Prof. Dr. Feride Acar: İçinde şiddet olan aile, istediğimiz aile olabilir mi?

Prof. Dr. Feride Acar: İçinde şiddet olan aile, istediğimiz aile olabilir mi?
İstanbul Sözleşmesi’nin mimarlarından Prof. Dr. Feride Acar, ‘Kadınların şiddetten korunma hakkını güvence altına alan bu sözleşmenin aile karşıtlığından bahsetmek kanımca abestir’ dedi.

İstanbul Sözleşmesi’nden (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) cumhurbaşkanı kararnamesiyle feshedildi. Kararın iptali istemiyle çok sayıda dava açıldı. Danıştay 10. Dairesi, Cumhurbaşkanı kararının iptal istemini ise reddetti.

GREVIO kısaltmasıyla bilinen ve bağımsız uzmanlardan oluşan yapı olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu’nun ilk başkanı ve İstanbul Sözleşmesi’nin mimarlarından Prof. Dr. Feride Acar yaşanan süreci değerlendirdi. Prof. Dr. Acar, "İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan bazı gruplar, bu sözleşmenin aileye zarar verdiği gibi tamamen temelsiz bir iddia öne sürüyorlar. İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her türlü şiddetle mücadele için yapılmıştır. Buna kadınların en çok karşılaştığı şiddet türü olan "aile içi şiddet" de dahildir" dedi.

Cumhuriyet'te yer alan habere göre İstanbul Sözleşmesi’nin önemini anlatan Prof. Dr. Feride Acar, "İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik şiddetle mücadele ve bu tür şiddetin ortadan kaldırılması için devletlerin nasıl önlemler alması gerektiği konusunda dünyadaki en ileri ve güncel standartları belirleyen uluslararası bir sözleşmedir. Bu sözleşmeyi onaylayan devlet, kadınlara yönelik şiddetin ciddi ve yaygın bir sorun olduğunu kabul etmekte ve onunla etkili mücadele etmeye söz vermektedir. Sözleşme bu mücadelenin başarısı için devletin çok yönlü önlemler almasını, bütçeden yeterli kaynak ayırmasını, sivil toplumla işbirliği yapmasını ister. İstanbul Sözleşmesi şiddeti yok etmenin yolunun her alanda, yani eğitimde, siyasette, çalışma yaşamında, aile ilişkilerinde, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasından geçtiğini söyler" değerlendirmesi yaptı.

‘BU KONUNUN BİR İNSAN HAKLARI SORUNU’

Prof. Dr. Acar, "Bu sözleşmeden, önce onu onayladığı halde sonra çıkan devletin topluma çok tehlikeli bir mesaj verdiğini düşünüyorum. Bu konunun çok da önemli olmadığı, kadınlara yönelik şiddetle mücadele edilmesinin artık çok da gerekli olmadığı gibi bir mesaj. Memleketimizde her gün kadına şiddet vakaları ve kadın cinayetleri artıyor olsa da kadınlara yönelik şiddetin ciddi bir mesele olmadığını düşünenler maalesef zaten var. Bu konunun bir insan hakları sorunu olduğunu ve uluslararası bir sözleşme ile ele alınmasını hazmedemeyenler de var. Sözleşmeden çıkmakla verilen mesaj da bu bakış açısına destek verdi. Şiddet vakalarına müdahale etmekle sorumlu kolluk güçlerinin veya bu tür davalarda hüküm veren yargı çevrelerinin konuyu ele alışlarında gevşeme olması beklenecek bir durumdur. Kadınlara şiddet uygulayan erkekler ise "Sözleşme kalktı nasıl olsa, bundan böyle daha rahat hareket edilebilir" gibi düşüneceklerdir. İleriye yönelik bir başka çok ciddi tehlike de bazı çevrelerce İstanbul Sözleşmesi’ne dayalı olarak çıkarılmış olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un da dayanağını kaybettiği iddiasıdır" diye konuştu.

Kadınların dünyada ses getiren, kadın hakları alanında örnek olacak bir mücadele verdiğini belirten Prof. Dr. Acar, "Konu hakkında önceleri bilgi sahibi olmayan çok sayıda insan, sadece bu sözleşmenin ne olduğunu öğrenmekle kalmadı destekçisi haline geldi. O kadar ki İstanbul Sözleşmesi konusu ülkede genel siyasetin de gündemine oturdu" dedi.

‘İLK VE TEK ÇIKAN DEVLET’ OLMASI YURTDIŞINDA DA ÇOK ŞAŞIRTICI VE ÇOK HAYAL KIRIKLIĞI YARATTI’

Türkiye Sözleşme ile adeta özdeşleşmiş bir ülke olduğunu söylen Prof. Dr. Acar, "O dönemde devlet kadınlara yönelik şiddetle mücadele için ciddi adımlar atılması gereğini savunuyor, uluslararası ortamda da bu imajı pekiştirmeye uğraşıyordu. Onun için Türkiye’nin "ilk imzalayan devlet" olduğu bu sözleşmeden, şimdi, ‘ilk ve tek çıkan devlet’ olması yurtdışında da çok şaşırtıcı ve çok hayal kırıklığı yaratan bir davranış oldu. Başka devletlerin sözleşmeyi kabul etmeleri süreci devam ediyor. Türkiye bu sözleşmeden çıktıktan sonra, savaş şartları içindeki Ukrayna sözleşmeyi kabul etti. Onaylama öncesinde uzun bir iç değerlendirme süreci yaşayan İngiltere sonunda İstanbul Sözleşmesi’ne taraf oldu" ifadelerini kullandı.

İktidarı oluşturan kesimlerin bütünüyle, İstanbul Sözleşmesi’nden rahatsız olduğunu ve çıkılmasını istediklerini zannetmediğini söyleyen Prof. Dr. Acar şunları ifade etti:

"Sayıca fazla olmayan ancak zaman içerisinde iktidar partisinin içerisinde orantısız etkili olabilen bazı gruplar olduğu malum. Bu da maalesef iç siyasetin giderek kızıştığı ve daha kutuplaşan yönde geliştiği bir dönemde bu kesimleri tatmin etmek amacıyla yapılmış bir hareketti diye düşünüyorum.

İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan bazı gruplar, bu sözleşmenin aileye zarar verdiği gibi tamamen temelsiz bir iddia öne sürüyorlar. İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her türlü şiddetle mücadele için yapılmıştır. Buna kadınların en çok karşılaştığı şiddet türü olan "aile içi şiddet" de dahildir. Kadınların şiddetten korunma hakkını güvence altına alan bu sözleşmenin aile karşıtlığından bahsetmek kanımca abestir. İçinde şiddet olan aile, istediğimiz aile olabilir mi?

 

Öne Çıkanlar