Sayıştay ve ihale sistemini tartışmadan kamuda tasarruf olmaz

Kamuda tasarruf yapısal reformlar gerektiriyor. Sayıştay’ı gerçek bir performans değerlendirmesi yapacak hale getirmeden, kamu ihale sistemini rekabete açmadan Türkiye kamu maliyesinin istikrara kavuşması mümkün değil.

Türkiye ekonomisi çok sıkıntılı bir sürecin içinden geçiyor.

Bu krizden çıkabilmek için hem para hem de maliye politikalarının doğru kullanılması gerekiyor.

Belirli bir süredir para politikalarındaki yönelimin doğru olduğuna ama eksikler barındırdığına yönelik belirli bir mutabakat var iktisatçılar arasında.

Merkez Bankası politika faizi, hatta mevduata uygulanan faizler hala ciddi ölçüde negatif, negatif faizle enflasyonla mücadele nasıl olacak izleyeceğiz, belki kısa vadede PPK politika faizini ve bankacılık sistemi de mevduat faizini pozitife çevirir ya da baz etkisi ile düşen enflasyonla birlikte faizlerin negatifliği biraz azalır.

Ancak, para politikalarının etkinliği için aynı zamanda maliye politikalarının da doğru bir yola girmesi gerekiyor.

2024 senesi için bütçede milli gelirin yüzde altısını aşan (%6.4) bir bütçe açığı öngörülüyor ki bu açık çok büyük, hatta muazzam bir açık, 2024 milli geliri 1.2 trilyon dolar (1200 milyar dolar) olacak ise bütçe açığı yüz milyar dolara yaklaşacak demektir, Türkiye ekonomisinin bugün kadar gördüğü, inşallah bir daha hiç görmez, en büyük bütçe açığı.

Bu bütçe açığı ile etkin bir istikrar politikası, enflasyonla mücadele olanaksız.

KAMUDA TASARRUF NE DEMEK?

Bütçe açığı ile mücadele dendiğinde ise insanların aklına öncelikle kamuda tasarruf geliyor, eksik ama kısmen doğru bir tespit, ancak kimse düzgün bir biçimde “kamuda tasarruf” ne demek tartışmıyor, böyle içerikleri tartışılmayan başka kavramlar da var, “sosyal belediyecilik”, “yapısal reform” gibi.

Meselenin gelir ayağına başka bir yazıda girmek gerekiyor ama bir küçük tüyo verebilirim, beyana dayalı gelir vergisi hasılat tahmini 2024’de milli gelirin binde ikisi kadar, evet yanlış okumadınız binde ikisi, %0.2, beyana dayalı kurumlar vergisi de milli gelirin binde 7’si (%0.7), böyle gelir vergisi olmaz, böyle kurumlar vergisi olmaz, böyle vergi sistemi de olmaz, olamaz ama nedense Mehmet Şimşek bu kepazeliği hiç dile getir(e)miyor; 22 sene sonra kamu gelirleri içinde beyana dayalı gelir vergisinin milli gelirin binde ikisi olması AKP’nin zaten iflası demektir.

Kamuda tasarruf denince herkesin aklına devletteki araba saltanatı geliyor*, Cumhurbaşkanlığı sarayındaki danışmanlar, yenilen ve içilenler, manda yoğurdu, Sarayın çok gereksiz uçak filosu falan geliyor, hem doğru hem yanlış bir tespit, bu tespitin psikolojik-popülist yanı önemli ve doğru, dikkatleri israfa çekiyor ama kanımca kamuda tasarruf denince başka noktalara odaklanmak lazım.

Kamuda tasarruf kavramı gibi yine iyi tanımlanmayan başka bir kavram da yukarıda belirttiğim gibi “yapısal reform” kavramı, ben de bu yazıda kamuda tasarruf için iki içeriği net yapısal reform öneriyorum.

Kamuda sürdürülebilir bir tasarruf ve kamu harcamalarında etkinlik arayışı için dikkatleri üç kurum ve yasa üzerine odaklamak lazım, birincisi Sayıştay ve Sayıştay kanunu (2010), ikincisi Kamu ihale kurumu ve Kamu ihale kanunu (2002), üçüncüsü ise Rekabet Kurulu ve Rekabetin korunması hakkındaki kanun (1994) (bu sonuncusu yapısal bir reform gerektirmiyor, gereken sadece bir bakış açısı değişimi).

Tartışılması gereken ilk kavram Sayıştay’ın zaten yapmakla mükellef olduğu performans denetiminin iyi tanımlanması, bu tanımın etkinliğinin arttırılması, korkmadan performans değerlendirme sonuçlarının Meclise aktarılması ve hatta Sayıştay’ın belirli bir ölçüde, iyi tanımlanmış, çerçevesi iyi çizilmiş “yerindelik denetimi” yapabilmesinin önünün açılması; bu iki denetim olmadığı sürece kamu harcamalarının etkinliği havada kalıyor, böylece oluşan israf, kamu harcamalarındaki verimsizlik Saray’ın uçak filosu, kamudaki araba saltanatını fena solluyor.

Lütfen kimse Sayıştay’ın belirli bir derecede, iyi çerçevelenmiş bir yerindelik denetimi yapmasının hukuk devletine aykırı olduğunu bana söylemesin, tartışmaları, literatürü bildiğimi zannediyorum.

Gelelim şu meşhur Kamu ihale Kanunu'na.

Şayet kamu ihale sistemini ulusal güvenlikle ama gerçek anlamda ulusal güvenlikle, mesela bir Genelkurmay binası inşaatı gibi, MİT binası inşası gibi doğrudan ilgili konular dışında gerçekten rekabete, AB ülkeleri rekabetine açamazsak vergi mükelleflerinin vergi gayretlerini har vurup harman savuruyoruz yani kamuda tasarruf kavramını ayaklar altına alıyoruz demektir, AKP ve Erdoğan kamu ihalelerini AB rekabetine hukuken açmaktan öcüden korkar gibi korkuyorlar, kısmen de haklılar çünkü o zaman Harun gibi geldikleri yerlerden Karun gibi gidemeyecekler demektir.

Rekabet Kurulu'nun görevi ise kamu ihale sisteminin AB standartlarında rekabet hukukuna uygun işlediğinin denetlenmesidir, nedense Rekabet Kurulu ihale sistemindeki rekabete aykırı eylemleri, danışıklı dövüşleri görmezden geliyor, çok önemli ihalelerin anlamsız bir biçimde, rekabete aykırı bir biçimde davet usulü ile açılmasına Rekabet Kurulu'ndan bir itiraz geldiğini bilen var mı, Kamu İhale Kurumu'nun görevi başka, Rekabet Kurulu'nun başka, rekabet kanununda yasanın ülke içinde üretilen her mal ve hizmet piyasasının yasa tarafından denetleneceği açık açık yazıyor oysa, kamu alımları da bir hizmet piyasası, bu piyasa da Rekabet Kurulunun ilgi alanında olması gerekiyor.

Ankara’da Adalet Bakanlığı, içinde adalet üretilmeyen dünyanın en büyük adalet sarayını 24 milyar TL’lik bir davet usulü ihale ile yaptırıyor; Rekabet Kurulu'nun bu ihaleyi neden açık ihale ile yapmadınız, rekabeti ihlal ettiniz diye sorma hakkı yok mu, bence bal gibi var ama nerede!

İşin özü şu: Kamuda tasarruf yapısal reformlar gerektiriyor, Sayıştay’ı gerektiğinde yasal değişiklik dahi yaparak gerçek bir performans değerlendirmesi yapacak hale getirmek, ölçülü bir yerindelik denetiminin önünü açmak, kamu ihale sistemini rekabete ve dahi belirli bir eşik değerin üzerinde AB rekabetine açmak, bu iki önlem acilen alınmadan Türkiye kamu maliyesinin istikrara (sürdürülebilir çok düşük bütçe açıkları) kavuşması mümkün değil.

Araba saltanatı, uçak filosu ile mücadele psikolojik-popülist öneriler, anlamsız değil, dikkatleri israfa çekiyor tabii ama kamuda tasarruf bakanların işlerine bisiklet ile gitmesi ile gerçekleşecek bir iş değil.

*2023 senesi sonu itibariyle genel bütçeli kuruluşlarda 49121, özel bütçeli kuruluşlarda 5036, yükseköğretim kurumlarında 4305, düzenleyici ve denetleyici kurumlarda da 100 taşıt bulunuyor, bunların marka ve yaş dağılımına ulaşamıyorum.

Not: Mehmet Şimşek’in kullandığı “locals” sözcüğü üzerine kanımca gereksiz fırtınalar koparılıyor; ancak, kanımca Şimşek “yerleşikler” anlamına bu kelimeyi kullanıyor, “yerleşikler” teriminin İngilizcesi ise “locals” değil, “residents” olsa gerek, her yerleşik “local” değildir çünkü ama yine de tartışma çok anlamlı değil.


Eser Karakaş: 1953 senesinde İstanbul’da doğdu. 1964’de Moda İlkokulunu, 1973 senesinde İstanbul Saint Joseph lisesini, 1978 senesinde Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Ekonomini bölümünü bitirdi. Doktorasını 1985 senesinde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamlayan Eser Karakaş 1990 senesinde Doçent, 1995’de de profesör oldu. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF Dekanlığı ve rektör yardımcılığı yaptı. 2014 senesinde İstanbul Üniversitesine geri döndü, 2016 senesinde 675 sayılı KHK ile kamu hizmetinden, üniversiteden uzaklaştırıldı. 2008 ve 2023 seneleri arasında da Strasbourg Üniversitesinde dersler verdi. 2010 senesinden günümüze de Yunanistan’da ELGS’de (Avrupa Hukuk ve Yönetişim Çalışmaları) dersler vermektedir. Uzmanlık alanı kamu maliyesi, kamu ekonomisi, AB ekonomisi dallarıdır. Bir kız babası, bir kız dedesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi