İktidarı bozmak için iktidarın gündemini bozmak lazım

Yurttaşlardan da şikayetler geliyor: 'Mecbur muyuz biz dost bildiğimiz ekran ve sayfalarda her gün bu mendebur adamların yüzünü görmeye sesini duymaya'. Devletin gündemi/Toplumun gündemi.

Sağlık krizini yönetemedi. Ekonomi başaşağı gidiyor. Diplomasi deseniz fevkalade rezil durumda. Tek Adam iktidarına eski ortaklarından, kendi içinden bile itirazlar ve muhalefet giderek artıyor.

Böyle bir durumda muhalefet büyük ölçüde çaresiz, pasif, yaratıcı değil, içine kapanık, ön alamıyor.

Gündemi oluşturma tekeli bugün hala büyük ölçüde iktidarın elinde. Muhalefetin böyle bir başarısına çok kısa dönemlerde ve çok nadir örneklerde rastladık.

Saray, milli ve yerli araba icat edip reklam kampanyasına başlıyor, yeteri kadar ses gelmeyince Karadeniz’de gaz buluyor onun propagandasını yapıyor. Gaz da tatmin edici bir sonuç vermeyince aya gittiler. O da kesmeyecek. Ama olsun, iktidar ıvır zıvır da olsa, bazen anayasa gibi ciddi konularla da olsa gündemi belirliyor. Muhalefet de işte iktidarın bu zorla ürettiği, yapay gündemin peşinden gidiyor. Konuya ilişkin itirazlarını açıklıyor. Yakınıyor. ‘’Hukuku çiğniyorsunuz. Anayasa Mahkemesi'ne gideceğiz’’ filan diye boş, anlamsız sözler ediyor.O kadar.

Bu durum, Türkiye’nin trajik derecede kabız, zayıf, etkisiz, milliyetçi-devletçi muhalefetinin sorunu.

Muhalifliğin önemli bir diğer mecrası, yapısı, doğası, misyon ve işlevi gereği medya. Ama orada da böyle heyecan verici, yurttaşları peşinden sürükleyen, alternatif öneren, umut veren, ufuk açan doğru dürüst, kalıcı bir yayın politikası göremiyoruz maalesef.

Yeni Yaşam, Evrensel gazeteleri ile mesela Duvar internet sitesi, Kısa Dalga kuraldışı olumlu örnekler. Biz de elimizden geleni yapıyoruz topluca.

Medya, düzgün habercilik sayesinde, siyasi gidişatı kimi zaman ters yüz edebilecek, çoğu zaman değiştirebilecek ve her zaman etkileyebilecek bir güce sahip. Nasıl mı? Gündemi belirleyerek. Neyle mi? Ciddi, derin habercilikle!

Aklıma ilk gelen örnekleri vereyim hemen.

Önce dışarıdan bir kaç örnek: Fransız Canard Enchainé 1979 yılında Orta Afrika Cumhuriyeti Başkanı Bokassa’nın Fransa Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing’e gizlice hediye ettiği elmasları ortaya çıkarmıştı. Giscard, 1981 yılında yeniden Cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu. Ve… kaybetti.

Daha yakın geçmişte, yine Canard, 2017’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan eski Başbakan François Fillon’un eşi ve çocuklarının hayali bir dizi işte çalışır gözüktüğünü ve buralardan maaş aldığını ortaya çıkardı. Ayrıca Fillon’un aldığı çeşitli rüşvetleri belgeledi. Fillon’un adaylığı bitti.

Le Monde’un eski Yazı İşleri Müdürü Edwy Plenel’in yönettiği Mediapart internet sitesi de,son 11 yılda en az 6 büyük skandalı ortaya çıkardı (Bettencourt, Sarkozy-Libya, Cahuzac, Benalla…vs…). Başarılı dizi habercilik sayesinde sahtekarlık yapan adaylar seçime giremedi ya da kaybetti, usulsüzlük yapan bakanlar istifa etmek zorunda kaldı.

New York Times da, bu aralar soruşturması yeni başlayan eski Başkan Trump’ın vergileri konusunda çok önemli belgeleri 2020 Eylül ayında yayınlamıştı.

Bizden 3 örnek: Biri çok eski, 1978-80 döneminde Aydınlık gazetesi Kontrgerilla dizisiyle devletin içinde örgütlenmiş yasadışı bir birimi yöneticileri, görevlileri ve yaptıkları kirli işleri belgeleriyle teşhir etmişti.

Celal Başlangıç, 1989 Ocak ayında Cizre’nin Yeşilyurt köyünde jandarmanın köylülere dışkı yedirme işkencesini olayın mağdurlarıyla birlikte belgelemiş, skandalın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar giden süreci Cumhuriyet gazetesinde yayınlamıştı.

Son olarak Can Dündar’ın MİT Tırları haberini de bu bağlamda anmak gerekir.

Bütün bu örnekler, tek vuruşluk haberler değil. Yayınlandığı dönemde gidişatı değiştirmiş, etkisi uzun sürmüş haberler. Okurların konuya bakışını değiştirmiş haberler. En önemlisi de her seferinde iktidarı rahatsız etmiş haberler. O kadar rahatsız olmuş ki iktidar, bazen sesi soluğu kesilmiş, bazen sinirden haberi yapan ve yayınlayanı hapse koymuş, bazen de güçten kuvvetten düşmüş olduğu için neredeyse felç olmuş.

Gazetecinin yurttaşları bilgilendirme görevi, bir yandan iktidarın yalanlarını teşhir etmek şeklinde gerçekleşebilir, bir yandan da iktidarın özellikle yayınlanmamasını istediği bilgi, gelişme ve olayları haberleştirerek yerine getirilir. Bu iki misyon da bence bugün Türkiye’de pek başarılı bir şekilde yapılamıyor.Oysa ki Türkiye bugün gazeteciler için cehennem ama gazetecilik açısından cennet bir ülke.

İktidarın yolsuzlukları, gayrı meşru, gayri kanuni eylemleri o kadar fazla ki ve açıkta ki, bütün iş bir muhabirin, editörünün de desteğiyle bunların üstüne gidip toplaması, sonra elindeki malzemeyi iyi ‘’okuyup’’, doğrulaması, ön ve yan cephelerini bilgi ve belgelerle, tanıklıklarla, arka plan bilgiyle tahkim edip haber haline getirip yayınlanması. İşte o yayından hemen sonra işin cehennem kısmı başlıyor. Helikopterden atılan iki Kürt köylüsünün haberini çıkaran genç meslekdaşlarımız hala içeride.

Sağlam, doğrulanmış bilgilerle donatılmış, olayın kahramanı ve tanıkların ifadeleriyle güçlendirilmiş, tarihi boyutu hatırlatılmış haberler, manşetlere taşındığında, milli ve yerli otomobil de, Karadeniz’de bulunan gaz rezervi de, Ay’a çıkmak ya da ‘’can yeleği Anayasa’’ da birinci sayfalardan düşer. O zaman toplumun gündemi devletin gündemini bastırır hatta düşürür.

Bunlar,- kimi kast ettiğimi anladınız- baştan kötü niyetli oldukları için işe başlar başlamaz medyayı ele geçirmeye büyük önem verdi. Zaten son olarak da yerli ve milli Goebbels bürosunu gökdelene taşıdı. Ve gündemi sürekli olarak işgal etmek için habire junk, plastik, sanal da olsa olay ve konular bulup, iktidarın ideolojik egemenliğini sürdürmeye çalışıyor. Muhalefet kendilerine bu konularda son derece yardımcı oluyor.

Gündem yaratmak/oluşturmak tabi ki siyasi-ideolojik bir uğraş. Ama teknik yanları da önemli. Gündem yaratmak, öngörüyle ilgili, haber değeri ve dolayısıyla haber hiyerarşisiyle yakından bağlantılı bir alan.

Walter Lippmann,-Egemenlerin adamıdır, konusunu iyi bilir, uzaktan tanırım, 1999-2000 yılında Boston’da iki sömestr Nieman’da iken, adını taşıyan merkezde çalışmıştım- daha 1922 yılında, belki gündem oluşturmak diye adını koymamış ama şunu demiş: ‘’Bizim dışımızdaki dünya ve o dünyanın bizim kafalarımızdaki görüntüsü’’. Bir bakıma hakiki gerçek-medyatik gerçek ikilemi. İşte devletin gündemi ile toplumun gündemi de bu sınıftan bir ikilem. Kısacası, dışımızdaki dünyanın gerçeğini olduğu gibi kafalarımıza da yansıtabilirsek, haber, söyleşi, röportaj, fotograf, karikatür, yorum ya da inceleme yazılarıyla o zaman zaten toplumun gündemi yaygın gündem haline gelecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi