Yağmur ve dans

‘Kızım’ dedi yaşlı kadın, ‘anne’ dedi gerilla kadın. ‘Ah Laura’ dedi anne ‘Ama ben Laura değilim’ dedi ‘Laura’. Güldü ikisi de. Ne fark eder dedi anne. Bir daha sarıldı.

Bir gerilla kampı için oldukça rahattı. Hatta, çadır direklerine asılı, makineli tüfekleri, kenara sıkıştırılmış tabancaları, şarjörleri -hala dolu- saymazsanız, dağda bir gençlik kampı gibiydi. Ayaklarımızın dibinden bir nehir akıyordu mesela, yeşil çok yeşil, her gün yüzmek için oraya giriyorduk, en fazla iki-üç kulaç peş peşe atılıyordu ama yine yüzmek diyebilirdik buna. Yoksa hemen, biraz daha aşağıda, nehirde çamaşır yıkanan yere varılıyordu. Sabun kokusu geliyordu insanın burnuna, iri ve zor eriyenlerdendi sabunlar…

Ve dans ediliyordu geceleri, her gece, komün bol bol içki getirtiyordu, çok sert rom vardı bunların içinde mutlaka ve ısınmaya fırsat bırakılmayacak kadar çabuk biten kutu biralar. Buzların arasında bir yerlerden geliyordu. En yakın şehirden dağa gelmek kamyonla 6 saat kadar sürdüğü için ilginçti aslında ama insanın aklına pek bunu sormak gelmiyordu, 50 yıldan fazla süren bir savaşı bitirecek anlaşma yapılması için bir kongre vardı, hemen iki yüz metre ötemizde. İnsanın kafasında bir sürü soru olunca -bolca endişe- pek bu ayrıntılara sıra gelmiyordu. Bira içerken, soğuk dans ediliyordu zaten ve zor oluyordu konuşmak.

Romantik de sayılmazdı buzlar ve rom gerçekten çok sertti…

Sonra öğlenleri yağmur başlıyordu. Her gün yağıyordu. Yağmur ormanlarıydı çünkü Kolombiya’nın. Dışarı çıkmadan kitap okuyordum, yağmur saatlerinde. Yeşil ‘çadır’ duvarından, ışık yeşil sızıyordu içeri, bolca. Yağmur kokuyordu hava hemen ve neşeliydi daha çok herkes, barışın neşeli zamanlarıydı, olmamıştı çünkü henüz. İki yağmur arası kongrenin yapıldığı yere gidiyordum. 400 metre kadar uzaktaydı kongre çadırları. FARC’ın son kongresiydi. Delegeler uzun uzun tartışıyorlardı. Sonra çoğunlukta barış için kalkıyordu kolları. Anneler çadırların dışında çocuklarını bekliyorlardı. Okul çıkışı gibi geliyordu bazen bana, 15-20 yıldan sonra görenler vardı ama. Uzun uzun sarılıyorlardı. Tüfeklerini kenara koyuyordu gerillalar, sarılmak için. Uzun zamandı 15-20 yıl...

‘Kızım’ dedi yaşlı kadın, ‘anne’ dedi gerilla kadın. ‘Ah Laura’ dedi anne ‘Ama ben Laura değilim’ dedi ‘Laura’. Güldü ikisi de. Ne fark eder dedi anne. Bir daha sarıldı.

Sonra yağmur duruyordu. Herkes dans ediyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi