Alev Özkazanç: Otoriter popülist söylemler toplumsal cinsiyet karşıtlığını besliyor

Alev Özkazanç: Otoriter popülist söylemler toplumsal cinsiyet karşıtlığını besliyor
Alev Özkazanç, Corpus Dergi’nin söyleşisinde konuştu. Cinsiyetçi ve homofobik söylemlerin otoriter sağ içindeki temelara eklemlendiğini belirten Özkazanç, cinsellik ve cinsiyet sorununun cinsellik, haz, özerklik korkusuyla politikleştiğini söyledi.

Otoriter popülist söylemler (göçmen karşıtlığı, milliyetçilik, toplumsal cinsiyet karşıtlığı vd.) ile neoliberalizmin krizi arasındaki bağ nedir? İstanbul Sözleşmesi, LGBTi’ler, kürtaj hakkı ve aile tartışmalarını nereye oturtmalıyız? Toplumsal cinsiyet ve feminizm üzerine çalışmalarıyla tanınan siyaset bilimci Alev Özkazanç Corpus Dergi’nin Mülkiyeliler’de gerçekleştirdiği söyleşide bu sorulara cevap aradı.

OTORİTER POPÜLİZM NEDİR? OTORİTER POPÜLİST KİME DENİR?

Otoriter popülist siyasetçilerin genel özelliklerinin etno-milliyetçi, ırkçılık, yerli-millici, AB karşıtı, göçmen karşıtı, anti-küreselci, anti-liberal, anti-demokratik, anti-elitist olmaları olarak sıralayan Özkazanç şunları ekledi: “Otoriter Popülist, temelde siyasal alanı halk ve kurulu düzen olarak ikiye bölen popülist bir mantıktır. Fakat bunu sağcı otoriter bir içerikle yapmaktadır. Liberal-demokratik değerlere karşı, insan hakları ve sivil toplum ve demokratik kurumlara da karşı, küresel neoliberalizmin yarattığı toplumsal ve siyasal sorunlara karşı sağcı bir tepkidir. C. Mouffe’ın ifadesiyle, ‘Populist momentin bir semptomudur bu gelişme’”.

ekran-alintisi.jpg

“OTORİTER POPÜLİZM, NEOLİBERALİZMİN KRİZİNDEN BESLENİYOR.”

Bu gelişmeleri neoliberal hegemonyanın 2008 ile başlayan krizinin sonuçları olarak da okuyabileceğimizi söyleyen Özkazanç, 2010 civarında Arap Baharıyla başlayan süreçte, tüm dünyanın sol hareketlere sahne olduğunu ve Meydan Hareketlerinin, neolibelral hegemonyanın kırılmasını temsil eden ilk büyük hareketlenmeleri olduğunu belirtti.

Özkazanç bu bağlamda ayrıca şunları ekledi: “Sol dalganın geri çekimesinin ardından alanı sağcı-faşizan tepkiler kaplamıştır. Otoriter popülist rejimler, neoliberalizmin yol açtığı yaygın toplumsal çözülmeye ve hoşnutsuzluklara hitap etmektedir. Bu sağcı yükselişin kurucu bir parçası da, toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı hareketlerdir. Bu hareketler de 1994’ten itibaren Vatikan öncülüğünde başlamıştır. Fakat 2010’larda kitlesel bir karşı-harekete dönüşmüştür. Karşı Hareket, içinde dinci kesimler ağılrlıkta olsa da geniş bir seküler koalisyon gibi çalışmaktadır. Karşı-hareket, 1970 sonrası kadın hareketinin ve LGBTi’lerin kazanımlarına karşı bir hareket olarak karşımıza çıkmaktadır.”

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, KÜRTAJ KARŞITLIĞI VE AİLE

Avrupa’da karşı-hareket ekseninde üç temel hedefin olduğunu söyleyen Özkazanç, eşcinsel evlilik ve eşcinsel haklarına, kürtaj karşıtlığı ve çocuklara cinsel eğitimlere karşı taleplerin, İstanbul Sözleşmesi’ne de karşıt olan özellikle Doğu Avrupa ülkelerinden geldiğini belirtti. Ayrıca Özkazanç şunları ekledi: “Doğu Avrupa ülkelerinin İstanbul Sözleşmesi’ne olan karşıtlığının temel argümanı şu biçimde açıklanabilir: toplumsal cinsiyet ideolojisi (gender ideology) diye adlandırdıkları şeye itiraz etmektedirler. Onlara göre toplumsal cinsiyet ideolojisi, küresel elitler tarafından üretilen ve dayatılan bir şeydir, amacı da toplumun temel direği olan aileyi yıkmak, milli varlığı zayıflatmak, bazı ülke nüfuslarını azaltmak, insanları atomize ederek, cinsiyetsizleştirerek daha kolay yönetilebilir hale getirmek gibi akla yatkın olmayan argümanları bulunmaktadır.”

DİRENİŞ GÜÇLENİYOR!

Bu söylemlerin otoriter sağ içinde diğer temalarla (milliyetçilik, göçmen karşıtlığı, anti-elitizim, anti-liberalizm, anti-küreselcilik gibi) eklemlendiğini vurgulayan Özkazanç, cinsellik ve cinsiyet sorununun üreme, cinsellik, haz, özerklik korkusu gibi pek çok nedenle politikleştiğini belirtti.

Son olarak Özkazanç, ABD’de kürtajın anayasal hak olmaktan çıkarılması, Polonya’da kürtaj yasağı, Rusya’da LGBTi örgütlerinin aşırılık yanlısı olarak yasadışına çıkarılması/itilmesi, Türkiye’de son dönemdeki baskı ve yasaklar, İstanbul Sözleşmesi, Medeni Kanun değişikliği hazırlığı gibi somut durumların, karşı hareketler ve sağ-popülist rejimlerin tarihsel kazanımlara çok ciddi tehdit oluşturduğunu belirtti.

Bununla birlikte “Direnişler güçleniyor” diyen Özkazanç, 2010 ve 2015 sonrası feminizmdeki dönüşümlerin ve büyük kitleselleşmenin, 2015 Amerika, 2016 Polonya, 2017’de 50 ülkede yapılan Uluslararası Kadın Grevi, 2017 ve 2018 İstanbul Gece Yürüyüşü, 2018 Arjantin, ve Şili, 2020 Hindistan, 2022 İran Mahsa Amini protestoları gibi yüzbinleri, milyonları harekete geçiren kadın eylemlerinin, ayrıca dijital aktivizmin, 2017 metoo ve küresel etkisinin, popüler feminizmin yükselişinin önemli adımları olduğunu vurguladı.

Öne Çıkanlar