'Bağışıklık için toplumun yüzde 70'inin aşılanması gerekir'

'Bağışıklık için toplumun yüzde 70'inin aşılanması gerekir'
Artı TV'de yayımlanan Söz Sırası programının konuğu Halk Sağlığı Uzmanı Profesör Doktor Onur Hamzaoğlu oldu.

Onur HAMZAOĞLU


ARTI GERÇEK- "Sağlık bakanı tarih yazmaya devam ediyor. Ama bu tarih, utançların tarihi maalesef. Biliyorsunuz tıp literatürüne vaka ve hasta tanımlarında yenilik yapmak gibi bir iddiaları oldu sayın bakan aracılığıyla. Yetmedi bugüne kadar kaç tane PCR testi yapılmasını bilmemize rağmen kaç kişiye test yapıldığını hala bilemiyoruz. Çünkü test bir kişiye bir defa değil, bir kaç defa yapılabiliyor. Hatta bazıları için 10'a kadar çıkabiliyor. Geniş yelpazedeki bu bilinemezlikler bu utanç tarihini, son günlerde aşılama süreçleriyle beraber yenisi eklenmeye başlandı. Biliyorsunuz Sağlık Bakanı Koca, Türkiye'nin aşılama kapasitesinin günlük bir milyon doz olduğu bilgisini paylaşmıştı kamuoyuyla. Pandemi koşullarında bundan ne anlarsınız. Bizim hedefimiz, günde en az bir milyon kişiyi Covid-19 hastalığına karşı aşılamaktır diye anlaşıabilir. Çünkü Türkiye'de toplum bağışıklığını sağlayabilmek için nüfusun yüzde 70'inin yani 58,5 milyonun ki bunda maalesef göçmen nufüsu yok. Bir an önce aşılanması gerekiyor ki Covid-19 hastalığı salgın olabilmek durumundan çıkabilsin. Günümüz itibari ile yaklaşık 2 milyon 800 bin kişinin aşılanmış olduğunu öğrendiğimizde yani bin kişiden yalnızca 34'ü aşılı. Oysa bin kişiden 700'ünün aşılanması gerekiyor. Eğer Sağlık Bakanı son haftaki günlük ortalamada olduğu gibi ki 11 bin kişi aşıladıklarını ifade etti. Bu devam edecekse geriye kalan 55,5 milyonun aşılanması ortalama 14 yıl sürecek. Akıl alır gibi değil. Sağlık Bakanı'nı bir kez daha göreve davet ediyoruz. Aşı candır, aşı toplumsal bir haktır. Hepimizin bir an önce bu hastalıkla bu salgınla baş edebilmesi ve daha fazla canlar yanmaması için hızlı bir biçimde aşılanması gerekiyor. 

Bakın bu salgın nedeniyle zaten bebeklerimizin, çocuklarımızın, okul çağı çocuklarımızın kızamık, difteri tetonoz gibi aşılamalarının aksadığını biliyoruz. Bunlarla ilgili sorunlarda yakın bir dönemde maalesef görünür bir hale gelecek. o nedenle aşılamayla ilgili faaliyetlerin hızlı bir şekilde gözden geçirilip, aile sağlığı modelimizin hızlı bir biçimde buna entegre edilip, bu sorunun daha da büyümesi, engellenmesi gerekiyor. Evet bu toplumun bütün üyelerinin göçmenleriyle, yabancılarıyla bu ülkede yaşayan herkesin kamusal olarak Sağlık Bakanlığı tarafından aşılanmasının sağlanması gerekiyor. Bunu talep ediyoruz. 

Memleketteki sorunlar tabi sadece Covid-19 aşılamaları değil. Öyleki neler yaşadığımızın farkına varabilmek için tablonun bütününü görmemiz ya da filmdeki sahnelere tek tek bakmak yerine senaryonun bütününü okumamız gerekiyor. Bunu yapmadığımız sürece önemli sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Yakın geçmişimizi ele alalım; 15 Temmuz asker kalkışması gerekçe gösterilerek hükümet tarafından olağanüstü hal ilan edilmiş ve bir hafta on gün içerisinde hazırlanması mümkün olmayan yönetmeliklerle Türkiye'de yapısal değişikliklere gidilmişti. Ve 1 Eylül 2016 tarihinde çıkartılan resmi gazetede 672 sayılı kanun hükmünde kararname ile 11 üniversitemizden 14 öğretim elemanı işinden çıkarılmış, kamudan atılmış, öğrencilerinden uzaklaştırılmıştı. Bunun yaşandığı günlerde maalesef Türkiye'de İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerdeki büyük üniversiteler dahil olmak üzere bu konuyu tartışmak yerine sessizliği tercih ettiler. Çok fazla zaman geçmeden 8 Şubat 2017 tarihinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde akademik giysiler polis postalları altında ezildi. Bugün ise 5 Ocak 2021'de polis, üniversite kapısına kelepçe vurdu. Ancak öğrencilerimiz, ardından öğretim elemanlarımız, ardından toplum bu sürece o zamankinden farklı olarak sahip çıkıyor, direnişi destekliyor. Evet mecliste dokunulmazlıkları kaldırılıp hapishanelere tıkılırken parti eş başkanları sesini çıkarmayan muhalefet, belediyelere kayyum atandığında sesini çıkarmayan toplum ve muhalefet bugün ne güzel ki bunlardan ders çıkarmış olsa gerek üniversite kayyumlarına karşı Boğaziçi Üniversitesi'nde hep bir araya geldi. Boğaziçi Üniversitesi'ndeki direnişi toplumsal olarak destekliyor. Evet buradan bakarak değerlendirdiğimiz Türkiye'de yaşadıklarımızın 1999-2002'ye çok benzediğini hem ekonomik hem sosyal, toplumsal olarak görmek mümkün o nedenle dersimizi bu yakın tarihten çıkartalım ve süreci boş bırakmayalım. Muhalefet bütün yapılarıyla bir araya gelmeli ve bu iktidara karşı mücadelesinin sandığa yönelik olarak birlikte sürdürebilmeli."

Öne Çıkanlar