Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

Sürgünde 50 yıllık bir yayın mücadelesi

23 Nisan'da Ankara ve Urfa'da dokuz Kürt gazeteci gözaltına alınırken, Belçika'da da, Stêrk TV ve Medya Haber televizyonlarının stüdyoları basıldı. 2010'da da o zamanki adı Roj TV olan stüdyolar yine polis tarafından basılmış, her şey tarumar edilmişti.

Geçtiğimiz haftanın 22 Nisan'ı, Osmanlı makamlarının baskısı sonucu kısa süre sonra kapatılan ilk Kürtçe gazetenin yayınlanmasının 126. yıldönümüne denk gelen Kürt Gazetecilik Günü'ydü... Türkiye'de olsun, Güney Kürdistan ve diasporalarda olsun, son derece zor koşullarda, sürekli tutuklanma ve ölüm tehdidi altında görevlerini yerine getirmeye çalışan Kürt meslektaşlarımın bu müstesna günde çeşitli coğrafyalardaki kutlamalarını sosyal medyadan mümkün olduğunca ayrıntılı izlemiş, gurur duymuştum.

Ertesi sabah, her zamanki gibi daha gün ağarmadan bilgisayarımı açmış, haber kanallarının sayfalarını dolaşıyordum ki, ANF Ajansı'nın sayfasında verilen görüntülü bir flaş, sadece Türkiye'deki İslamo-faşist rejimin değil, demokrasinin beşiği bilinen Fransa'nın ve onun dayatmasını yerine getiren Belçika'nın da Kürt gazetecilere kendi bayramlarını kutlamayı dahi çok gördüğünü duyuruyordu...

23 Nisan sabahının erken saatlerinde İstanbul, Ankara ve Urfa'da dokuz Kürt gazeteci evleri basılarak gözaltına alınırken, Belçika'da da, Fransa emniyetinin talebi üzerine Stêrk TV ve Medya Haber televizyonlarının Denderleeuw'deki stüdyoları basılmış, yayın araçları parçalanmış, tüm belgelerine el konulmuştu.

Haberi okurken tam 14 yıl öncesini anımsadım... 2010 yılının Mart ayında da o zamanki adı Roj TV olan stüdyolar yine yüzlerce polis tarafından basılmış, her şey tarumar edilmişti.

Daha öncesi de var...

1992'den 1994'e kadar Türkiye'de Özgür Gündem gazetesinin toplam 76 gazetecisi, çalışanı ve dağıtıcısı paramiliter güçler (JİTEM) ve Hizbullah güçleri tarafından öldürülmüş, 1994 yılında da Özgür Gündem ve Özgür Ülke gazetelerinin üç bürosu bombalanmıştı.

Geçen haftaki yazımda sormuştum: "1915'in yıldönümünde ana muhalefet ne diyecek?" Tahmin ettiğim gibi, milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun bir anma törenine şahsen katılması dışında, yeni CHP yönetiminden bu konuda pek bir şey duymadık.

Sürgündeki Kürt medyasına yapılan bu son saldırılar karşısında da yine aynı suskunluk...

Bu suskunluk bana tam 50 yıl önce, İnfo-Türk'ün kuruluşunda yaptığı ilk yayınlarından dördünün, 12 Mart darbe döneminden sonra Türkiye'deki rejimi demokratikleştirmek iddiasıyla tüm sol güçlerin de desteğini alarak iktidar olan CHP'nin lideri Bülent Ecevit başbakanlığındaki hükümet tarafından yasaklanışını anımsattı.

Yasaklanan yayınlarımız şunlardı:

Direniş-Resistance: 12 Mart faşizmine karşı yurt dışında çeşitli dillerde gerçekleştirilmiş protesto afiş, bildiri ve yazılarını belgeleyen albüm.

Mustafa Suphi, kavgası ve düşünceleri: Karadeniz'de yoldaşlarıyla birlikte katledilen TKP kurucu lideri üzerine kitap.

Türkiye'den devrimci türküler: Zülfü Livaneli'nin sürgünde gerçekleştirdiği ilk uzunçalar plağı.

Marksizm üzerine: Lenin'in yazıları.

İNFO-TÜRK, DEMOKRATİK DİRENİŞİN MEDYADA YAPISALLAŞMASI

Türkiye'deki insan hakları ihlallerini, direniş mücadelelerini, göçmenlerimizin ve diasporalarımızın sorunlarını yarım yüzyıldır dünya kamuoyuna çeşitli dillerde yansıtan İnfo-Türk, 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra cunta rejimine karşı Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Demokratik Direniş mücadelesi yürütmüş olan dostların girişimiyle, bundan 50 yıl önce, 25 Nisan 1974'te Brüksel'de bir kooperatif statüsünde kurulmuştu.

Kooperatifte Feridun Aksın, Nevhiz Aksın, Necmiye Alpay, Özdemir Başargan, Ataol Behramoğlu, Julos Beaucarne, Jacques Bourgaux, Marc Brunfaut, Bekir Çağlar, Muammer Derinöz, Nurkalp Devrim, Ercan Eyüboğlu, Metin Gür, Barbro Karabuda, Güneş Karabuda, Raşit Kaya, Zülfü Livaneli, Arslan Mengüç, Doğan Özgüden, Monique Sansonnens, Ergün Sönmez, Jak Şalom, Nurettin Tekindor, Mustafa Torun ve İnci Tuğsavul yer alıyordu.

Bu arkadaşlar kooperatifin başarısı için değerli katkılarda bulunurken, İnfo-Türk kitaplarının redaksiyonunu ve küreli bir IBM daktiloda dizgisini ben üstlenmiştim; mizanpaj, sayfa kalıplarının yatay kamerada hazırlanması, Gestetner marka bir büro ofsetinde basılması, basılan sayfaların harmanlanarak ciltlenmesi, ciltlerin yine bir büro giyotininde üç taraftan kesilmesi İnci'nin sorumluluğundaydı.

İnfo-Türk'ün 50 yıldan beri çeşitli dillerde yayınladığı kitapların sayısı 97'yi, aylık haber bültenlerinin sayısı halen 1050'yi buluyor.

İnfo-Türk, bu yayın çalışmalarının yanı sıra, Türkiye'de yayımlanan Yürüyüş ve Yazın dergileriyle, Özgür Bakış ve Yeni Gündem gazetelerine, sürgünde yayımlanan Tek Cephe, Demokrat Türkiye ve Barış-Aşıti gazeteleriyle Belçika'nın iki sendika merkezi FGTB ve CSC'nin, Belçika, Fransa ve Hollanda'daki demokratik işçi ve öğrenci örgütlerinin süreli yayınlarının gerçekleştirilmesine de katkıda bulundu.

Ancak 50. yıla, Türkiye'deki iktidar sahiplerinin ve onların Belçika, Almanya ve Fransa'daki destekçilerinin baskıları ve engellemeleri nedeniyle kolay gelinmedi.

Yayınları gerçekleştirmek için gecemizi gündüzümüze katarken, İnfo-Türk'ün sorumluları olarak Mayıs 1974’te oturma ve çalışma izni almak için yaptığımız başvuru, Birleşmiş Milletler'in tanıdığı siyasi mülteciler olduğumuz halde, Türkiye Büyükelçiliği'nin yaptığı baskılar nedeniyle Belçika makamları tarafından engellendi.

Belçika Emniyet Genel Müdürlüğü’nün gönderdiği Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul’la ilgili olarak 25 Eylül 1975'te Adalet Bakanı’na notta aynen şöyle deniyordu: "Söz konusu kişilerin Türkiye’de özellikle yıkıcı faaliyetler kapsamına girecek siyasal bir geçmişleri vardır: Orduyu isyana teşvik, hükümete ve cumhurbaşkanına hakaret, yazarların tutuklanmasına karşı çıkma, ABD’nin politikalarını eleştirme, halkı isyana teşvik, komünist propaganda, sınıf savaşına teşvik... Bu koşullarda kendilerinin Belçika’da Türk toplumunun kültürel yaşamına katkı bahanesiyle yayın ve dağıtım faaliyetinde bulunmalarına göz yumulması sakıncalıdır. Bu faaliyetin siyasal amaçlarla yürütülmeyeceğine inanmak güçtür, hattâ imkansızdır. Her ne şekilde olursa olsun Belçika’da bulunmaları tam anlamıyla sakıncalıdır.”

Belçika'da İnfo-Türk'ün redaksiyon, dizgi ve baskı çalışmalarını yürütürken CSC ve FGTB sendikal merkezlerinin Türkiyeli göçmen işçilere yönelik gazetelerini de yayına hazırlıyorduk. Sınırdışı edilmemizin bu gazetelerin yayınını tehlikeye düşürmesinden endişelenen sendikaların müdahalesi üzerinedir ki Belçika makamları bize oturma ve çalışma izni vermek zorunda kaldılar.

VATANSIZLAŞTIRMA VE ARDI ARKASI KESİLMEYEN BASKILAR

Buna rağmen baskılar bitmedi... 12 Şubat 1977 akşamı bir jandarma ekibi İnfo-Türk bürosunu basarak "Bir süre önce size siyasi mülteci olarak Belçika’da çalışma ve oturma izni verilmiş. Ama, Belçika yasalarına göre bir siyasal mültecinin, terk ettiği ülkenin siyasi durumuyla ilgili herhangi bir eleştiride bulunması, yazı yazması, gösteriye katılması yasaktır. Sizin bu yasaklara aykırı faaliyette bulunduğunuz bize ihbar edildi. Bu türden illegal faaliyetleri durdurmadığınız takdirde derhal Belçika’dan sınır dışı edileceksiniz" diye bizi tehdit etti.

12 Eylül darbesinden sonra Türk Hükümeti, 8 Temmuz 1983 tarihli bir kararnameyle İnci Tuğsavul'un ve benim Türk vatandaşlığımızın kaybettirildiğini açıkladı. Böylece "Türkiye Cumhuriyeti'nin iç ve dış güvenliğine karşı faaliyette bulundukları" bahanesiyle vatandaşlıktan çıkarılan 201 rejim muhalifi arasında yer aldık.

Üstelik, Başbakan Turgut Özal'a Brüksel'deki bir basın toplantısında Türkiye'deki insan hakları durumu hakkında sorular yönelttiğimiz için "vatandaşlıktan çıkarılma" kararnamesi beş yıl sonra, 26 Mayıs 1988'de Türk Başkonsolosluğu tarafından bize iadeli taahhütlü olarak yeniden tebliğ edilerek ikinci kez "vatansız"laştırıldık.

Vatansız kişilerin seyahat zorlukları nedeniyle, gazeteciler olarak özellikle Avrupa Konseyi'nin Fransa'daki toplantılarını izleyebilmek için 1993 yılında Belçika vatandaşlığına başvurduk. Ancak bu başvuru, yine Türk devletinin baskısı nedeniyle Belçika Kraliyet Savcılığı tarafından uzun süre engellendi. Ancak Belçikalı demokrat şahsiyetlerin bizlerle dayanışması ve mücadelesi sayesinde 3 Nisan 1995'te Belçika Temsilciler Meclisi tarafından bu ülkenin vatandaşlığına kabul edilerek seyahat özgürlüğüne kavuşabildik.

2000'li yılların başında Türk devletinin yeni saldırılarına hedef olduk... Büyükelçinin onursal başkanı olduğu Türk Diyanet Vakfı tarafından Türk derneklerine, camilerine ve bakkallarına Türkçe bir kitap dağıtıldı: "PKK Terörünün Gerçek Yüzü: İşte Onlar"... Kitapta Doğan Özgüden'in Belçika'daki tüm Türk karşıtı faaliyetlere karıştığı, Kürt, Ermeni ve Süryani dernekleriyle birlikte hareket ettiği ve PKK ile işbirliği yaptığı ileri sürülüyordu.

Türkiye Büyükelçi Fuat Tanlay, 21 Nisan 2007 tarihli Hürriyet’te yayımlanan bir demecinde, bir Kürt ailesine yapılan saldırı hakkında İnfo-Türk'ün verdiği haberin Belçika medyası tarafından yansıtılması üzerine, “Belçika’nın milli haber ajansı, Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığıyla tanınan ve yıllardır Belçika’da Türkiye karşıtı faaliyetlere öncülük eden İnfo-Türk adlı bir internet sitesinin haberini kaynak gösterip gazetelere geçti” diyerek Belçika’daki aşırı milliyetçi Türk derneklerini bize karşı tahrik ediyordu.

13 Kasım 2008’de Avrupa Parlamentosu’nda 1938 Dersim Soykırımı’nın 70. yıldönümü dolayısıyla uluslararası bir konferans düzenlenmesine yardımcı olduğumuz için Brüksel’de elçiliğin emrindeki bir haber sitesi ile Türkiye’de yayınlanan Yeniçağ Gazetesi, 22 Kasım 2008’de, en eski üyelerinden biri olduğum Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne şu ifadelerle saldırdılar: "TGC Türk ordusuna yönelik saldırıları ve bölücü faaliyetleri nedeniyle hakkında 50’ye yakın dava açılan Doğan Özgüden’e ‘teşekkür belgesi’ verdi. ‘Türk basınına 50 yılı aşkın süreyle vermiş olduğu seçkin hizmetler’ nedeniyle teşekkür belgesiyle taltifine karar verilen Özgüden, sözde Ermeni soykırımının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor."

