Salgın hastalıklar ve köle isyanları (2)

Salgın hastalıklar ve köle isyanları (2)
İsmini bilmek zahmetine bile katlanmayıp, karşılaştığı her serfe 'Jacque' diye hitap eden soylulara duyulan hınç daha da fazlalaşıyordu.

Seçkin GÖVERCİN


İngiltere'deki Lollardların ve Almanya'daki Husçuların ilk patlamaları Luther’in reformasyonuna zemin hazırladı.

Tüm bu hareketlerde Kilise'nin ilk geleneklerinden söz eden komünist bir eğilim vardı ve her seferinde vahşice bastırıldılar.

1381 ingiliz köylü ayaklanması esnasında muhalif rahipler hareketinin lideri John Ball, İncil kisvesi altında şu ünlü sloganla komünist fikirler ileri sürüyordu:

‘’Adem toprağı beller, Havva ip eğirirken soylu diye biri mi vardı?’’

Karl Marx / Hayatı ve Das Kapital üzerine bir inceleme

 

İnsanlık tarihini en çok etkileyen hatta bir anlamda tarihe yön veren salgın hastalıkların başında veba salgını gelmektedir. Bunun en büyük nedenlerinden biri adından da anlaşılacağı gibi insanlar arasında çabucak yayılarak ölümcül etkisiyle, savaşlarda dahi görülmeyecek kadar insanın ölümüne sebep olmasıdır. Bunun yanında yarattığı toplumsal travma ve ekonomik ve sosyal etkileri tarihsel değişimlere yol açmış ve insanlık tarihine diğer unsurlardan daha büyük etkisi olmuştur 

Veba salgının, insanlık tarihine ilk etkisine bakıldığında, kaydedilmiş en eski bilgiler Eski Ahit'in Eksodus (Hicret 7). bölümde yer alırken, salgının olduğu dönemde (1349) Halep’te yaşamış ve bu hastalıktan ölen Arap tarihçisi İbn el-Vardi bu ‘’Kara Veba’’nın on beş yıl kadar önce Moğolistan’dan çıktığını kaydetmekteydi.

Bir başka Arap yazar El-Makrizi ise, vebanın Tebriz'den altı aylık mesafedeki bir yeri vurduğunu anlatmış ve bununla beraber dönemin Çin kaynaklarında ise Büyük Moğol Hanı Tok-Temür’ün 28 yaşında öldüğünü, Han'ın selefi Yesün Temür'ün de bilinmeyen bir hastalıktan aniden öldüğünü kaydetmekteydi.

Kısaca Veba salgını, Çin’den başlayıp tüm asya kıtasını etkisi altına alarak Anadolu'ya ulaşmış Avrupa ve Rusya’ya kadar uzanmıştır. Salgının genel tarihi ise antik dönemlere kadar gitmekle beraber, 1918 ve 1920 yılları arasında ölümcül bir salgın olan İspanyol Gribi en fazla insanın öldüğü hastalık olarak bilinmekte ve her iki salgında yüz milyon insan hayatını kaybetmiştir. Ancak 14. Yüzyılda yaşanan Kara Veba o dönemin dünya nüfusuna bakıldığında Avrupa nüfusunun üçte birini yok ederek İspanyol gribinden daha etkili olmuştur.

Hastalık vücuda girdikten bir iki gün sonra belirtilerini göstermeye başlayarak, önce ateş, titreme, kusma, halsizlik, nefes darlığı daha sonra vücutta ama özellikle kasıkta şişmeler, morarmalar, vücudun farklı yerlerinde gerçekleşen ağrılar temel belirtilerdir. İlk başlarda hastalık büyük ölüm olarak anılmaya başlansa da daha sonraları Kara Ölüm olarak adlandırılmıştır. Bunun nedeni ise hastalık deri altında kanamalara yol açarak derinin siyaha renge dönüşmesiydi

Salgının nedeni, sıçan pirelerinden insanlara geçmesidir. Fareler arasında çok miktarda kurban verdikten sonra, ikinci bir "tercih" olarak insanlar arasında hastalık yaratan Yersinia Pestis bakterisidir. Hastalığın ilk olarak Himalaya bölgesinde ortaya çıktığı bilinir; Moğol İmparatorluğunun kuruluşuyla Asya'nın geniş bölgeleri ve Avrupa arasında ilişkiler artınca hastalık da yayılmaya başlar. Tatarlar 1347'de Cenevizlilerin Kaffa kolonisini kuşattığı zaman vebadan ölmüş bazı insanların cesetlerini mancınıkla içeri fırlatırlar. Kuşatmadan kurtulmayı başaranlar bu bakteriyi önce Konstantinopolis'e sonra da kıyı şehirleri başta olmak üzere Batının tamamına yayar.(1)

 

Avrupa’ya yayılan bu ölümcül salgın önce İtalya’daki liman şehirlerini ardından Avrupa’nın diğer ülkelerinin tamamına yayılarak büyük ölümlere yol açmıştı. Avrupa nüfusu bu Kara Veba'nın etkisiyle sosyal ve ekonomik olarak büyük bunalımlara girmiş, özellikle tarımda çalışan köylüler ve çiftçiler insan yokluğundan neredeyse üretim yapamaz hale gelmişti. Öte yandan yerel krallıların derebeylere ve senyörlere uyguladıkları vergi zammı yoksul halkın üzerine yıkılırken, karın tokluğuna derebeylerin çiftliklerinde çalışan yoksul köylüler ve serfler* için yaşam şartları daha da zorlaşmıştı.

Vebadan önce de Ortaçağ Avrupası'nda Roma Katolik Kilisesi'nin vergi adı altında adeta halkı sömürmesi ve buna tanrının kaderi gibi sunması kilisenin içinde bile rahatsızlıklara neden olurken İmparatorluk ve kilisenin bu işbirlikçi tutumu muhalif Hristiyan düşünce akımlarının ortaya çıkmasına da zemin hazırladı. 

En önemli kırılma ise veba salgını sırasında kilisenin çaresiz tutumuydu. Üstelik bunu Tanrı'nın bir cezası olarak görmesi yoksul halkın gözünde tamamen güvenini yitirirken öte yandan bu salgının sorumlusu olarak Yahudi halkı sorumlu tutulmuş ve yüzlerce Yahudi diri diri yakılarak katledilmişti.

Kara Veba'nın vermiş olduğu zarar ve vergi yükünden sadece yoksul köylüler şikayetçi değildi elbette. Demografik azalma, kıtlık dönemlerinin yaşanması, ölüm oranının yükselmesi, iklim şartlarının kötüleşmesi, 1348 yılındaki kara Veba başta olmak üzere, salgın hastalıkların yayılması, 1348- 1349 yıllarındaki depremler ve çok yüksek bir maliyeti olan savaşlar, hem kırsal kesimlerin hem de şehirlerdeki yaşamı etkileyerek gerilimler, ihtilaflar ve ayaklanmalara neden olur. Köylülerin yaşam şartları kötüleşirken, kentsel endüstriyel faaliyetlerde, demografik küçülmeye ve talepteki azalmaya bağlı olarak gerçek anlamda bir aşırı üretim krizi yaşanır. Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde kentsel ayaklanmalar yer alır. Özellikle Orta-Kuzey İtalya'da, tekstil endüstrisine dayalı olan üretim sektörü ağır bir darbe alır. Perugia ve Siena'da ayaklanmalar yaşanır ama XIV. yüzyıldaki kentsel isyanların en ünlüsü 1378'de Floransa'da yaşanan, tekstil şirketlerinin ücretli işçileri olan Ciompi isyanıdır.(2)

Floransa'da Grandi denilen ve soyları çok eskilere dayanan, toprak zengini ve güçlü ya da zenginliğini bankerlik veya ticaretten elde etmiş, nüfuz sahibi aileler ve bu ailelerinden oluşan lonca*lar teşkilatlanması altında bir parlementoları ve Parlemento’da söz sahibi oldukları bir yönetim şekli buluyordu.

Popolo denilen Floransa yerlisi sayılabilecek homojen olmayan ama lonca teşilatlanması olan bir başka tacirler sınıfı da vardı, bunlar genelde çıkarlarına göre zaman zaman Grandilerle hareket ederken, kendi içinde Popolo Grasso, yani Popolo'nun üst katmanlarına mensup, sonradan zenginleşen yağlı tabaka ve Popolo Minito denilen Floransa'da cumhuriyetin kurulduğu ilk dönemde esnaf atölyelerinde ya da ücret karşılığı çalışan ve Popolo'ya dahil edilmiş toplumsal grupları oluşturuyordu.

En alt tabakada ise, Popolo Minuto'nun da altında yer alan, çamaşırhanelerde giydikleri takunyalar nedeniyle bu ismi almış, yün manifaturacılığının niteliksiz işçilerine verilen ad olan  Ciompiler vardı. Ve Viompilerin hiçbir vatandaşlık hakkı yoktu. Yani Parlemento’da herhangi bir söz sahibi değillerdi.

Grandilerin kendi içlerindeki iktidar çekişmeleri diğer gruplarında ayrışmalarına ve zaman zaman iktidar kavgalarına neden oluyor özellikle bu çekişmeler sırasında Papalık yanlısı olan ve olmayan şeklinde ayrılıyordu.

Özellikle en güçlü bankerler ailesi olan Medici ailesinin etrafında şekillenen bu çekişmeler ve alınan savaş karaları ve salgın hastalıkların verdiği bu zaralar etrafında yönetimler şekillenirken hiç bir söz sahibi olmayan ciompiler bu durumdan en çok zarar gören sınıf oluyordu. En düşük ücretle çalışıp, en yüksek vergi vermeye zorlanmaları artık ciompiler için dayanılmaz hale geliyordu.

Hatta lonca kurmak için kendi içinde gizlice toplanmaları Parlemento’ya baş kaldırı sayılarak tutuklanıyordu. Bu durumdan rahatsız olan ve yönetim şeklinin değişmesini isteyen diğer zengin bir grup, Medici ailelerinin desteğiyle en sonunda isyanlar başlar.

1378 ‘de Michele di Lando önderliğinde büyük bir kalabalık ayaklanarak önce podestan’ın sarayına ardından hapishane olarak kullanılan bargelloya doğru yürüyüşe geçer.

Karl Marx’ın deyimiyle Floransalı yün Tarakçılarının bu isyanı, sanayi proleteryasının tarihteki ilk ayaklanmasıdır(3)

Michel de Lando önderliğinde parlementoyu basan isyancılar 3 yıl gibi kısa sürede yönetimi değiştirmelerine rağmen, daha sonra Ciompilerin önderleriyle bereber büyük bir kısmı sürgün edilir.

Kısa süreli bu isyanlar karşı devrime dönüşmesine karşın büyük bir yankı bulur.

Bu salgın hastalıkların verdiği büyük zaralar ve artan vergi yükü sadece floransa’ de etkili olamayacak, önce Fransa’ya ve ardından diğer ülkelere de sıçrayacaktı...

 

Fransa’daki köylü isyanları

Kuraklık, kıtlık ve salgın hastalıkla başlayan 1300’lerde bundan en çok Avrupa’nın serf nüfusuna sahip Fransa etkileniyor. Fransız kralı ve soyluların serf** ve avam tabakasının sorunlarına çözüm aramaktansa, kendi çıkarları için savaşırken öte yandan Fransız köylüsüne biçilen rol vergi vermek, çocuğunu askere yollamaktı. Bu yetmezmiş gibi 1347‘de italyan limanlarından Avrupa'ya yayılan büyük salgın Fransa’da can almaya başlamış üstüne üstlük İngilizler, Fransız otoritesini baltalamak için ‘’Chevauchaes’’ adı verilen akınlarla taşra ahalisini canından bezdirmişti. ‘‘Chevauchaes’’ bir grup asker savunmasız köylere ve kasabalara hücum edip, yükte hafif, pahada ağır ne varsa yağmalamasından eli silah tutabilecek erkekleri öldürüp kadınlara tecavüz ederken, soyluların ise yaptıkları tek şey şatolarına sığınarak sadece kendilerini korumaktı.

Bu tavırla lordun topladığı vergiye karşılık serfleri koruması altına aldığı feodal çağın toplumsal sözleşmesini de bir bakıma yırtıp atıyor serfler ve gördükleri zarardan İngilizleri, paralı askerleri değil, toplumsal ödevlerinden kaçınan soyluları mesul tutuyorlardı.

Öte yandan ismini bilmek zahmetine bile katlanmayıp, karşılaştığı her serfe 'Jacque' diye hitap eden soylulara duyulan hınç daha da fazlalaşıyordu. 

Jacque, köylülerin giydiği Gambeson isimli kumaş kıyafet/zırhtan türemiş bir isim. kimi zaman Jacque Bonhomme (iyi adam) dendiği de oluyordu. Nitekim kronikler çıkan isyanı Jacquerie olarak isimlendiriyor 

Özetle, bir yandan Fransa fiili işgal altındayken öte yandan ise Kral Jean İngilizlerin elinde esir düşmüştü. Yam bu zamanda kralın oğlu Prens Charles'ın koyduğu bir vergi bombanın fitilini ateşler.

Taille: geçmişi çok eskiye dayanan ve asil/serf tüm mükelleflere uygulanan bir vergi soylular, bu vergiyi serflere yansıtmak ve harabeye dönen mülklerini, şatolarını corvée (karşılıksız çalıştırma) yoluyla tamir ettirmek isterler, prens charles, parlamentoda (Etat Généreaux) bunu bir kanunla serfler için yasal haline getirince, şubat 1358'de Paris Etienne Marcel önderliğinde ayaklanır.

İsyanParis'le sınırlı kalmaz, İngiliz akınlarından zarar gören Picardie, Champagne, Artois,Beauvais gibi kuzey şehirlerine sirayet eder. 28 Mayıs 1358'de Saint-Leu-D'esserent isimli kentte Guillaume Caillet (Jacque Bonhomme) önderliğinde resmen patlak verir. Bu harekette daha çok soyluları suçlama eğilimi hakimdi. Aynı hareket bundan 23 yıl sonra patlak veren İngiliz Köylü İsyanı'nda da görülmekteydi. 1358 yazında, Saint-Leu-D'esserent ve Clermont-En-Beuavaisis dolayında yaşayan köylüler dört bir yandan gelen kötülük ve zulme karşı direnirken, onları himaye etmesi gereken senyörlerin kılını kıpırdatmaması üzerine, Fransa'nın soylularına karşı ayaklandılar ve silahlandılar. Sayısız köylü gruplar halinde toplandı ve liderleri olarak ehil bir köylüyü, Mello'lu Guillaume Carle'ı (Caillet) seçtiler

İsyanın patlak verdiği Amiens, Beauvais, Meaux gibi şehirlerde şehir ahalisi, burjuva ve hatta bazı şövalyeler de köylülerden yana saf tuttu küçük soylulardan müteşekkil bu grup, özellikle köylü güruha çatışmalarda liderlik etmesi bakımından önemliydi. Giderek kalabalıklaşan isyancılar, yağma ile kalmayıp resmi otoriteye karşı ciddi bir tehdit haline geldi. fransız tahtını sallamak için başlarda Paris İsyanı'nı destekleyen Navarra kralı II. Charles saf değiştirip, ordusuyla soylulara katılması bütün olayları tersine değiştirmişti.

Charles de Navarre,Fransa soyluları ve onlara katılan İngilizler isyancı köylüleri imha ede ede ilerlediler ve 10 Haziran günü Mello yakınlarında Guillaume Caillet ve kalabalık köylü ordusunu kıstırdılar. Charles de Navarre muharebeden önce şartları görüşmek üzere köylü önderi Caillet'yi ordugahına, müzakere etmeye çağırırken. Tuzağa düşürülen Caillet, başına ateşte kızdırılmış demirden bir tac takılıp, ağır işkencelerden geçirilerek öldürülmüştü.

Ertesi gün Charles de Navarre emrindeki şövalyelerle, kalabalık ama niteliksiz köylü ordusunu Mello Muharebesi'nde kılıçtan geçirir. Etienne Marcel'in kuşattığı Meaux kalesinde de hadise farklı gelişmedi yüzlerce köylüyü kılıçtan geçiren soylular, isyancılara kapılarını açan kent halkını da cezalandırarak kalabalık köylü gruplarını da kılıçtan geçiriyor ve İngiliz düşmanlarıyla beraber Kuzey Fransa'yı kapsayan bir insan avına girişiyordu.

1358 baharında patlayan isyan, Paris'te isyancıların kılıçtan geçirilmesiyle temmuz ayında tamamen bastırılır ve en son Etienne Marcel'in katledilmesiyle feodal toplumsal düzen tekrar sağlanmış olur. 100 yıl savaşları bitse bile zulüm ve soylu nefreti Fransızların kollektif bilinçaltından silinmez taki 1789’a kadar...

Veba salgınları, savaşlar ve bunun sonucu olarak kıtlık ve yaşam zorlukların üstüne artan vergilerin etkisiyle patlayan bu isyanlar elbette Fransa ile sınırlı kalmayacaktı.

İngiltere’ deki köylü ve serflerinde aynı kaderi yaşaması ve bunun sonucunda gelen köylü isyanları bir bakıma tarihe de yön verecekti

Özellikle ingilte’deki John Ball ve John Wyliffe gibi kilise rahiplerinin önderliğinde bu hareketler gelişecek ve kiremit ustası olan Wat Tyler önderliğinde vücut bulacaktı...

 

İngiltere’deki köylü isyanları 

Neredeyse çocuk yaşta tahta geçen II. Richard’ın ilk icraatı fransa ile arasındaki savaşı finanse etmek üzere kelle vergisi (poll tax) koymak oldu. Kelle vergisi adında da anlaşılacağı üzere mülkten ve gelirden bağımsız kelle başına alınan sabit bir vergi olan bu vergilendirme usulü kamu harcamalarının nerdeyse tümünü beylerin arazilerinde çalışan serflere yüklüyordu. 

Diğer yandan 1347’deki büyük salgından dolayı azalan nüfusun normalde emek ücretlerini yukarı çekmesi gerekirken, toprak sahipleri buna yanaşmıyordu.

Bu adaletsizlik karşısında John Ball ve John Wycliffe gibi din adamlarının tepkisini çekerken, özellikle John Ball’ın kilise’deki ayinlerinde, yoksul insanlara verdiği vaazlarda Köleliğin Tanrı’nın iradesine karşı gelen insanların zulümlerinin yol açtığı, kötülük ve adaletsizliğin bir ürünü olduğunu söylüyor ve alınan bu kelle vergisine karşı gelinmesi gerektiğini vurguluyordu. Köylüler Savaşı’nda öne çıkan bu isim söylemlerinden dolayı hapse atılıyordu. Ama halka verdiği bu vaazlar karşılığını bulacak ve kentli bir kiremit ustası olan Wat Tyler’ nin şahsında filizlenecek, genç Kral Richard’ın ve divanını kökten sarsacaktı.

Kelle vergisi ilk 1380 yılına kadar ilk üç yılında bir sorun yaşanmamış hatta insanlar vergi ödememek için isimlerini kayıtlardan sildirip, kayıt dışına kaçtıkları gibi hükümette işin üstüne çok gitmediği de oluyordu. Ancak 1381 de Fransa ile yeni bir savaş kararı alınınca işin rengi değişti, tahsildarlar artık daha sıkı davranmaya başladılar. Verginin yaşı 16’dan 15’e düşürüldü ve vergi memurları yanlarında askerlerle tahsilat yapar olmuşlardı.

Mayıs 1381’de kent’te gerçekleşen bir tahsilat işlemi bardağı taşıran son damla oldu. Kiremit ve dam ustası Wat Tyler 12 prens vergisi tahsili için ailesiyle birlikte şehir meydanına toplanan kalabalık arasındaydı.

Tahsildar Tyler’in kızının yaşının 15 yaşından büyük olduğunu öne sürerek kızı içinde vergi ödemesi gerektiğini öne sürünce, kilise vaftis kayıtları usulüne göre yapması gereken tahsildarlar bekaret muayesini yapmak isteyince olaylar başlamış oldu.

Zaten uzun zamandan beri savaşa ve vergilere hınçlanan, öfke biriktiren kent halkı 30 mayıs günü resmen ayaklandı.

Essex kentindeki isyancılarla birleşen kent ahalisi, kent hapishanesinin kapılarına dayandı. İsyancılar Caterbury Başpiskoposu ve kralın akıl hocası Simon of Dudbury’nin hapse attırdığı John Ball’u zindandan çıkardılar.

John Ball hapisten çıkar çıkmaz ilk vaazını Karl Marx’ın deyimiyle İncil adı altında ilk komünist söylemlerini şu sözlerle gerçekleştiriyordu..

''Benim iyi insanlarım, İngiltere’de hiçbir şey iyi gitmiyor, her şey ortak kılınana, ortalıkta bir tane köle ve bir tane beyefendi kalmayana dek de gitmeyecek. Hepimiz bunun için birleşmeliyiz. Lordlar bizden daha büyük birer efendi olamazlar. Böyle köle olmayı ve köle gibi yaşamayı hak edecek ne yaptık biz? Hepimiz aynı annenin ve aynı babanın, Âdem ile Havva’nın çocuklarıyız. Onlar bizden daha büyük birer efendi olduklarına dair tek bir sebep öne sürebilirler mi, ter döken, emek veren bizler, parayı harcayan onlar değil mi? Onlar kadifeden kıyafetler, kürklü deriler giyerken, bizim üzerimizde kaba kumaştan elbiseler var. Onlarda şarap, baharat ve iyi ekmek varken, biz saman yiyor, su içiyoruz. Onların köşkleri, evleri hoş, bizse acı ve eziyetteyiz, tarlaların ortasında yağmura ve rüzgâra göğüs geriyoruz. Mülklerinin devamlılığını sağlamak için gerekli araçları bizim emeğimiz sayesinde elde ediyorlar. Sonra bize "kölemizsiniz" diyorlar. Anında hizmet vermez isek dayak yiyoruz. Şikâyet edecek tek bir merci bile yok…''

Bu sözlerden sonra, yeni tahta geçen Richard’ın yanına gidip dertlerini anlatmalarını gerektiğini eğer Kral buna çare olmazsa başka yollardan çare aramalarını vurgulayan Rahip John Ball’ın bu söylevleri köylüler dışında birçok kesimden de cevap buldu. Burjuva hatta küçük soylulardan isyana katılanlar oldu. İsyancılar Kral Richard’la ve İngiltere’nin hakiki halkıyla sloganı altında birleşerek Londra kulesini basarak Catenbury Başpiskoposu Sudbury gibi İngiltere’nin bir numaralı din adamını öldürmelerine rağmen kralın şahsına yönelik tek bir girişimde bulunmadılar. İsyancıların Londra kapılarına dayanmasıyla Richard divanının topladı,  o esnada elde kralı koruyacak bir birliğin olmayışı ve Richard danışmanlarının itirazına rağmen isyancıların elebaşı Wat Tyler ve (fırıncı) Thomas Baker görüşmek üzere Greenwich’e gider. Ama görüşme sonuçsuz kalınca, bunun üzerine isyancılar Londra köprüsünden geçerek şehre girerler, Flaman bankerlere saldırdıktan sonra Londra kulesindeki Kraliyet Dairesi'ne doğru yürüyüşe geçerler. İçinden çıkılmaz bu durumun farkına varan Kral, isyancıların isteklerini kabul etmek zorunda kalır. Ertesi gün şehrin dışındaki Smithfield da isyancılarla buluşmayı ve mühürlü bir fermanla isyancılarının taleplerini karşılamayı kabul eder.

Kral'ın maiyetindekiler Wat Tyler’e Richard’ın istenilen tavizleri verdiği halde neden dağılmadığını bahane ederek, Tyler’e kentin en adi hırsızı ve eşkıyası olduğunu söyleyince tyler bıçağıyla üzerine atıldıktan bir süre sonra Londra Belediye Başkanı Walworth, Tyler'i yakalayıp korumalarıyla şişleyerek öldürür. Bunun üzerine uzaktaki kalabalığa Richard, Tyler'ın öldüğünü haber verip dağılmalarını gerektiğini ve istediklerinin karşılanacağını söyleyince, isyancılar kralın verdiği güvenceye inanarak dağılır.

Ama daha sonra ülkenin dört bir yanına dağılarak takip başlatılır. Başta Rahip John Ball olmak üzere elebaşları işkenceden geçirip vatana ihanetten mahkum edilir.

İngiliz geleneğine göre hükümdara ihanetin cezası belliydi. 

Önce John ball bütün köylü halkın önünde törenle, önce asılıp dört ata çektirilir, ardından Hadım edilip, karnı deşilerek bağırsakları yakılırken, aynı anda başı kesilip dörde bölünüyor, en son cesedin parçaları her biri farklı yerlere astırılarak teşhir ediliyordu.

İngiliz Feodalizmi ve Monarşisi toplumsal dinamitleri kökünden sarsacak olan bu ayaklanmadan kıl payı olsa da kurtulmuştu.

Richard sonradan fermanı teyit etmek için huzuruna çıkan Essex’li bir heyetin dünyalarını başına yıkacak şu sözleri söylecekti: ''Eskiden de köylüydünüz, şimdi de köylüsünüz. Artık serfliğiniz eskisinden daha acımasızca uygulanacak. Biz yaşadığımız müddetçe... Sizi ezmek için bütün zihnimizle ve gücümüzle gayret edeceğiz. Öyle ki kulluğunuz sonsuza kadar herkese ibret olacak..''

Richard serflere vermiş olduğu tüm hakları bir bir ilga ederken, soylular topraklarındaki köylüleri tekrar eski koşullarında yaşamaya mahkum kıldı.

Ancak 1381 ingiliz köylü isyandan sonra yine de serflerin kazanımları oldu. Serfeler eskisine göre daha fazla ücret ve hak elde etti. Hemen gerçekleşmese de parlemento kararı olmadan Kral'ın keyfi vergilendirmesi daha az görülür olmuştu.     

Bu olaylardan sonra İngiltere ve Fransa arasında yüzyıl savaşları patlak verirken savaşların verdiği zararlar sosyal ve siyasal ekonomiyi daha sonra fransa da burjuva devriminin habercisi olacaktı.

Bu toplumsal hareketlerin ardında her ne kadar veba salgınları olsa da bu salgınlar sadece diğer etkenlerden biriydi. Ardından yatan sınıfsal çatışmalar ve artan vergi yükü bu isyanların en önemli sebebidir. Zira salgın hastalıkların olmadığı dönemlerde Bizans'ta, Zelotlar,  Estonyada Zziz George Gece Ayaklanması, Flanders köylü isyanı, İspanyol özerk topluluğu olan Galicia da Irmandino isyanı, Romanya Ttransilvanya)da Budai Nagy Antal İsyanı ve George Dozsa köylü isyanları yaşandı. Bu isyanların en önemli sebebi artan vergi ve yoksul kesimin kötüleşen yaşam şartları olmuştu.

Zira bu salgın hastalıkları kimi zaman başka toplumları yok etmek için tarihte biyolojik silah olarak ta kullanılmıştı.

Moğolların, Cenevizlilere karşı vebalı insanları kullandığı gibi bir başka türü Amerika kıtasını keşfinde yaşanacaktı. Afrika Kıtası'ndan şeker pancarı üretimi için getirilen Afrikalı köleler kendileriyle birlikte bir salgını da yanlarında getirecek ve Kızılderili’lerin bu salgından dolayı topluca ölümlerine ve bir ırkın resmen yok olmasıyla birlikte yeni sömürgelerinin önünü açacaktı.

Ticaret yollarının değişmesiyle birlikte buna bağlı olarak imparatorlukların çöküşüne ve başka ulusların doğuşuna zemin hazırlayacaktı…

 

Kaynakçalar

(1)- Umberto Eco / Ortaçağ(3) s.80

(2)- Umberto Eco / Ortaçağ(3)s.209

(3)- Karl Marx / Biyografi, Sovyetler birliği bilimler akademisi kollektifi

Kara veba / sean martin

Server tanilli / Yüzyılın gerçeği ve mirası II Ortaçağ-Feodal dünya

Neil Faulkner / Marksist dünya tarihi- Neandertallerden Neoliberallere

Karl Marx /Hayatı ve Das Kkapital üzerine bir inceleme

Jean le bel kroniği / Jaen froissart kroniği / Jean de Wavrin kroniği / çeviriler: Ahmet d. Altunbaş 

Duygu Şahin / XV. YÜZYIL FLORANSA'SINDA SANAT VE FİNANS İLİŞKİSİ: MEDICI AİLESİ Yüksek Lisans Tezi

Kara veba hastalığı hakkında bilgiler belgeseli

 

Açıklamalar

*Lonca, aynı bölgede yaşayan esnaf ve zanaatkarlar’ın örgütlenerek kurduğu meslek organizasyonuna verilen isimdir. Lonca, Osmanlı Devleti’nde de kent esnafının ve küçük çaplı üretim yapan zanaatkarlar’ın örgütlenme biçimiydi. Temelini Ahilik'ten alan Osmanlı lonca düzeni 15.y.y. sonlarında ortaya çıkmış, 18. Y.y. ortalarına doğru "gedik" biçimini alarak 20.y.y. başlarına kadar varlığını sürdürmüştür.

**Serf:  Ortaçağ Avrupası'nda, miras yoluyla kendisine tahsis edilen arazide toprak ağası adına çalışan köylü. Toprağın ve ürünün mülkiyeti toprak ağasına ait olmakla birlikte, serfler yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ürünü kendilerine ayırabiliyorlardı. Kölelik sistemine oldukça benzeyen bu sistemde serfler -kölelerden farklı olarak- satılamıyorlardı.Serfler genellikle kendilerine tahsis edilmiş toprakta çalışmakla birlikte, bazen toprak ağası tarafından başkasına tahsis edilmemiş topraklarda da (demesne) çalıştırılabiliyorlardı. Ayrıca kendilerine ayırdıkları tahılı öğütmek için sadece kendi toprak ağalarına ait değirmenleri kullanabiliyorlardı.

Serfler ile özgür köylüler arasındaki farklardan en önemlisi göçme özgürlüğüydü; serfler efendilerinin izni olmadan topraklarını veya köylerini sürekli olarak terkedemiyorlardı.Bunun dışında evlenmek, iş değiştirmek veya mallarını devretmek için efendilerinden izin almaları gerekiyordu. Toprağa bağlılardı ve toprak el değiştirdiğinde serfler de yeni efendinin hizmetine giriyorlardı. Çoğunlukla kötü muamele görüyorlardı ve kanun önünde efendilerine nazaran çok kısıtlı haklara sahiplerdi. Serflikten çıkmanın tek yolu özgür bırakılmak veya firar etmekti.(kaynak: vikipedi)

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar