Olasılık teorisi ve şiddetle mücadele

Olasılık teorisi ve şiddetle mücadele
Ülkeyi bir şiddet sirkine dönüştürmeyi arzulamıyorsak meseleye kısa, orta ve uzun vadeli çözüm eylem planları geliştirmeli.

Kadir Karaçelik


+GERÇEK- Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Kurban Bayramı'nı buruk karşıladık. 2021 yılı Kurban Bayramı'nı nefret saldırıları gölgesinde karşılamış iken bu yıl da avukat ve doktorların cübbelerine/önlüklerine, bizim ise yüzümüze sıçrayan kan ile karşıladık. 

Ölümün vahametinin rakamlara indirgendiği bir ülkede bu cinayetleri anlamaya çalışırken, kendimi şiddetin psikolojisi hakkında bir dizi araştırma yazısı içerisinde buldum. 

Kimimiz; ardışık hale gelen kadın cinayetleri, nefret saldırıları ve toplumsal cinnet hali karşısında son iki cinayete olan ilgimizi garipseyebilir. Ancak tıpkı kadınlar ve mülteciler gibi nefrete konu olan iki meslek grubu da özellikleri/koşulları açısından üzerinde durulmaya değer niteliktedir. 

Psikoloji bilimi açısından şiddeti tanımlama ve anlama üzerine çokça kuramsal görüşler ileri sürülmektedir.

Şüphesiz ki konunun uzmanları karşısında şiddetin kökeni ve ontolojisi hakkında ahkam kesmek gibi bir tavrımız söz konusu olamaz. Ancak yüzeye çıkan tarafı, etkileri ve sonuçları bizi ilgilendirdiğinden zaviyemizden bir şeyler söyleme hakkımız olduğunu düşünmekteyim. 

Şiddet, yaşamın her alanında varlığını sürdürüyor. İnsanlık var olduğu sürece, şiddetsiz bir yaşam  pek olası da görünmüyor. Şiddetsiz bir dünya ise hepimizin ortak hayali. Peki şiddeti azaltmak, onu bir değer olmaktan çıkarmak için ne yapmalı?

Kimilerine göre şiddet, yönünü bulamamış bir ruhun çığlıdır. Kimilerine göre şiddet, bir varoluş biçimidir. Kimilerine göre şiddet, kendini kaybetmiş bir bireyin yas tutma biçimidir. Kimine göre şiddet, sahip olamadıkları için sahip olanlardan aldığı bir öç alma halidir. Kimine göre şiddet, görmezden gelinenlerin isyanıdır. Kimine göre şiddet bir arınma biçimidir. 

Tüm bu kodlamalar karşısında şiddeti üreten psikolojik ve sosyal düzenekleri anlamadan onu minimize etme çabamız, kestirmeden sonuca koşullanmış etkisiz bir süreci ifade edecektir. 

OTORİTERYEN KİŞİLİK

Theodor Adorno ve arkadaşlarının Otoriteryen Kişilik kuramı; geleneklere katı bir bağlılık, otoriteye abartılı bir saygı ve toplumun kurallarına uymayanlara karşı düşmanlık besleme ile nitelenen bir kişilik örüntüsüdür. 
Bu kuram, otoriter ve faşist eğilimlerin tespiti için dokuz boyuttan oluşan F ölçeğini ( 1. Geleneksel değerlere bağlılık 2. Otoriteye boyun eğme 3. Otoriter saldırganlık 4. Yaratıcı, esnek düşünceye karşıtlık 5. Boş inançlı ve kalıp yargılı olma 6. Güçlü ve sert olma iddiası 7. Yıkıcılık ve sinisizm 8. Dünyada gelişen olayların vahşi ve tehlikeli olduğuna inanış 9. Cinselliğe yönelik abartılı ilgi) geliştirmiştir.  

Bu ölçek, sosyal öğrenme kuramcısı olan Bob Altemeyer tarafından eleştiriye uğrar.  Ona göre otoriter kişilik için üç boyut önemlidir.

1. Kendinden yüksekteki kişiliklere boyun eğme.
2. Yerel otoriteler tarafından izin verilmiş kişilere gösterilen saldırganlık.
3. Toplumca kabul edilmiş geleneklere yüksek oranda bağlılık.

Bu kuramın ölçekleri ile işlenen cinayetlerin mensup olduğu meslek gruplarını bir karşılaştıralım isterseniz. 

Biz hiç militer yapı mensuplarına yönelik yaygın şekilde böylesi cinayetlere rastladık mı? Kamusal güç kullanımı sahibi kişilere dönük yaygın şekilde böylesi şiddet vakıaları söz konusu oldu mu? Biraz daha somutlaştırırsak; vali, kaymakam, cumhuriyet savcısı, hakim veya güvenlik bürokrasisine yönelik yaygın bir biçimde benzer şiddet eylemlerine tanıklık ettik mi?  

İyi ki etmiyoruz! 
Sebebi mi? Tabiki ölçeğin birinci maddesi. 

Ancak avukatlar ve doktorlara yönelik yaygın bir şiddet dalgasıyla karşı karşıyayız. 

Avukatlık mesleğinin; yargısal faaliyet olmadığına yönelik yargı bürokrasisinin içselleştirilmiş refleksi ile yürütmenin konforuna yönelik "tehdit algısı" şiddet faillerinin psikolojisini beslemeye kaynaklık etmiyor mu?

Bu meslek grubu mensuplarının mağdur olduğu olaylardaki cezasızlık politikası, faillerin cüretine motivasyon oluşturmuyor mu? 

Misal, Batman adliyesinde iki ay önce polisin kafa atarak burnunu kırdığı avukat için yaptırım konusunda yaprak kımıldamamasının ya da doktora şiddet uygulayan failin tutuklanmamasının toplumsal yankısını ölçümleyebiliriz. 

Demokratik haklarını kullanmaya çalışan bu iki meslek grubuna reva görülen çirkin zor kullanımları, kolayca kriminalize etme durumu ve politik aktörlerin meslek örgütlerinin kapatılma vaveylaları şiddet failleri açısından onları "kolay dokunulabilir hedef" haline getirmiyor mu?

Tabiki getiriyor. 
Otoritelerin örtülü izni, ölçeğimizin ikinci maddesini karşılamakta. 

Avukatlık ve hekimlik mesleğinin itibarı açısından; avukatları adalet faaliyetinin bir parçası olarak görmeyip yalanlara paralize olan toplumsal algı, kazançlarının meşruiyeti üzerinden yürütülen tartışmalar, doktorlara işaret edilen dış kapılar, fonksiyonlarını hiçleştirme tutumu olumsuz toplumsal değer yargısı oluşmasına zemin oluşturmuyor mu? 

Bu ölçeklere karşılık gelen onlarca somut veri sunulabilir. 

ŞİDDETİN TOPLUMSALLAŞMASI 

Hedef haline gelmiş bu meslek grupları kamusal bir zırha sahip olsaydı bu kadar kolay şiddetin hedefi olurlar mıydı? 

Korunmama hali ile şiddet faillerinin cesareti arasındaki doğrusal ilişkiyi inkar edebilir miyiz? 

Peki sorunun kalıcı çözümü, kamusal zırh ya da yüksek hiyerarşi mi? 

Elbette değil! Ancak şiddet psikolojisi ciddi anlamda sönümlenene kadar korunmaya ilişkin etkin tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Psikolojik ve sosyal yönü olan şiddet mevzusunda; konunun uzmanları aracılığıyla sorunun derinine inip çözümler üretmek için yüzeye çıkan verileri toplamak ve araştırmalar yapmak gerekmiyor mu?

Türkiye Barolar Birliğinin 5 Nisan Avukatlar gününde avukatlara dönük şiddetin araştırılmasına ilişkin TBMM’den komisyon kurulması talebinin reddedilmesini neye yormalıyız. Yaşanan ve yaşanacak cinayetlerde bu redlerin paysız olduğu düşünülebilir mi?

"Otoriteryen Karakter" çalışmaları; şiddetin, toplumsallaşma sürecinde onay gören toplumsal bir değer olması tehlikesini göstermiştir. 

Ülkeyi bir şiddet sirkine dönüştürmeyi arzulamıyorsak meseleye kısa, orta ve uzun vadeli çözüm eylem planları geliştirmeli. 

Olasılık teorisinde olayın gerçekleşme ihtimali hakkında öngörüde bulunulabilir ancak gerçekleşen olayın istenilen olay olma olasılığı kesin değildir. Olayların istenilen şekilde olması için hata payı en aza indirilmeli ve  gerçekleşmesi istenilen olayın şartları artırılmalıdır.
  
Çelişkili bir bütün olan insanın doğasında şiddet bitecek gibi görünmüyor, tarih boyunca sürekli şekil değiştirdi. Şiddeti tüm kaynaklarıyla birlikte kurutma mucize gibi bir şey. Ancak maksimum düzeyde azaltılması imkan dahilindedir. 

Evet her iki ölüm, elbiselerindeki kan kurumadan ülke gündeminden göçüp gitti. 
Bize düşen, bu hafıza kırımına karşı hatırlamak ve çözüm üretimi için basınç oluşturmaktır. 

Öne Çıkanlar