30 yıl sonra gelen özgürlük... Emine Yıldırım: En çok sınırsız biçimde dışarıya bakmayı özlemiştim

30 yıl sonra gelen özgürlük... Emine Yıldırım: En çok sınırsız biçimde dışarıya bakmayı özlemiştim
Diyarbakır'da tutuklandıktan sonra idamla yargılanan ve sırasıyla Urfa, Sivas, Mardin, Maraş cezaevlerinde kalan Emine Yıldırım, 30 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu. Yıldırım, cezaevinden çıktıktan sonra gözlemlerini ve yaşadıklarını anlattı.

Bircan DEĞİRMENCİ


DİYARBAKIR - Tevgera Jinên Azad (TJA) tarafından hapishanelerdeki kadınların sorunlarını tartışmak ve daha önce cezaevlerinde kalmış kadınların deneyimlerini paylaşmak amacıyla Diyarbakır’da iki gün süren kadın konferansı düzenlendi. İran, İrlanda, Filipinler, Irak, Güney Kürdistan ve Türkiye’nin çeşitli kentlerinden gelen kadınlar, yapılan oturumlarla sorunları masaya yatırdı. Hukuk, siyaset ve medya alanlarında yapılan atölye çalışmalarıyla kadın mahpusların ihtiyaçlarına yönelik çözüm önerileri gündeme getirildi.

Konferansta 30 yıl cezaevinde kalan Mizgin Aydın, Şadiye Manap, Emine İpek, Emine Yıldırım ve Mevlüde Acar sahneye gelerek katılımcıları selamladı. İkinci oturumda Filistin cezaevinde gördüğü işkenceleri anlatırken boğazı düğümlenerek konuşma yapmakta zorlanan Filistinli Kifah Afifi’ye Barış annesi Fince Akman’ın sahneye gelerek sarılması salonda duygulu anların yaşanmasına neden oldu.

Kesintisiz 30 yıl cezaevi yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşan Emine Yıldırım ile cezaevinden çıktıktan sonraki sürecini konuştuk.

img-3727.jpg

URFA'DAN MADIMAK'A: İNSANLARIN DİRİ DİRİ YAKILDIĞI BİR YERE GÖNDERİLİYORSUNUZ

Mardin Nusaybinli Emine Yıldırım 19 yaşındayken Diyarbakır’da tutuklanır. İdamla yargılanan Yıldırım, bir yıl tutuklu kaldığı Urfa Cezaevi’nde hüküm giydikten sonra Sivas’a gönderilir. Sivas’ta Madımak olaylarının etkisi halen sürmekte olduğundan oradaki bir cezaevine gönderilmekten tedirgin olur:

"Bizden 4 ay önce başka arkadaşlar gönderilmişti Sivas’a. Biz dört arkadaşla birlikte gidince 27 kişi olduk. İnsanların diri diri yakıldığı bir yere gönderiliyorsunuz. Otelin yakılması 93’te olmuştu, biz 94’te gönderildik. Mahkum olduğunuz için savunmasızsınız ve idarenin elindesiniz. Haliyle o atmosferi solumak bile tedirgin ediciydi."

MARDİN ARDINDAN MARAŞ... 'TAM ALIŞMIŞKEN...''

Ailesi Mardin’de kaldığı için Sivas’a gelip gitmekte zorlanmalarına rağmen 12 yıl Sivas Cezaevi'nde kalır. Daha sonra kendi talebi üzerine Mardin Cezaevi’ne gönderilir:

"Ailemin daha fazla mağdur edilmemesi ve onlara yakın olmak için talep ettim. Ancak iki yıl geçmeden tekrar başka bir cezaevine gönderildim. Bu kez Maraş Elbistan’dı. Zaten cezaevi idaresi türlü bahanelerle gerekçe yaratarak, mahkum olduğunu hissettirebilmek ve daha fazla mağdur etmek için seni başka bir yere gönderebiliyor. Tam oradaki ortama arkadaşlığa alışmışken bu kez başka yere gidip yeni bir adaptasyon süreci yaşıyorsun."

'ÇOĞU KİŞİYİ TANIMAKTA ZORLANDIM'

Yıldırım, cezaevindeyken sınırlı sayıda kişiyle görüştüğünden, mektup arkadaşlığında da yüzlerini göremediği için dışarı çıktığında yakınlarını tanımakta zorlanır:

"Doğal olarak dışarısı yabancı olduğum bir dünyaydı. Sudan çıkmış balık gibiydim. Mesela insanlar ziyarete gelip gidiyor. Mutlaka tanıdık insanlar ama bana beni tanıdın mı? diye sorduklarında zorlanıyordum. Çünkü çoğunun simasını unutmuş ve tanımıyordum."

'ÖZLEDİĞİM MEKANLAR DA ÇOK GERİDE KALMIŞTI'

Yıldırım, cezaevindeyken ailesi köyden İzmir’e taşındığı için bulunduğu kente de alışmakta güçlük çeker.

"Ben köyden cezaevine girdiğimde şehirle bağımız yoktu. Ben çıktığımda köyümüz devlet güçleri tarafından boşaltıldığı için ailem İzmir’e yerleşmek zorunda kalmıştı. Kimileri çıktığında kendi evlerine gider. Benim için çok farklı olmuştu. O ortam bile çok büyük bir değişimdi. Özlediğim mekanlar da çok geride kalmıştı. Bambaşka bir yerdeydim artık”

'CEZAEVİ DEĞİL, ORADA OLUŞTURDUĞUMUZ YAŞAM AKLIMDA KALACAK'

Cezaevini hiçbir zaman özlemediğini, hiç kimsenin de özlememesi gerektiğini söyleyen Yıldırım, yalnızca cezaevindeki arkadaşlık ortamını özlediğini belirtiyor.

“Orada yarattığımız değerler, yakaladığımız yoldaşlıklar hep özlem duyulacak değerler olarak kalacak. Cezaevini değil ama cezaevinde bizim kendi emeğimizle oluşturduğumuz yaşam hep aklımda kalacak, uzak durdukça özlem duyulacak bir şey olarak kalacak. Mesela şu an bile bulunduğumuz yerde cezaevinde kalan bir arkadaşımla bir anımız vardır. Her birinin bir yere dair özlemi, anısı var. Birbirimize anlattığımız herhangi bir yere ya da yemeğe ait özlemlerimiz var. Onların sevdiği yerlere gittiğimde o arkadaşları anıyorum. Bir yemeğe oturduğumda onlardan birinin sevdiği bir yemek olduğunda mutlaka o arkadaşımızı hatırlıyorum. Görüşe gidemedim ama mektup üzerinden haberleştiklerim var.”

'DAR ALANA BAKTIĞIMIZ İÇİN GÖZLERİMİZ BOZULDU'

Cezaevindeyken en çok neyi özlediği sorusunu da şöyle yanıtlıyor Yıldırım:

"Doğal olarak özlem duyduğumuz çok şey vardı. Yani kazandığımız değerler açısından özlediğimiz şeyler var. Bir mücadele uğruna cezaevine girmiştim ve bu mücadeleyle ilgili senin tutsaklıkla birlikte yapamadığın ve alıkonulduğun çok fazla şey vardı. O amaca tekrar ulaşma, o ruhu yakalayabilme, eskiden sahip olduğumuz o olanakları yakalayabilme özlemi. Mesela zindan bunun dışında birçok şeyi özlettiriyor. Kendi yaşamımdan hareketle şunu söyleyeyim;

Bazen keşke sınırsız, duvarsız biçimde dışarıya bakabilseydim diyordum. Her yer duvarla örülü. Birçok arkadaşımız dışarı çıktığında görme problemi yaşıyor. Çünkü sürekli dar bir alana baktığın için uzağı görmekte sorun yaşıyorsun. Hemen hepsinin gözü bozuk ve gözlük kullanmak zorundalar. Görüş alanı çok dar ve bunun gözler üzerinde etkisi var. Sınırsız bakmayı, sınırsız koşmayı özlüyorsun. 30 yıl boyunca en fazla 20 metrekarelik bir alana sınırlısın o mekanda yaşamak zorundasın. Onun etrafında dönüyorsun. Spor yapmak istiyorsun ama sürekli dönüp dolaşıp bir duvara çarpıyorsun.

'KÖYÜMÜZ ESKİ KÖY DEĞİLDİ'

Cezaevinin ardından dışarıdaki hayata adaptasyon sürecinin nasıl olduğuna ise şu sözlerle yanıt veriyor Yıldırım:

"Dışarıya halen tam adapte oldum diyemem. Tümden adapte olmamız gerekiyor mu o da tartışılır. Çok tedirginlik yaşadığımı söyleyemem, kaygı da duymuyorum. Ama dilden tutun, kültürel ve yerleşim alanlarına dek çok büyük değişim var. Mesela şehirlerde insanların birbirine karşı güvensizliğini ve yabancılaşmayı görebiliyorum. İnsanlar tümden yalnız. Ancak böyle ortamlarda bir araya geliyor. Özellikle köylerden sonra şehirlere yerleşilmesi, birbirine uzak kalması etkili olabilir.

Bu uzaklaşma aynı zamanda bir yabancılaşmayı da beraberinde getiriyor. Şehirlerde çok fazla özellikle. Köyler zaten boşaltıldığı ve insansızlaştırıldığı için onu saymıyorum bile. Ben köyüme gittiğimde eski köyü kaybettiğimi fark ettim. Eskiden çok daha canlıydı, insan doluydu. Şimdi sadece birkaç yaşlı kalmış, onların da birbirinden doğru dürüst haberleri yok. Bu insansızlaştırma politikası çok yoğun uygulanmış. Eski kültürü, yaşamı, enerjiyi bulamıyorsunuz.”

'BU KADIN İRADESİNİN TÜM KADINLARA YANSITILMASI GEREKLİDİR'

Yıldırım, yapılan kadın konferansının cezaevlerindeki kadınların sorunlarının çözümünde ne gibi etkileri olabilir sorusunu şöyle cevaplıyor:

"Bu ve buna benzer konferans ve oturumların süreklileşmesi durumunda birçok soruna cevap olabileceğini düşünüyorum. Mesela biz burada dünyanın pek çok yerinden gelen kadınlar olarak kendi sorunlarımızı konuşuyoruz. Yaşananların hiçbiri bizimkinin dışında değil, hepsi benzer şeyler yaşamış, hepsi ortak deneyimler. Dinlediğin zaman kendini içinde buluyor ve sorunların sadece sana ait olmadığını görüyorsun. Bu tür durumların artık sadece konuşarak değil bir çözüme kavuşması lazım. Birbirimizden haberdar olmak, ortaklaşmak güzel bir şey ama bunun sadece burada bir sorun olarak kalmaması lazım. Sorunlar çözüme kavuşamadığında insanda daha olumsuz bir duruma yol açar.

Çözüm üzerinden ortaklaşmaların büyütülmesi ve süreklileştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha fazla ve daha farklı buluşmaların olması lazım. Çünkü sorunlar da bir tek şeyden kaynaklı değil. Bugün çözersin yarın bir başka sorun çıkar. Bir mekanla, dönemle sınırlı değil. Sen yaşadığın sürece amacına ulaşmak istediğin müddetçe karşına sorunlar çıkacaktır. Bu kadın iradesinin tüm kadınlara yansıtılması gereklidir. Burada 300 kişi olabilir ama biz bu sayıdan ibaret değiliz. Buranın dışındaki kadınlara da bu duyarlılığı yansıtmak gereklidir. Mesela birçok kadın kendi evinde vuruluyor. Belki başka bir kadın farklı bir şeye maruz kalıyor. Bu açıdan da sadece zindan üzerinden değil bu duyarlığın tüm kadınlara sirayet etmesi gerektiğine inanıyorum."

Öne Çıkanlar