Pervin Buldan’ın uyarısı

Iğdır’da mikro örneğini gördüğümüz 'birlik' bugün duvar gibi duruyor, demokrasinin, adaletin, özgürlüğün önünde.

Kürt coğrafyasındaki il ve ilçe belediyelerine birer ikişer el konuyor, seçilmiş yöneticilerine, üyelerine, gönüllülere il il operasyon yapılıyor. Parti binaları bir tür cezaevi hücresine dönüştürülüyor. Kapının önüne bir ordu yığılıyor, cop kalkan yetmiyor, içerde sıkıştırdıkları insanlara bir de gaz atıyorlar.

Bu şiddet, parti binası önünde basın açıklaması yapacakları için…

HDP için yarı açık cezaevine dönüştürülmüş bir ülke manzarası, diğer muhalefet partileri için, bırakın Türkiye’nin demokratikleşme hayalini kendi gelecekleri için bile uyarıcı etki yaratmadı.

Polis bir milletvekiline "gerekirse sıkarım" dedi.

Sanki "günaydın" denmiş gibi, sanki "güle güle" denmiş gibi, dünyanın en sıradan olayı gibi, en küçük bir yankı yaratmadan kaybolup gitti bu korkunç tehdit.

Meclis koltuklarını dolduran milletvekillerinin kılı kıpırdamadı. Seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesi, milletvekillerin tehdit edilmesi, Meclis üyelerinde ne kişisel ne kurumsal bir haysiyet zedelenmesi yaratmadı.

"Yüce Meclisin manevi şahsiyeti" falan hikaye oldu gitti.

HDP’nin üç günlük Meclisi boykot eylemini ise lütfedip tartışmaya bile gerek duymadılar.

Durum bu olunca HDP EŞ Genel Başkanı Pervin Buldan Diyarbakır’daki oturma eyleminden şu sözlerle seslendi CHP’ye:

"Biz Türkiye’nin demokratikleşmesi için, büyük bir demokratik ittifakı kurmuştuk. Ve bunu 31 Mart yerel seçimlerinden sonra, iptal edilen İstanbul seçimleri başta olmak üzere birçok yerde demokrasi ittifakıyla aday göstermedik. Çünkü biz Türkiye’nin demokratikleşmesine yatırım yapmak istedik. Fakat bugün Türkiye’nin batısında, böylesi durumlar yaşanırken bölgede yaşananlara ses çıkarmayanlar, bizden cevabı gerektiği zamanda mutlaka alacaklardır. Bu gerçekliği ortaya koymak gerekiyor."

AKP’ye kaybettirmenin CHP’ye kazandırmanın bütün faturasını HDP öderken, CHP etkili ve kurumsal bir tepki vermek, demokrasi ittifakını sürdürmek bir yana, dalga geçer gibi yerel seçimlerdeki ‘başarı’sıyla övünüyor.

Oysa Pervin Buldan’ın uyarısına kulak verseler iyi olur.

Rakamlar, CHP’nin başarısını değil başarısızlığını gösteriyor çünkü.

Kürt seçmenin etkili olmadığı Batı’daki pek çok ilde CHP kaybetti. Kırklareli ve Tekirdağ’ın bir çok ilçesi, Edirne’de hem il hem ilçelerde CHP kaybetti.

İstanbul’da HDP seçmenin az olduğu yerlerde, Silivri ve Çatalca’yı kaybetti , buna karşın HDP seçmenin yoğunlukta bulunduğu Küçük Çekmece ve Esenyurt’ta kazandı.

Ki Pervin Buldan Esenyurt’a iki kez giderek Millet İttifakı adaylarına oy istedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Esenyurt Belediye Başkanı Kemal Deniz Bozkurt'un adını telaffuz ederek kendi seçmenlerinden oy vermelerini isteyen Buldan 22 Mart’ta şunları söylüyordu:

"Sevgili Esenyurtlular, bu coşkunun, moralin kararlılığın önünde saygıyla eğiliyorum. Bugün İstanbul’dayız. Ankara’da da diğer büyükşehirlerde de kazanmak ve AKP’ye kaybettirmek için geldik. Öyle bir hamle yaptık ki AKP artık gece de uyuyamıyor. Rüyalarına girip kabusları olduk. Onların kaybettirecek tek güç HDP. Yani sizlersiniz. Onun için büyükşehirler de aday çıkarmadık. Siz biliyorsunuz ne yapacağınızı. Oy isteyeceğimiz yer belli. Demokrasi güçleri."

Buldan 15 Haziran’da ikinci kez hitap ettiği seçmenlere Esenyurt’ta "Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Adana’da, Antalya’da aday çıkarmadık AKP’ye kaybettirdik" dedikten sonra aslında hiç unutmamamız gereken şu sözleri ekliyordu:

"Onlar da sadece bir yerde aday göstermediler. Iğdır’da aday çıkarmadılar ve bütün partiler birleşti ve ‘Iğdır HDP’nin kalesidir, HDP’ye Iğdır’da kaybettirelim’ dediler. Ve aramızdaki fark ne biliyor musunuz? Onların aday göstermediği yerlerde biz kazandık; bizim aday göstermediğimiz yerlerde onlar kaybetti. İşte aramızdaki fark budur. HDP’nin farkı budur."

Iğdır’da mikro örneğini gördüğümüz ama "her şey çok güzel olacak" hayaliyle es geçmeyi seçtiğimiz "birlik" bugün duvar gibi duruyor, demokrasinin, adaletin, özgürlüğün önünde. Hem de bütün güçsüzlüklerine rağmen.

Bakın yerel seçimlerde Balıkesir ve Denizli’de de, HDP seçmeni oy vermediği için yine kaybetti Millet İttifakı. Her iki ilde de Millet İttifakı’nın adayları İYİ Parti’liydi. Yani sağ seçmen umulduğu gibi Millet İttifakı’na koşmadığı gibi HDP’nin desteğinin olmadığı hiçbir yerde de kazanamadılar.

HDP EŞ Genel Başkanı Pervin Buldan’ın CHP’ye yaptığı uyarının sahada da sandıkta da somut karşılığı var.

CHP’nin ‘başarısı’na bir de rakamlarla bakalım.

16 Nisan 2017 referandumu da tıpkı yerel seçimlerdeki gibi insanların iktidardan kurtulmak için büyük bir motivasyonla sandık başına gittiği iki kutuplu bir seçimdi.

CHP’nin motor gücü oluşturduğu kampanyalar etkili olmuş ve İstanbul’da 4 milyon 728 bin "hayır"a karşılık, sandıktan 4 milyon 479 bin "evet" çıkmıştı.

23 Haziran da bizzat iktidar eliyle referanduma dönüştürüldü. 23 Haziran’daki toplam seçmen sayısı 10 milyon 570 bin, kullanılan oy 8 milyon 925 bindi. Seçmen sayısının yaklaşık 41 bin artmasına karşın, Millet İttifakı’nın oyu sadece 14 bin arttı.

23 Haziranda 8 milyon 925 bin kullanılmışken, 31 Mart’ta 9 milyon 340 bin oy kullanıldı. Kullanılan oylardan çıkan 31 Mart sonucuna göreyse CHP 4 milyon 159 bin 650 oy aldı. Bu rakam 23 Haziran sonuçlarıyla karşılaştırıldığında "Hayır" blokunun, dolayısıyla CHP’nin 500 binden fazla oy kaybettiğini gösteriyor.

Bu oyların 400 bin kadarının sandığa hiç gitmediği, 200 bininin de AKP-MHP blokundan CHP’ye kaydığı görülüyor.

Ankara’da da durum pek farklı değil. 2017 referandumundan 31 Mart’a, Mansur Yavaş’ın oyu 80 bin azalmış.

2017'deki referandumuyla ister 31 Mart ister 23 Haziran sonuçlarını karşılaştırın sunulduğu gibi bir başarı öyküsü çıkmıyor ortaya. Ama şöyle bir durum ortaya çıkıyor ki, yıllardır sağa kayan CHP, sağdan oy alamazken ancak soldan ve Kürtlerden oy alırsa başarı şansı yakalayabiliyor.

Bu gerçeğe rağmen CHP yönetimleri on yıllardır sağcılaşma politikasıyla, totaliter sağın hegemonyasını güçlendirip meşrulaştırmaya, cihatçı çetelerin örgütlenmesine uygun toplumsal zeminin yaratılmasına katkı sağlamaya devam ediyor.

Üstelik CHP yönetimi bu politikayı sürdürmekte o kadar kararlı ki, "PYD benim gözümde terör örgütü değildir" dediği için PM üyesi Erdal Aksünger’i disiplin kuruluna havale ediverdi.

Benzer şekilde, tezkereye evet denmesine karşı çıktıkları için Hakkari İl yönetimini görevden alındı, yerine genel merkezden bir başka isim atandı. Kayyım atadılar yani. Kayyım rejimine kayyımlı muhalefet yakışır tabii.

Yalnız Hakkari değil, Mardin, Tunceli, Sivas, Kırklareli, Eskişehir, Şişli, Avcılar’da da kayyımlar görev yapıyor.

Delege oylarını garanti etmek ve muhalefetsiz bir kurultay yapmak üzere çok sayıda il ve ilçe yönetiminin de değiştirileceği iddia ediliyor.

Tabanın temsiliyetinin partiye yansımasını önlemeye çalışan ‘tek adam’ muhalefetiyle, ‘tek adam rejimi’nin değişmesi mümkün değil ne yazık ki.

Başa dönersek, HDP’nin destek verdiği demokrasi ittifakını güçlendirmek ve sürdürmek bu CHP yönetimi ile ne yazık ki mümkün görünmüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi