TTB Başkanı Fincancı: Ölümden korkmam ama boyun eğmekten korkarım

TTB Başkanı Fincancı: Ölümden korkmam ama boyun eğmekten korkarım
'Ben yerleri bile siliyor olsam saldıracakları belliydi.'

Doktorların en büyük sivil toplum örgütü olan Türk Tabipler Birliği'nin (TTB) Merkez Konsey Başkanlığı'na seçilen Etkin Demokratik TTB Grubu'nun adayı ve işkenceyi önlemeye yönelik çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, kendisine yönelik gelen eleştirilere yanıt verdi. Fincancı, "Ölümden korkmam ama boyun eğmekten korkarım. Hak ihlallerini görmezden gelmek gibi bir durumun içinde olmaktan korkarım. Benim asıl korkmam gereken şey budur." dedi.

Fincancı'nın Independent Türkçe'den Ali Kemal Erdem'e yaptığı açıklamaların bir kısmı şöyle:

"ÖLÜMDEN KORKMAM AMA BOYUN EĞMEKTEN KORKARIM"

Tabii ki korkarız. Ama korkuyu seçebiliriz. Ölümden korkmadı Sokrat, boyun eğmekten korktu. Ben de hep öyle düşündüm. Ölümden korkmam ama boyun eğmekten korkarım. Hak ihlallerini görmezden gelmek gibi bir durumun içinde olmaktan korkarım. Benim asıl korkmam gereken şey budur. Ben korkma özgürlüğü seçtim, korkumu seçtim. Çok doğrudan da böyle bir olayla karşılaşmadım. Zaman zaman uzaktan gelen şeyler örneğin; Mehmet Ağar'dan gönderildiği iddia edilen ‘Bak vurulur, istifa etsin' uyarıları oldu ama oradan mı geldi bilmem.

"BEN YERLERİ BİLE SİLSEM SALDIRACAKLARI BELLİYDİ"

Fincancı, başkan olmak gibi bir planı olmadığını genç meslektaşlarının ısrarıyla seçime geldiğini kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

Tamam dedim ben de geliyorum. Geldim kendimi örgütün başkanı buldum. Niye ben? Adım çıkmış sekize inmez yediye. Ben yerleri bile siliyor olsam saldıracakları belliydi. Arkadaşlarla bunları konuştuk. İnsan hakları sert bir mücadele. Doğrudan devlet uygulamalarını eleştiriyoruz. ‘Sizi zora sokmayım başkan olmayayım dedim. Onlar da bu kadar saldırı olunca o zaman sarı öküzü vermeyiz dediler. Sarı öküz ben oldum.

"YETMEZ AMA EVET' DEKLARASYONUNDA ADIM YOKTU"

Fincancı'nın seçilmesinden sonra eleştirenler arasında olan Tele 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ,  2010 refarandumunda "Yetmez ama evet" kampanyasına destek verdiğini iddia etti.

Fincancı, "Aslında bunları hiç konuşmak istemiyorum" diye söze başladı ve devam etti:

Bunun konu edilmesinden çok utanç duyuyorum. Bir de Tabip Odaları'nda meslektaşlarım beni savunmak zorunda kalıyor, onları da böyle bir şeye itmiş olduğum için de için hepsinden özür diliyorum. Bu çok üzücü. Tabi herkesin tuttuğu yerden ve karanlıkta fili tarif etmesine benziyor beni tarif etmesi. O yüzden sıkıntılı.

Birincisi şöyle bir durum oldu Sayın Yanardağ'ın yazısı üzerine. Hesabında Atatürkçü olduğunu söyleyen biri onu da tanımıyorum oturmuş uğraşmış. Bir deklarasyon yayınlanmıştı Yetmez Ama Evet deklarasyonu. Benim adımım orada olmadığını belirtmiş. Ben yazımda da yazdım ben insan hakları mücadelesi yürütüyorum. Siyasi görüş belirtecek açıklamalar yapmam, mümkün olduğu kadar kapsayıcı olmaya çalışırım. Ve sonra benim o tarihlerde Evrensel'deki yazılarımı indirip onları paylaşarak "Bunları söyleyen bir insandan bahsediyorsunuz keşke sorsaydınız" demiş.

