İttifaklar da işe yaramayabilir

Muhalefetin ise seçimlerde iktidarı göndermek üzere kendisini “parmak hesabı siyasetine” mahkûm etmiş görünmesi bir diğer açmaz.

Siyaset biliminde yeri olmadığı için "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" diye bir ismin uydurulduğu "ılımlı diktatörlük"ten olabildiğince az hasarla kurtulmak için çareler arıyor siyaset.

Belarus örneğinde olduğu gibi seçimlerin hangi koşullarda nasıl yapılacağı, seçim olup olmayacağı tartışma konularımızdan. Türkiye’nin demokrasi çıtasının düştüğü çukura bakın…

Ortadoğu ülkelerindeki diktatörlükleri inceleyen, kitaplar yazan uzman yazarlar, bu tür rejimlerden kurtulmanın yolunun rejim güçlerini bölüp parçalamaktan geçtiğinde birleşiyorlar. Bahsedilen sadece rejimin siyasetteki aparatları değil, sermaye, medya ve destekçi diğer gruplar, cemaatler v.s

Bu gerçekten bakılınca, CHP’nin motor gücünü oluşturduğu Millet İttifakı’nın doğru strateji olduğunu, tüm bagajlarına rağmen DEVA ve Gelecek Partisi’nin de ittifaka dahil edilmesinin iktidar güçlerinin yenilgisini kolaylaştıracağını söyleyebiliriz. Hatta bu merkez ve sağ güçlere HDP’nin bir kez daha destek vermesini de anlayabiliriz.

Kürdüyle Türküyle, işçisi işsiziyle, köylüsü kentlisiyle şiddetten, hakaretten, yoksulluktan, yalandan, gerilimden bıkmış bir toplumun "bunlar gitsin de kim gelirse gelsin" diyecek kadar yorgun olması doğal. Halen ikna edilememiş yüzde 24’lük oldukça önemli bir kararsız kitlenin varlığını da unutmamak gerek.

Ama gerek iktidarın gerek muhalefetin bu toplumsal ruh hali üzerinden siyaset geliştirmesinin yaratacağı önemli açmazlar var. Özellikle demokratik muhalefet açısından.

İktidar şimdilik Millet İttifakı’nı bölme, HDP’yi kriminalleştirmekle meşgul. İYİP Genel Başkanı Meral Akşener’e yapılan çağrı karşılık bulmadığı gibi, "Muharrem İnce" vakası da umdukları çapta ses getirmedi. "A Planı" boşa düşmüş gibi. B ve C’de de yeni bir "hikâye" olamaz.

Tehdit, yıldırma, itibarsızlaştırma, ‘terör’le sindirme gibi yöntemler de çok kullanılmaktan yıprandığına ve Ayasofya bile rıza üretemediğine göre geriye ya iç ya dış savaş kaldı.

Muhalefetin ise seçimlerde iktidarı göndermek üzere kendisini "parmak hesabı siyasetine" mahkûm etmiş görünmesi bir diğer açmaz. İttifak stratejisi bu koşullarda doğru olabilir ama sadece seçimler için.

Oysa en erken bir yıl belki yasal süresinde yapılacak seçime kadar muhalefetin üreteceği siyaset ve izleyeceği strateji, iktidar güçlerinin yasa, KHK veya meşru-gayrı meşru kadrolarla ‘güvenlikçi’ tahkimatına karşı belirleyici olacak.

Örneğin Millet İttifakı bileşenlerinin 101 Aksaçlı’nın çağrısına ve o çağrıya destek vererek "Yakınlarımızın, dostlarımızın ve her tür hak arayışının ve muhalif sesin suçlu muamelesi gördüğünü, polis şiddetine ve adaletsiz mahkûmiyetlere maruz kaldığını izliyor, ülkemizi, halkımızı, kendimizi de tehdit altında görüyoruz. Bu durumun değişebilmesi için: İktidarın yurttaş seslerine ve gösterilerine kulak vermesini, Muhalefetin en geniş demokrasi platformunu oluşturmak için harekete geçmesini istiyoruz" diyen 404 Yurttaş’ın açıklamasına sessiz kalması bir gösterge.

Bir başka gösterge de HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın birkaç gün önce cezaevinden verdiği mesajı görmezden gelmeleri.

"Bir süredir, anayasal düzen fiilen değiştiriliyor ve yerine otoriter, tekçi bir rejim inşa ediliyor. Ve bu, sadece açık siyasi yöntemlerle de yapılmıyor. Bu yapılırken kamu gücü, yasa dışı bir şekilde ve fütursuzca kullanılıyor. Devlet içinde gizli şekilde örgütlenmiş bir yapı, planlı operasyonlarla ajandasını adım adım hayata geçiriyor. Bu gizli, örgütlü yapının siyaset ve yargı ayağı var. Bürokrasi, medya ve sermaye ayağı var. Bize yönelik operasyon da aynı amaçla, otoriter ve tekçi bir rejim kurabilmek için yapıldı, yapılıyor. Bize karşı kurulan siyasi kumpasta rol alanlar hakkında, elimizde güçlü hukuki belgeler ve deliller var."

Demirtaş, aynı yöntemlerin diğer muhaliflere karşı kullanıldığını da ekliyor. Nitekim sanırım iki ay kadar önce Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tutuklanabileceğini söyledi.

Ankara’nın göbeğinde bir muhalefet liderinin linç edilerek, bir başka muhalefet liderinin Diyarbakır’da bombayla öldürülmeye çalışıldığı bir rejimin sahipleri için elbette gücü yitirme ihtimali bile kabustan farksızdır. Tehlikeli çizgi de burası.

Yine de tüm olasılıklar, muhalefetin siyasi tavrına bağlı. Örneğin şimdiden "mavi vatan" etrafında hizaya dizildikleri ‘milli’ meselelerin bir sonu olacak mı? Yunanistan ya da Irak’la savaş gerilimi yaratan iktidarın "Müslüman Kardeşler" uğruna Türkiye’yi sürüklediği maceraya "yeter" diyebilecekler mi? Ya da Kürt meselesinde içeride dışarıda savaş politikasında ısrar etmenin, "milli beka" ile değil dar bir grubun nemalandığı savaş rantıyla ilgili olduğunu söyleyecek cesareti bulabilecekler mi?

Demek istediğim, CHP seçimlere kadar olan süreçte İYİP, DEVA veya Gelecek partisinin "milli" çizgilerinde erimeyi tercih eder, şimdiye kadar olduğu gibi bütün demokratik direnme yöntemlerini reddederek demeç siyasetiyle yetinmeye devam ederse ittifaklar da işe yaramayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi