Astronot Niyazi’den daha önemli biri: Dilan Taşdemir

HDP’yi niye kapatamıyoruz diyorsanız, onun sebeplerini de ihmal etmeyelim...

Artık kurallaştı hatta klasikleşti: Tek Adam Rejimi, sıkıştıkça, dikkatleri dışarıya yöneltmek suretiyle milliyetçiliği kamçılamak istiyor. Soldan say: Libya, Suriye, Irak, Kafkasya.

Muhalefet ve hele de CHP buna alkış tuttuktan sonra niye istemesin ki! Ama itiraf edeyim, bu "dışarıya" işini Ay’a kadar götüreceklerini düşünememiştim. Helal olsun. Küçümsemişim. Büyük düşünmek buna denir.

(Aslında çok orijinal sayılmaz. Çünkü Jules Verne, bu romanı 156 yıl önce 1865’te yazmıştı; hatta proje maliyetini hesaplamış ve Florida diye fırlatma yerini bile söylemişti. Ama bi ucundan başlamak her zaman iyidir. Bak, roman sadece 104 yıl sonra pat diye gerçekleşiverdi.)

***

Tabii, sadece Ay’a gitmek yetmiyor. Önce, "rehineleri kurtarma" amaçlı bir harekatın böyle mi yapılacağına dair sorular muhtelif ama, evvelemirde âlây-ü vâlâ ile Irak’taki Gare’ye gidip ispat-ı vücut eylemek lazım. 08.02 2021 Pazartesi günü Erdoğan, "Çarşamba günü beni mutlaka izleyin" diye hazırlık anonsu yapıyor. Fakat ertesi Pazartesi (15.02) şöyle demek zorunda kalacak: "Kurtarmak istedik ama başaramadık." 

Bu 13 evladımızı nasıl yitirdiğimiz ileride ayrıntısıyla ortaya mutlaka çıkacak tabii ki. Ama şimdi ortalığa pat diye düşünce muhalefet "Şehit olanların sorumlusu sizsiniz" diye başlıyor yüklenmeye. Buna acilen cevap lazım.

"En iyi müdafaa hücumdur" ilkesi derhal uygulanıyor: HDP Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir’in Gare’ye gittiği söyleniyor. Tarihi Haziran 2019 olduğu iddia edilen bu ziyaretin niye o zaman değil de şimdi yaklaşık 9 ay sonra gündeme getirildiği (Özlem Zengin, kulakların çınlasın bacım) ve özellikle de Gare’deki insanî fiyaskoyla ne ilgisi olduğu pek anlaşılamıyor. Ama, bunu söylemek, bir adı da Neil Armstrong olan Astronot Niyazi’nin 1969’da aya gittiğini İslamcılara kanıtlamaktan daha önemli oluyor şu sıkışık durumda.

2 sebepten önemli: 1) Yandaşlara ‘Vaaay, demek milletvekili kadın bi de Gare’ye gitmiş ha! Şuna bak seeeen!’ dedirtip 13 şehidi unutturmak mümkün olabilir şu anda; 2) HDP’yi kapatacağız ya, kapatamadığımız için HDP milletvekillerini birer birer içeri atıyoruz ya, o listeye bu vesileyle bir isim daha yazılabilir.  

HDP’yi niye kapatamıyoruz diyorsanız, onun sebeplerini de ihmal etmeyelim:

1) Tutarlı olmak derdi: AKP’nin kapatıldı-kapatılıyor olduğu dönemlerde AYM’deki kapatma nisabı çoğunluktan 3/5’e çıkarılmıştı. Ardından AKP 2010 referandumunda bunu 2/3’e yükseltti yani iyice zorlaştırdı. Ayrıca, o zamanlar AKP’nin kapatılmak istenmesine kıyameti koparmış olan Batı dünyası bu sefer de kıyameti HDP için koparabilir;

2) Pratik zeka mahsulü: Otokrasilerde çare tükenmezmiş. Daha kolayı var: HDP’nin seçilmiş belediye başkanlarını önce kayyımlayıp sonra 7,5 yıl içeri atıyoruz, il ve ilçe yöneticilerini tutuklayıp sahada adam bırakmıyoruz, milletvekillerini de aynı süreçten geçirince parti "pratikman" kapanmış gibi oluyor. Dilan Taşdemir de bu sonuncu yönteme dahil;

3) Tecrübe belası: Parti kapatsan, daha önce tam 13 parti Kürt meselesinden kapatıldığı için biliyorsun ki daha kapatmadan yedeği açılıyor. Üstüne bi de mağduriyet yaratmış oluyorsun ve oyu artıyor. 

***

Bunun için kullanılabilecek TCK 314/2 var: "[silahlı terör örgütüne] üye olanlara 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilir." Onu uygulamak dertli çünkü ‘falanca kişi üyemizdir’ diye belgeyi nereden bulacaksın.

Cok daha kolayı var: TCK Md. 220/6. "Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır" diyor.

Peki, suç’u bırak, yargıçlar kişinin "örgüt adına"sını nasıl tespit edecek, vicdani kanaatini nasıl oluşturup mahkum edecek?

Kolay.  Bakıyorsun şahıs hiç PKK’lı cenazesine gitmiş mi, ailenin taziye çadırına başınız sağolsun’a uğramış mı.

D. Taşdemir’in bu "suç"ları işleyip işlemediğini bilmiyorum ama, bi de içişleri bakanının iddia ettiği gibi Gare’ye gitmişse, kanaat ossat oluşabilir. Bi kere, koca içişleri bakanı yalan söyleyecek değil. Daha bile önemlisi, bakanın son derece sağlam ve güvenilir bir tanığı mevcut: D. Taşdemir’i Gare’de gördüğünü söyleyen, "İkna yoluyla teslim olmuş bir terörist." Bundan âlâsı, Şam’da kayısı.

***

Tabii, D. Taşdemir’in Gare’ye gittiğine dair başka kanıt yok ama, vicdani kanaatin iyice sağlamlaşması için başka şey yapılamaz anlamına gelmiyor bu. Mesela, onun arkadaşlarının da aynı yolun yolcusu olduğunu göstermek çok münasip olur. Hemen buna girişiyor içişleri bakanı. Hem 16 Şubat’ta TBMM’de konuşuyor, hem de özyandaş A Haber’de bir saati aşkın bir videolu program yaparak HDP yöneticilerinin Kandil’e gidip PKK yöneticileriyle fotoğraf çektirdiklerini ekranda göstertiyor.

Yalnız, ufak bir problem var: O fotoğraflar, Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair 6151 sayılı Kanun’un uygulaması olarak Kandil’e resmen yapılmış ziyaretin fotoğrafları. O sırada İmralı’da resmî yetkililer Öcalan’la görüşmekte, milletvekilleri de Kandil’de PKK’yla.

Md. 4/2 aynen şöyle: "Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamındaki görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari veya cezai sorumluluğu doğmaz."  

"Hükümet, çözüm süreci kapsamında aşağıdaki hususlarda gerekli çalışmaları yürütür" diyen 1. fıkranın (b) bendi de şöyle: "Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirir."

Durum böyleyken içişleri bakanı nasıl oluyor da HDP milletvekillerinin PKK’yla bütünleştiğini "ispat" için bu fotoğrafları kullanabiliyor?  

O 6151 s. kanuna ne olduğunu merak ederseniz: Başbakanımız Erdoğan cumhurbaşkanımız olunca kanun sıfırlandı çünkü "görevlendirecek" Bakanlar Kurulu kalmadı. Yani kanun, yasal altyapısı çökertilip bitirildi.

***

İşin eğlenceli tarafıyla bitirelim de karamsarlıktan kurtulalım.

İçişleri bakanımız, olayı reklamcıların kullanmayı pek sevdikleri bir yöntemle takdim ediyor. "Teaser campaign". Meraklandırma Kampanyası. "Lansman Öncesi Kampanya" da denilen bu yöntemde bi gösterip bi çekiyorsun, bi gösterip bi çekiyorsun, müşteri meraklara gark oluyor.

Soylu TBMM’de şöyle diyor: "Gara öyle kolay bir yer değil, burada göremediniz (..) Gerçi bir milletvekili çok yakın bir zamanda gitti, oralarda boy gösterdi (…) İsmini sorarsanız söyleriz."

AKP sıralarından "Söyleyin!" sesleri yükseliyor. Ama Soylu ser veriyor sır vermiyor.

Bakan Akar’la birlikte Meclis'ten ayrılırken, gazeteciler sıkıştırıp Gare'ye giden milletvekilinin kim olduğunu yine soruyorlar. Şöyle diyor: "HDP'li bir kadın milletvekili."

Gazeteciler ısrarla bastırıyor: "Şu anda milletvekili mi, parlamentoda mı?"

Cevap: "Evet."

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi