Galip Dalay: AB Rusya'yı dışlayarak güvenli bir Avrupa inşa edemez

Galip Dalay: AB Rusya'yı dışlayarak güvenli bir Avrupa inşa edemez
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi'nin (CATS) uzmanı Galip Dalay, Ukrayna kriziyle beraber Avrupa güvenlik mimarisi inşaasının yeni bir sürece girdiğini söyledi.

Ayşegül KARAKÜLHANCI


+GERÇEK- Almanya’nın saygın düşünce kuruluşu Politika ve Bilim Vakfı (SWP) bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi'nin (CATS) uzmanı ve Oxford Üniversitesi araştırmacısı Galip Dalay, Ukrayna-Rusya krizinde AB’nin içinde bulunduğu pozisyonu anlattı.

Rusya devlet başkanı Putin, 24 Şubat sabahı Ukrayna'nın Donbass bölgesine askeri harekat başlatması ile Ukrayna'nın sınırlarının yeniden çizildiği bir sğrece girdiğimiz bu gülerde Dalay, Ukrayna-Rusya kriziyle beraber Avrupa güvenliğinin iç mimarisinin yeniden düzenlenme sürecinin içine girildiğini söyledi. Avrupa’nın dış politikası alanında da uzman olan Dalay, bu krizle beraber AB ülkelerinin dış politika ve güvenlik alanında kendi coğrafyasında İngiltere, ABD gibi ülkelerin gerisine düştüğünü ifade etti.

NATO üyesi olup da AB üyesi olmayan ülkelerin etkin rollerinin ortaya çıktığını söyleyen Dalay, Ukrayna-Rusya kriziyle beraber Avrupa’nın ve AB’nin güvenliğinde, jeopolitik, jeostratejik ittifak ve ilişkilerinin önümüzdeki süreçte nasıl değişeceğini, AB’ni ve Avrupa’yı nasıl bir sürecin beklediğini, Türkiye’nin Rusya, AB ve NATO ilişkilerinin nasıl etkileneceğini konuştuk:

Ukrayna krizi ve Putin’in Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlığını tanımasıyla hem bu kriz hem de Avrupa’nın güvenlik sorunu nasıl bir boyut kazandı?

Bu krizin genel olarak bize gösterdiği AB’nin etkisiz eleman pozisyonunda kaldığıdır. Her ne kadar Almanya, Fransa bir rol almaya çalışsalar da bu kriz sürecinde NATO’nun AB dışındaki ülkelerinin özellikle İngilizce konuşan ABD ve İngiltere’nin daha aktif olduğu bir krize şahit olduk. Burada da şu soru akla geliyor: Avrupa’nın güvenliğini etkileyen bu ölçekteki bir krizde AB önemli bir aktör olmayacaksa, AB’nin güvenlik ve dış politika alanında jeopolitik bir aktör olmak, otonom bir aktör olmak kavramları ne ifade ediyor? Burada tekrardan iki resim ortaya çıktı. Bunlardan birincisi AB üyesi olmayıp NATO üyesi olan yine ABD, İngiltere’nin yanı sıra Türkiye gibi ülkelerin tutumu oldu. Bu ülkeler Ukrayna’ya askeri mühimmat sağlamak konusunda AB ülkelerinden daha istekli oldular ve daha aktif davrandılar. Buna Polonya’yı da ekleyebiliriz. Buna karşın hem AB hem NATO üyesi olan ülkeler bu konuda daha temkinli ve mesafeli davrandılar. Türkiye her ne kadar Ukrayna’ya silah sağlamak açısından İngiltere’ye ABD’ye benzese de beslediği siyasal hedefler açısından biraz daha Almanya’ya benzer bir konumdaydı. Rusya’yla çok sert bir kapışmaya girmekten ziyade diyalog ve diplomasi yoluyla meseleyi çözmeyi tercih ediyordu. Yani bir yönüyle Rusya’yı dengeleme ve bunun içinde ciddi bir biçimde Ukrayna’nın kapasitesine yatırım yapma stratejisi izleniyordu. Temelde bu kriz birkaç aşamalıydı. İlk aşamasında Rusya’nın tartıştığı alan Ukrayna’nın sınırları içinde yer alıyor. Putin, daha önce yazdığı yazıda da 21 Şubat akşamı yaptığı konuşmada da tarihsel Rusya’ya epey bir gönderme yaptı. Ukrayna’nın hükümranlığını sorguladı. Ukrayna’nın hükümranlığını Rusya’ya ve komünizme borçlu olduğunu ifade eden Ukrayna merkezli bir söylemi vardı. Ukrayna’ya dair hedefleri var. Diğer boyutu ise Karadeniz bölgesel güvenliğidir. Burada ortaya çıkacak resim Karadeniz güvenliğini bir fiil etkileyecek. Bu da Karadeniz ülkesi olan Türkiye’yi yakından ilgilendiren ve etkileyecek bir konu olacaktır. Üçüncü boyutu ise Avrupa’nın güvenliği meselesidir. En nihayetinde Putin, Ukrayna ile ilgili taleplerinin yanında Amerika ile Avrupa güvenlik mimarisinin geleceğinin pazarlığını yapmak istiyor. Avrupalılardan ziyade Amerika ile yapmak istiyor çünkü NATO’nun patronu olarak Amerika’yı görüyor. Avrupa’nın güvenlik mimarisi tartışmaları her ne kadar sık yapılıyor olsa da şu ana kadar bu tartışmalar içerisinde Rusya’nın da Türkiye’nin de konumu tayin edilmiş değil. Türkiye de Avrupa’nın güvenlik mimarisi tartışmalarından rahatsız fakat öbür taraftan da Avrupa güvenliğine karşı revizyonist yaklaşımlarının da ciddi maliyeti olduğunu ön görüyor. Bu nedenle Avrupa güvenliği konusunda biraz daha statükocu duruyor.

Bu krizin global yansımaları ne olabilir?

Bu krizden ortaya çıkacak olan resim Çin gibi aktörlerin önümüzdeki dönemde davranışlarını etkileyecek bir mahiyete sahip. Eğer Rusya Batı ile sert bir kapışmaya girerse Çin bundan memnuniyet duyacaktır. Çünkü bu Batı’nın Çin’e yoğunlaşmasını kısmen de olsa azaltma sonucu doğurabilir. Veyahut Putin göreceli olarak bu işi az bir maliyetle kotarırsa Çin buradan dersler çıkarabilir. Bu dersler kendi mücavir coğrafyasıyla alakalı olacaktır. Özellikle Tayvan’la ilgili olacaktır.

"PUTIN AVRUPA GÜVENLİK MÜMARİSİNİN NÜFUZ SİYASETİ PERSPEKTİFİ ÜZERİNDEN TANZİM EDİLSİN İSTİYOR"

Putin, 2007’de yapılan Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşmasında ABD öncülüğündeki tek kutuplu, tek merkezli küresel dünya düzeninin değişmesi gerektiğini söylemişti. Putin nasıl bir Avrupa tasarlıyor olabilir?

Burada Putin’in tasarısından çok taleplerini konuşabiliriz. Kendisine ait bir Avrupa güvenlik mimarisine sahip olduğu kanaatinde değilim. Putin temelde "Post Sovyet coğrafyası benim nüfus alanım Batının buraya gelmesini, burada bulunmasını özellikle buranın NATO’ya dâhil edilmesini istemiyorum. Bunu bir güvenlik tehdidi olarak algılıyorum" diyor. Ukrayna’nın önce AB’ye bir şekilde entegre edilmesi daha sonra NATO perspektifine girmesi Rusya’nın sert tepkisine yol açtı. Daha önce bunu Gürcistan’da da görmüştük. Rusya bir nevi 19. Yüzyıl nüfus siyaseti gütmek istiyor. Ülkelerin, büyük güçlerin bir nüfus alanı var. Rusya, bu güçlerin birbirlerinin nüfus alanlarına müdahale etmemeliler perspektifiyle hareket ediyor. Karadeniz’e, Sovyet coğrafyasına, Orta Asya’ya, güney Kafkasya’ya birçok alana bakan talebi var. Bunun alt başlıklarının en somut olanlarından bir tanesi Ukrayna’nın NATO perspektifini bir fiil olarak bırakması. Onun dışında NATO’nun Rusya’yı tehdit edeceğini düşündüğü silah ya da sistemlerini o yerlerden çekmesi ve bundan sonra da Rusya’nın mücavir coğrafyasına doğru genişlememesi. Ama bir tasarıdan bahsedeceksek bu Avrupa güvenlik mimarisinin nüfuz siyaseti perspektifi üzerinden tanzim edilmesi gerektiğini düşünüyor.

Münih Güvenlik Konferansı’nda Çin Dışişleri Bakanı Wang, NATO’nun soğuk savaş döneminde kurulduğunu ama artık kendisini gözden geçirmesinin gerektiğini söyledi. Buna benzer bir cümleyi Oliver Stone’un çektiği Putin belgeselinde Putin de ifade ediyor. "Madem NATO Sovyetler Birliğine karşı kuruldu artık Sovyetler yok. Yeni kurulan Rusya’yı NATO neden içine almıyor?" diyor. Sizce Rusya’nın NATO’ya entegre edilmesi mümkün mü?

Bu sorunun cevabı biraz da NATO’nun nasıl bir mahiyet edineceğine dair olur. NATO soğuk savaş çerçevesinde doğmuş ve temel tehdit algısı Sovyetler Birliği’ne dayanan bir güvenlik mimarisidir. Soğuk savaşın sona erdiği dönemden sonra da ciddi manada kimliksel bir kriz yaşadı. O dönemde devlet dışı aktörlere kaydı. El Kaide gibi radikal, aşırıcı gruplara karşı mücadele etti. Ama NATO en nihayetinde son derece devlet merkezli tehdit algısına, tehdit kurgusuna, tasavurruna sahipti. Önümüzdeki dönemde iki şey görüyoruz. Birincisi NATO’nun veyahut da Batı’nın Çin’i daha önceleyen bir stratejisinin olduğunu görüyoruz. Burada sistematik rekabet dedikleri bir konseptle olaya yaklaşıyorlar. Ama son olaylarda şunu da gördük, muhtemelen Rusya’nın da jeopolitik bir tehdit olarak görüleceği ikili bir stratejiyle hareket etmelerini olası görüyorum. Rusya’nın jeopolitik bir tehdit olarak ele alınmasının en temel sebebi Rusya’nın nasıl bir güç olduğuyla alakalı. Rusya bir büyük ekonomik güç değil. Bahsettiğimiz ülkenin ekonomisi İspanya civarında. Rusya’nın gayri safi milli hâsılası AB, ABD, İngiltere’yi katarsak Batı bloğunun yüzde 4’üne tekabül ediyor. Bu alanda Batıyla rekabet edecek konumda değil. Teknoloji, bilim alanlarında da rekabet edecek konumda değil. Çin’in daha çok böyle bir gücü var. Batı için Rusya tamamen askeri ve jeopolitik meydan okumayı temsil ediyor. Eğer Batı tamamen Çin merkezli bir kapışmaya gitmeyi tercih ederse ilerde orada bir damar "ya Rusya’yı yanımıza çekebiliriz. İlla NATO üyesi olması gerekmiyor. Çok yakın güvenlik işbirliği yapabiliriz. Çünkü burada daha büyük bir tehdit var. Nasıl ki Hitlere karşı Stalin, Churchill ve Roosevelt ortak bir noktaya geldilerse bugün de Çin (tabi bunu Hitlerle karşılaştırmıyorum. Tehdit algısı açısından ifade ediyorum) büyük rakipse pekâlâ bir araya gelinebilirdi" diye düşünüyor. Ama bugün Ukrayna üzerinden yaşananlar muhtemelen önümüzdeki dönemde bunu zorlaştıracaktır. Rusya içinde açıkçası çok akıllıca bir davranış görmüyorum. Rusya bu politikasıyla kendisini Çin’in Jr. partneri olmaya daha da mahkum hala getirmiş durumda. Eğer Rusya Batı ile ilişkilerinde statü ve saygı talep ediyorsa Çin Rusya’ya ne statü ne de saygı verecektir. Çin Rusya’ya küçük bir ortak muamelesi yapacaktır.  Batı ile bu derecede bir kriz yaşayan Rusya’ya Çin bunu daha kolay yapacaktır.

"BATI UKRAYNA'YA AVRUPA'NIN GÜVENLİĞ PERSPEKTİFİ İLE BAKIYOR"

Rusya’nın Suriye, Libya, Orta Afrika’daki varlığı yani ABD’nin, Fransa’nın egemen olduğu yerlere boşluktan faydalanarak girmesinin hesabını da Batı Ukrayna krizi üzerinden görmeye çalışıyor olabilir mi?

Rusya’nın Orta Doğu’daki ve Afrika’daki varlığıyla Ukrayna veya post Sovyet coğrafyasındaki varlığı hem Rusya için hem Batı için birbirinden çok farklı mahiyetlere sahip. Rusya Suriye’deki, Libya’daki veya Afrika’daki varlığını daha çok nüfuz, güç projeksiyonu perspektifinden bakıyor. Fakat Ukrayna’daki politikasına veya güney Kafkasya’daki politikasına veyahut mücavir coğrafyasındaki politikasına ulusal güvenlik perspektifinden bakıyor. Orta Doğu’daki meseleler Rusya için ikincil krizleri temsil ederken kendi mücavir coğrafyasındaki, Karadeniz’deki, Orta Asya’daki, güney Kafkasya’daki meselelere daha birincil kriz muamelesi yapıyor. Aynı şekilde Batı’da Ukrayna’ya baktığı göz ile Rusya’ya bakmıyor. Ukrayna’yı bizatihi Avrupa güvenlik mimarisi tartışmalarının devamı olarak okuyor. Ama aynı okumaya Suriye’de sahip değil. Zaten Rusya’nın Suriye’de bu kadar rahat ve geniş bir alanda hareket edebiliyor olmasının sebebi de Batı’nın bir Suriye politikası olmaması ve oraya ciddi bir yatırım yapmak istememesiyle alakalıydı. Bu ikisini birbirinden ayırmak gerekiyor. Ukrayna krizi buralarla karıştırılmamalıdır. Rusya buraya ulusal gevenlik perspektifi ile bakıyor. Batı buraya Avrupa’nın güvenlik perspektifiyle bakıyor. Bu perspektif farkı aktörlerin hem esnekliğini hem burada kullanacakları politika enstrümanlarını hem aktörlerin buradaki politikalardaki kararlılık derecelerini tayin edecek. Ama tabii ki Rusya’nın bu diğer alanlardaki aktivizmi de belli bir süre sonra onu Batı’ya karşı bir jeopolitik meydan okumaya da dönüştürebiliyor. Libya ve Suriye’de bunu görüyoruz. Libya meselesi demek bir yönüyle de Doğu Akdeniz meselesi demek olacaktır. Her ne kadar biz fazla konuşmuyor olsak da Rusya artık Doğu Akdeniz krizindeki aktörlerden bir tanesidir.

Bütün Avrupa’ya yayılacak bir savaş riski görüyor musunuz? Böyle bir ihtimal var mıdır?

Tüm Avrupa’ya yayılacak bir savaş riski görmüyorum ama böyle bir ihtimal var mı, insanoğlunun oluğu her yerde her ihtimal vardır. Eğer rasyonalite kararların ana dayanağı olsaydı insanlık tarihinin bahsettiğimiz çok ciddi bir kısmını yaşamamamız gerekirdi. Ama yanlış hesaplamalar, yanlış kurgular bazen düşünülenden çok daha büyük krizlere yol açabilir. Buna rağmen ben Avrupa ölçeğinde büyük bir çatışma beklemiyorum.

"İNGİLTERE HER NE KADAR AB'DEN AYRILSA DA AVRUPA'NIN GÜVENLİĞİ İÇİN ÖNEMLİ BİR AKTÖRDÜR"

Uzun zamandır Macron AB’nin kendi güvenliğini sağlayacak bir örgüt olması için çabalıyordu. Bu gelişmelere bakarak Macron’un hedeflediği gibi AB kendi güvenliğini tek başına sağlayabilecek bir örgüt haline gelebilir mi?

AB’nin kendi başına bir güvenlik enstitesi olma ihtimalini çok zor görüyorum. Bunun çeşitli gerekçeleri var. Her şeyden önce birbirinden farklı güvenlik kültürlerine sahip yirmi sekiz ülkeden bahsediyoruz. Farklı tehdit algılarına, çıkar algılarına, farklı jeopolitik tarihsel güvenlik kültürlerine sahip ülkelerden bahsediyoruz. Bunlardan ortak bir şey beklemek zor olacaktır. Ama buna karşın güvenlik alanında daha fazla yükümlülük üstlenen bir Avrupa görülmesi mümkündür. Ama burada illaki bir AB çerçevesinde hareket etmesinden ziyade Avrupa’nın önemli ülkelerinin öncülük ettiği bir süreçte hareket etmek daha etkin olabilir. Almanya, Fransa gibi ülkelerin yanı sıra buraya muhtemelen İngiltere’yi de dâhil etmeleri gerekecektir. İngiltere her ne kadar AB’den ayrılmış olsa da Avrupa’nın güvenliği için en önemli aktörlerden bir tanesidir. Eğer, AB’nin güvenliğinden değil de Avrupa’nın güvenliğinden bahsediyorsak İngiltere’nin bu yeni süreçte daha fazla rol alması gerekecektir. Sanırsam bu süreç İngiltere ile AB arasında güvenlik diyaloğunun kapılarını açacaktır. Sadece Almanya, Fransa bağlamında konuşmuyorum mesela Polonya gibi ülkelerin de İngiltere ile güvenlik başlığı altında daha fazla işbirliği yapabilecekleri, daha fazla ilişki geliştirebilecekleri bir sürece girecekleri bir döneme gireceğimiz kanaatindeyim. Çünkü İngiltere diğer Avrupa ülkelerine oranla Rusya konusunda daha sert bir pozisyona sahip. Doğu Avrupa ülkelerinden Polonya da bu konuda daha sert bir pozisyona sahip olduğundan bu iki ülke arasında daha fazla bir güvenlik diyaloğunun olabileceğini düşünüyorum. Ama genel olarak Avrupa’nın güvenliği için artık Brexit hadisesinin bir kenara koyulup İngiltere ile Avrupa’nın diğer ana aktörleri arasında güvenlik meselesinde daha fazla bir diyaloğun olabileceği kanaatindeyim. Bu yeni dönemde tabi ki Türkiye’nin de pozisyonunu konuşacağız. Benim şahsi kanaatim İngiltere’nin Türkiye ile de bu konuyla ilgili yakın diyalog geliştireceği yönünde.

Bu krize karşı Batı ve Rusya nasıl çözüm üretebilecek mi?

Krizlere bir çözüm bulmak gerekmiyor. Bir sürü krizin yıllara dayana bir çözümsüzlüğü var. Bu kriz yönetilebilir bir çözümsüzlük mü yoksa yönetilemez bir çözümsüzlük mü? Benim gördüğüm Ukrayna meselesinde biz bir çözümden ziyade Ukrayna krizinde çözümsüzlüğün mahiyetini ve derecelerini tartışıyoruz. Çünkü burada Rusya’nın sahip olduğu pozisyonla, Ukrayna’nın sahip olduğu pozisyon, Avrupa’nın veya Amerika’nın sahip olduğu pozisyon arasında ortak bir noktan veyahut da ortak dengenin bulunmasının zor olduğu kanaatindeyim en azından öngörülebilir dönem için. Şu anda asıl mesele bir çözümden ziyade çözümsüzlüğün yönetilebilir boyutlarda tutulmasıyla alakalı olacaktır. Benim gördüğüm şu anda fiili bir şekilde Ukrayna’nın bölündüğü bir denkleme doğru gidiyoruz. Artık batı Ukrayna’nın merkezinin artık Livir gibi bölgelerde olacağı kanaatindeyim. Bu bölgenin Batı ile daha fazla entegre olacağı bir süreçten geçiyoruz. Bu zaten Avrupa’nın ortasında yeni bir sınır çizmenin yaşanan hali olarak görebiliriz. Rusya’da bunu istiyor. Nüfuz alanları inşa edelim. Bu nüfuz alanlarımız arasına sınırlar çizelim.

"AVRUPA'NIN TÜRKİYE VE RUSYA'YI DIŞALAYARAK AVRUPA GÜVENLİK MİMARİSİ İNŞA ETMESİ ÇOK GÜÇ"

Bu kriz içerisinde Türkiye’nin durumu ne olur? NATO ve ABD ile gerek S-400’ler gerek F-35’ler yüzünden zaman zaman krizler de yaşandı.

Avrupa’nın şu gerçekliğe ihtiyacı var: Türkiye ve Rusya’yı tamamen dışlayarak bir Avrupa güvenlik mimarisi inşa etmek güç. Eğer Rusya’yı dengeleme siyasetine gidilecekse Karadeniz’in en önemli ülkelerinden biri Türkiye. Dolayısıyla yeni dönemde ben Türkiye ile Batı arasında daha fazla diyalog kanallarının açılacağı kanaatindeyim. Son dönemlerde ortaya çıkan krizler buna imkân veren krizler mahiyetinde. Ukrayna krizi bunlardan bir tanesi, şu ada Balkanlarda yaşanan Bosna’daki Sırp ayrılıkçı buna imkân verenlerden bir tanesi. Dolayısıyla böyle bir ortak zemin oluşuyor. Ama bu ortak zemin henüz esaslı bir işbirliğine dönüşmüş değil. Bu sıkıntılara rağmen önümüzdeki dönemde muhtemelen iki taraf arasında resmin göreceli olarak daha makulleştiği bir dönemden geçiyor olabiliriz. Fakat eğer Batı Rusya ile sert bir kapışmaya giderse bu da Türkiye için zorlayıcı bir husustur. Çünkü Türkiye Rusya’yı tamamen karşısına almak istemeyecektir. Türkiye’nin Rusya ile birçok alanda karşılıklı bağımlılıkları var. Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, güney Kafkasya’da birçok jeopolitik başlıkta karşılıklı bağımlılıkları var. Dolayısıyla askeri alanda karşılıklı bağımlılıkları oluştu. Turizmde, ticarette vs. Türkiye şöyle bir denge tutturmak isteyecektir. Genel olarak, söylemsel olarak Ukrayna’nın lehine olan Batı konsensüsünün bir parçası olup ama bu Batı konsensüsü Rusya ile sert bir kapışmaya dönüşürse eğer Türkiye mümkün olduğunca kendisini kısmen bunu dışında tutacak bir siyaset izleyecektir.

Öne Çıkanlar