İşsizliğe karşı el kılavuzu 1

Thatcher madenleri kapattığında, işçilerin işgal edip, üretime devam ettikleri madendi burası. İşsizliğe ve yoksulluğa karşı, fazla düşünmeden, dünyanın bir sürü ülkesindeki işçiler gibi, ‘İşgal et, Diren ve Üret’ yolunu bulmuşlardı.

Galler’in eski bir madenci kasabasından geçiyorduk. Issızdı sokaklar, çok şaşırtıcı değildi. Sonbahardı mevsimlerden ve hava hiç aydınlanmadan kararıyor gibiydi. Yol sormamız gerekiyordu birilerine. O zamanlar ‘navigasyon’ denilen, aptallaştırıcı alet yoktu. Kendimiz buluyorduk yolları ve o bir şekilde çalışmadığında, bıyıkları kesilmiş kedilere dönmüyorduk. Bulamayınca da birilerine soruyorduk. Elleri ve kollarıyla tarif ediyordu insanlar, internetin kapsama alanına dahil olup olmadığımıza aldırmadan ve belki bir bira da içilebiliyordu arada.

Pek kötü bir şey değildi yani bulamamak ya da kaybolmak yollarda…

Pub da pek kimse yoktu, cumartesi olmasına rağmen. Kasabada çok kişi yoktu zaten. Fazla yaşlılar ve fazla gençler vardı. Kimileri ölmeyi, kimileri bir an önce gitmeyi bekliyorlardı. İyi bir şeydi bira, her iki şey için de. Koyu İngiliz birası içiyorlardı. Damakta kalıcı bir tat bırakıyordu. Başka türlü çekilmezdi zaten, pek aydınlık olmayan hava, hele sonbahar da daha puslu.

‘Tower’ madenini sorduk. Bütün madenleri Thatcher, -hani şu neoliberalizmin çirkin modeli- kapattığında, işçilerin işgal edip, üretime devam ettikleri madendi burası. İşsizliğe ve yoksulluğa karşı, çok fazla düşünmeden, el yordamıyla, dünyanın bir sürü ülkesindeki işçiler gibi, ‘İşgal et, Diren ve Üret’ yolunu bulmuşlardı. Madenler kapandıktan sonra, bu kasaba gibi bütün kasabalar boşalmıştı, orası hariç. İşçiler orada çalışmaya devam ediyordu. Daha öncekinden daha fazla ücret alıyorlardı ve madende hiç kaza olmuyordu…

-Daha önce yazmıştım burayı ve başka birçok işgal fabrikasını da. Onların ekonomik kriz dedikleri, bizim yoksulluk ve açlık dediğimiz şey her gün büyürken, küçük ve orta ölçekli fabrikalar, hatta büyük yakın zamanlarda peş peşe iflas ederse, elinizin altında dursun diye bir kez daha yazıyorum. Öyle büyük ve kocaman kocaman, devrim için filan değil, hayatımızı hala devam edebilmek için, küçük bir el kılavuzu bu, işgal et, diren ve üret…-

Yolu öğrendiğimizde, dışarıda hava kararmaya devam ediyordu. Masamızda beş kişi olmuştu eski madenci. Boş bira bardakları, hepimizden fazlaydı. ‘Biz de işgal etmeliydik’ dedi biri. ‘Onlar da fazla sürdüremeyecek’ dedi öteki. ‘Altı yıldır çalıştırıyorlar.’ Dedi bir başkası. ‘Sen o zaman da öyle demiştin’ dedi masaya bira getirirken barda çalışan, yine eski madenci, iki elinde üç dolu bardağı taşıyarak.

‘En azından madenler kapatılırken siz ne yaptınız diye sormazdı torunlar’ dedi ilki. ‘Bira içiyorduk’ dedi yine biri.

Hep beraber güldük…

Hava aydınlanmaya fırsat bulamadan, yeniden kararıyordu. Kovboy filmlerindeki gibi sokaklarında, başıboş dikenler uçuşuyordu, eski madenci kasabasının…


Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi