonucu getirmeyeceğini belirtti. Üzümcü son olarak şöyle konuştu:

“Yasaları uygulamak için denetimleri yeterli düzeyde yapmıyorsanız ve bu denetimleri yapacak gıda mühendisi alımı yapmıyorsanız mevzuatının iyi ve doğru olması bir anlam ifade etmiyor. Sürekli toplu zehirlenme haberleri, taklit ve tağşiş olaylarında artış, ihracata giden birçok ürünün geri dönmesi gibi olaylar denetimleri etkin ve yeterli sayıda yapılmadığını bize gösteriyor.”

Öne Çıkanlar