"MHP'Lİ DOSTLARIM ARIYORLAR 'SENİN İÇİN ÇOK ENDİŞELENİYORUZ' DİYORLAR"

Fincancı, Yanardağ'ın eleştirisiyle ilgili sözlerini şöyle tamamladı:

O da oradan tutmuş. Evet deklarasyonu yapanların hepsi çok saygı duyduğum insanlardı. Ben düşmanlık üzerinden kurmuyorum ilişkilerimi dostluk üzerinden kuruyorum. Tamamen zıt düşüncede olan dostlarım var dayanışma içinde. MHP'li dostlarım arıyorlar beni kaygı içinde. Ne yapıyorsun senin için çok endişeleniyoruz diyorlar. Sonuçta siyasi düşünce ayrıdır dostluk ayrıdır.

"YÜZÜME YASTIK KAPATIP TECAVÜZ ETME HAYALİ KURNMUŞ KİŞİ O DOSYADAN ÇIKTI"

Fincancı, Ergenekon davasının müdahil olmasında soruşturmanın ilk günlerinde bulunduğu iddia edilen ve kendisine yönelik tehdit içeren bilginin etkili olduğunu belirterek, bunu şöyle anlattı:

Benim yüzüme yastık kapatıp tecavüz etme hayali kurmuş bir kişi o dosyadan çıktı. Bu bir ölüm tehdidi aynı zamanda. Benim müdahil olmam kaçınılmazdı. Ama sonrasında hemen hızlıca herkesi içine koyarak ve adil yargılama hakkını ihlal ederek süreci baltalamaya yönelik, aydınlatmaya değil karartmaya yönelik bir süreç yaşandı. Orada da hep biz dile getirdik bunun bir karartma olduğunu. Ve çok sevdiğim dostum Ahmet Şık dosyaya müdahil olunca benim avukatlarım onun da avukatıdır. Bu da zaten çelişkiyi göstermektedir bu tablodaki."

"NEYİ SÖYLEYECEĞİM TECRİT İŞKENCEDİR DİYORUZ YILLARDIR"

Fincancı, çok eleştiri konusu olan Öcalan'a yönelik tecrit iddialarına yönelik yapılan açıklamaya neden destek verdiğini de şu gerekçeyle açıkladı:

Öcalan'a özgürlük platformuna gelince. Çözüm sürecinin olduğu dönemdir. Tartışmalar yürümektedir. Bu arada Öcalan tecrittedir. Kimseyle görüşmemektir. Her seferinde koster bozuktur, her seferinde avukatlar, aile gidememektedir. Ben de özellikle tecrit üzerine etkileri üzerine çalışmıştım cezaevleri sürecinde.

1992'de başladı tabutluklarla başladı tecrite karşı tutum. Neyi söyleyeceğim tecrit işkencedir diyoruz yıllardır. 2010'lara geldiğimizde tecrit işkence değildir mi diyeceğiz? Bunun kimliğinden bağımsız olması gerekir. Değerlendirme yaparken kimliğine bakmamamız gerekir insanların. Ama Türkiye'de öyle bir algı yok. Onu da oradan tuttular. Her yerden tutulabilir.

Önemli olan ilkeli olmaktır. Ben bu konuda ilkeli olduğumu düşünüyorum her aşamasında. Hekimlik uygulamalarında belgelendirme sürecinde de insan hakları sürecinde.

"VATAN PARTİLİLER, ODA ADINA AÇIKLAMA YAPIYORMUŞ GİBİ GÖRÜNÜYORLAR"

Fincancı, kendisine tepki olarak bazı il tabip odalarının açıklama yaptığı iddialarının da gerçeği yansıtmadığını öne sürerek, şu karşı iddiada bulundu:

Şöyle bir bilgi kirliliği var. Artık adını anmak zorundayım Vatan Partililer. Bu arkadaşlar oda seçimlerine girerler. Hep çok az oy alıp kazanamazlar. Oda adına açıklama yapıyormuş gibi görünüyorlar ama aslında oda içerisinde çok küçük bir grup. Aslında açıklamayı yapan onlar ama sanki odanın açıklaması gibi göründü sosyal medyada. Öyle bir şey yok. Kaldı ki TTB bütün hekimlerin haklarını savunmak zorundayız. Ben yaklaşık 10 hesabı Twitter'a bildirdim. Ölüm tehditleri vardı. Twitter, o hesapları askıya aldı onların arasında meslektaşlarım da olabilir. Ama onların da hakkını korumak zorundayız. Biz aslında sağlık hakkını savunuyoruz.