Bu saldırılar karşısında Belçika kamuoyunda benimle dayanışma kampanyası açıldığı gibi, 11 Aralık 2008'de de Belçika İçişleri Bakanlığı benim yakın koruma altına alındığımı açıklamak zorunda kaldı.

HALKLARIMIZIN EŞİTLİĞİ VE KARDEŞLİĞİ İÇİN MÜCADELEYE DEVAM

9 Mayıs 2015'te, Ermeni soykırımının tanınması talebine verdiğim destek nedeniyle, Türkçe yayın yapan bir internet sitesinde hedef gösterildim. Site, Ixelles'deki Ermeni Soykırımı Anıtı önünde konuşma yaparken çekilmiş bir fotoğrafımı "Bu adamı tanıyın!" ifadeleriyle birlikte yayınladı. Aynı site, 29 Kasım 2016 tarihinde de "Belçika’da her vesile ile terör örgütleri ve ayrılıkçıların yanında yer alanlar, Brüksel Saint-Josse Belediyesi sınırları içinde faaliyet gösteriyorlar! Türkiye karşıtı derneklerin başında, ağa babaları, İnfo-Türk kurucusu, eski solcu tüfeklerden Doğan Özgüden geliyor...” diye saldıracaktı.

Temmuz 2019'da da, iktidarın hizmetindeki Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA)nın yayınladığı "Avrupa'da PKK Yapılanması" başlıklı 666 sayfalık kitapta, PKK’nin 1978’de kurulmuş olduğu bilindiği halde, 1971’den itibaren sürgünde örgütlediğimiz Demokratik Direniş Hareketi ve Demokrasi İçin Birlik için de, İnfo-Türk için de “PKK ile irtibatlı faaliyetleri dolaylı yahut direkt gerçekleştirdiğine dair pek çok kanıt mevcuttur” deniyor, benim gazetecilik faaliyetlerim de "terörizm" olarak niteleniyordu.

Saldırılar sadece Türk devletinden ve onun Belçika'daki destekçilerinden gelenlerle sınırlı kalmadı.

20 Ağustos 2023 tarihinde Bakü merkezli bazı Azeri internet siteleri, Azerbaycan ablukası altındaki Karabağ halkıyla dayanışma bildirisine Türkiye'den ve sürgünden imza koymuş olanlara karşı "Azerbaycan'a saldıran 'Türk aydınları' kim?" başlığı altında provakatif bir kampanya başlattı.

Hedef gösterilen imzacılar arasında Info-Türk'ün iki yayın yönetmeni, Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul da vardı... Benim resmimin de kullanıldığı saldırıda şöyle deniyordu:

"Doğan Özgüden: Toplam 300 yıl hapis cezasıyla tehdit edildiği için 1974 yılında Belçika'ya kaçan ve o zamandan beri orada yaşayan 87 yaşındaki gazeteci-yazar. Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Ermeni yanlısı duruşuyla ünlüdür ve Belçika'daki ana faaliyeti Türkiye'ye karşı harekete geçmek ve Ermenilerin çıkarlarını savunmaktır. 44 günlük savaş sırasında Azerbaycan'ı saldırganlıkla suçlamıştır. 19 Ekim 2020'de 'Ermeni soykırımının failleri' başlıklı makalesinde Türkiye ve Azerbaycan cumhurbaşkanlarını Ermenilere karşı soykırımı tekrarlamakla suçladı ve Azerbaycan topraklarının işgalcilerden kurtarılmasına karşı çıktı."

"İnci Tuğsavul: Gazeteci, yazar, insan hakları aktivisti. 1982 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Belçika'da yaşıyor. Türkiye Komünist Partisi üyesiydi. Ermeni diasporası ile yakın ilişkilerini sürdürüyor ve soykırım iddialarını savunuyor".

Ne derlerse desinler, ne yazarlarsa yazsınlar, 20 yıla yakın Türkiye'de, 53 yıldır da sürgünde insan hakları, özgürlükler ve halklarımızın eşitliği ve kardeşliği için ödün vermeksizin sürdürdüğümüz mücadelemizi, yaşımız ve sağlığımız elverdiği sürece de aynı kararlılıkta sürdürmeye devam edeceğiz...


Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve beş ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi