Nefret etme hakkı ya da Catilina’nın trajik sonu

Nefret etme hakkı ya da Catilina’nın trajik sonu
Catilina’nın yozlaşmış Roma’nın yurttaşlık bilincini yeniden gün ışığına çıkarmak istemesi ilk başta kulağa biraz hoş gelebilir.

Sedat SEZGİN


İhanete uğramak acıdır, ama en çok da sevdiklerimiz ve yakınlarımız tarafından olmuşsa bu ihanet, acı daha da büyür; öyle ki bazen acının hacmine göre kabına sığması imkânsız da olabilir. Ancak Catilina’nınki biraz daha farklıdır. Genç İbsen’in kaleme aldığı bu yapıt ne kadarının tarihi gerçekliğe dayandığını söylemek benim için zor, neticede tarihçi değilim ve zaten Roma Dönemi’nden kalma bu kişiliğin karakteri ve davranışları hakkında elimize ulaşabilen fazla da bilgi yoktur.

Senin sezebildiğinin ötesinde benim hedefim;

Evet, herhangi bir kimseninkinden de öte.

Dinleyin öyleyse!

Öncelikle, özgürlük duygusu olan her yurttaşımı,

Halkın ve memleketin onuruyla refahını

Her şeyin üstünde tutan davamıza kazanmak istiyorum.

Eski Romalı ruhu ölmedi daha,

Sönmedi henüz onun son kıvılcımı!

O kıvılcım, yeniden ve hiç olmadığı kadar

Saf ışıklar saçan bir kor ateş olup, alevlenecek!

Ah, uşaklık, karanlık bir gece gibi Roma üstüne

Çok uzun zamandır çökmüş durumda.

Nice mağrur ve güçlü de görünse bu ülke,

Sallanıyor ve çökmek üzere, baksanıza,

Bu yüzden güçlü biri, dizginleri ele almak zorunda!

Kökten bir temizlik demektir bu,

Duyarsızları ayıltmak demektir, uyandırmak;

Ve genç yaşamların son şansını da boğarcasına

Ruhları zehirleyen alçak zorbalığı,

Tümüyle yok etmek demektir dostlar.

Bakın, yurttaş özgürlüğünü getirmek istiyorum ben,

Bir zamanlar burada egemen olan yurttaşlık bilincini

Getirmek istiyorum yeniden. Anavatan uğruna

Her Romalının kendini adadığı, halk için her yurttaşın

Varını yoğunu feda ettiği o eski altın çağları,

Yeniden gün ışığına çıkarmak için, davranın dostlar!  

Catilina’nın (Kendi düşüncesine göre tabii, zira yapıtta diğerlerinkini pek öğrenemeyiz) yozlaşmış Roma’nın yurttaşlık bilincini yeniden gün ışığına çıkarmak istemesi ilk başta kulağa biraz hoş gelebilir. Ancak Catilina’nın daha önce neden olduğu bir ölüm (Buradaki suçu tuhaf bir şekilde Kral Oidipus’unki ile benzerdir) yaşamındaki ihanetler zincirinin ilk halkasını oluşturur. Catilina bir tür intikamcı Nemesis’in kızı olan aşığı Furia tarafından ölümsüzlüğe yüreklendirilip ihanete uğrar, işte bu acıdır. Yine de ölümüne ihanete uğramış olan Catilina hor görmez aşığı Furia’yı (daha sonra ‘babam dediğim bu adama ihanet ettim’ diyen biri tarafından da ihanete uğrar), zira vicdanı burada bir cellat gibi devreye girmiştir.        

Catilina vicdanının ağır baskısı (Bugünlerin zalimlerinde mikroskopla aradığımız, yine de onlarda vicdan adına bir tek kırıntı izine bile rastlamadığımız kayıp bir duygu) ve ölümsüz olma arzusu arasında gidip gelirken yaşam sevincini kaybetmekle kalmaz sadece, kısa süre içinde bir tür unutuş olan ölümü bile bir kurtuluş olarak görmeye başlar.

Genç İbsen’in deneyimsizliklerle dolu bu yapıtı ileride Shakespeare’in hemen yanı başında değilse de yakınına ulaşabilen bir sanatçının ön ayak izlerini göstermesi bakımından yine de önemlidir. Bununla birlikte Catalina’nın vicdan sızıları ve ölümsüzlük karşısındaki arzusu/bencilliği de okurun zihnini uzun zaman meşgul edebilecek nitelikte olduğunu da eklemeliyim, tabii bu da değerlidir.

Sonuç olarak neden olduğumuz suçlardan ceza almalıyız (başka bireylerin yurttaşlık hakkı için bile olsa, ki belki de bu en hafifletici sebep olur), ya da bu suçlar tarafından ruhun acı çekmesini hoş karşılamalıyız, aslında varoluşumuzun gereği budur. Ancak vicdan dediğimiz bu şey bazı kişilerde belirti bile göstermiyorsa (Gerçi bunu nasıl görebiliriz, bu da ayrı bir konu); o halde sadece ırzımıza geçmekle kalmayan, yaşamımıza ve canımıza da göz dikmiş bu kişilerden en azından nefret etme hakkımız olmalıdır (Aksini düşünmek de dünyayı kurtarmayacaktır, maalesef artık birçoğumuz buna hemfikiriz), tıpkı Catilina’nın aşığı Furia’ya olduğu gibi.


Henrik İbsen, Toplu Oyunları 1, Çeviri: Yılmaz Onay, Mitos Boyut Yayınları

Öne Çıkanlar