BAHÇELİ'YE YANIT: TTB TARİHİ BOYUNCA İKTİDARLARIN HEDEFİ OLDU

TTB'nin tarihi boyunca sürekli iktidarların hedefi olduğunu söyleyen Fincancı, Bahçeli'nin TTB'ye yönelik geçtiğimiz haftalardaki eleştirileriyle ilgili de şöyle dedi:

Bir siyasetçi olarak onunla ilgili bir şey söylemem, uygun da değil. Ama iktidarın politikalarına göre şekilleniyor hedef gösterme. Dolayısıyla iktidarın ortağı olanlar da bu hedef göstermenin parçası olacaktır. TTB hakikati ortaya koymaya çalışıyor. Rakamların gerçeği yansıtmadığını dile getiriyorduk. Bir Kovid 19 izleme kurulumuz var. Onların değerli çalışmalarıyla sayfalarca raporlar yayınlanıyor. Bunlar iktidarı rahatsız ediyor, yaptıklarını gösteriyor teşhir ediyoruz. Özelleştirmenin bugün hekimliği ve sağlığı nereye getirdiğini gösteriyoruz. Salgınla birlikte özel hastanelerde çalışan meslektaşlarımız ödemelerini alamadılar aylarca. Yoksululluğa, işsizliğe mahkum edildiler. Bunu söylediğinizde yanlışı dile getirmiş oluyorsunuz. Yanlışının gösterilmesinden de bizim memlekette kimse memnun olmuyor.

"ELEŞTİREL YAKLAŞAN HERKES BİR DAMGAYLA DAMGALANIYOR"

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın'ın TTB'yle ilgili olarak "Bu Marksist yuvasının dağıtılmasının en azından tekelinin kırılmasının zamanı gelmişti" açıklaması hakkında Fincancı "TTB yönetimi Marksist mi?, " sorusunu yanıtladı:

Öyle bir tanımlama yapılması anlaşılır gibi değil çünkü bizim görevimizi tanımlamıyor bizim görevimiz bambaşka. Bu dönem daha da belirginleşti. Eleştirel yaklaşan herkes bir damgayla  damgalanıyor. Bu bir örgüt adı olabilir. Bu yaygın bir şekilde terörist diye olabilir. Bu topraklarda ben çok şükür diyorum komünist diye damgalandım yaşım gereği. Anarşist diye damgalandım. Anarşist diyemiyorlardı anarşik anarşik diyorlardı. Anarşik diye damgalandım. Şimdi de çok şükür bu dönemin teröristi olarak damgalandım.  Bu bir damgalama, bu bir ayrımcılık. Bu bir düşman hukukunun parçası. Böylece damgalayarak ayrımcılık uyguluyorsunuz, düşmanlaştırıyorsunuz . Toplumda yabancılaşmaya yol açıyorsunuz. Çok tehlikeli bir şey. Toplum olma özelliğimizi yitirmemize neden oluyor.

"2001'DEN BERİ SON 19 YILDA EN YÜKSEK İŞKENCE BAŞVURU SAYISINA ULAŞTI"

"Türkiye'de halen işkence iddiaları var mı?" sorusuna "Evet" diye cevap veren Fincancı, sözlerini şöyle tamamladı:

Örneğin geçen yıl 2001'den beri son 19 yılda en yüksek başvuru sayısına ulaştı. Sokakta da işkence görmeye başladık.  Dolayısıyla yaptığımız muayenelerde bunun tanıklığını söyleyebilirim. Eski yöntemlerin ağır elektrik işkencelerinin farklı boyutlarda uygulandığını biliyoruz. Örneğin Gezi sürecinde elektroşok tabancaları alındı. Onların kullanıldığı olgular var. Başvuran insanlar da yaptığımız muayenemizde bunların olgularına rastladık. Onlar yüzleri bağlı olduklarından ne olduğunu bilmiyorlar ama yakınmalar, cilt üzerinde bıraktığı izlerden onların olduğunu anladık.

Öne Çıkanlar