Neden Rosa Kadın Derneği?

Önemli ve kadınlar için çok faydalı bir kurum yani anlayacağınız Rosa Kadın Derneği. Kadınlara faydalı olan, patriyarkaya faydalı olmuyor.

Bayram tadında bayramlar yaşanmıyor artık bu memlekette. Metropollere yerleşen insanlar, uzayan mesafeler, değişen ilişkiler, tüketim ve yaşam biçimi ile gelenekler nedeniyle "ah nerede o eski bayramlar" dedirten geçmişe özlem değil bu yazıyı yazma sebebim. Koronalı günler yaşıyor olmamız nedeniyle bayramı evde bir başımıza, sevdiklerimizi görmeden geçirmemiz de değil. Öyle olsaydı, keşke. 

Bayramdan iki gün önce sabah saat 4-5 civarında, çok sayıda insanın kapısı tabii ki beklenmedik bir şekilde çalındı. Kadın hakları savunucusu olan bu insanların evleri terörle mücadele polisleri tarafından didik didik arandı. Birtakım eşyalarına el konuldu. Darmadağın edilen o evlerde bulunan çocuklar korkuyla uyandı.

Aynı saatlerde Rosa Kadın Derneği’nin kapısı kırıldı, içeride herhangi bir tanığın yokluğunda, usullere aykırı olarak arama yapıldı. Derneğe giderken dernek yöneticilerinden hiçbirine ya da derneğin avukatına haber verilmemişti. Daha sonra ise yapılan arama usullere uygun hale getirilsin diye derneğin avukatına haber verildi. Gerçi önce yalnızca "derneğinize geldik, arama yaptık, kapıyı kırdık, gelip anahtarı alın" dedi görevliler ama derneğin avukatı oraya vardıktan sonra avukatın ve sokaktan çevrilen iki kişinin eşliğinde tutanak tutuldu. Avukat oraya gitmeden önce bitmiş olan aramada hangi eşyalara el konulacağına da karar verilmişti zaten. 

Rosa Kadın Derneği’ne üye olan tam olarak 18 kişi o sabah gözaltına alınarak Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Silahlı bir örgüte üye oldukları şüphesiyle gözaltına alınan bu kişilerin ifadeleri alınırken kendilerine Rosa Kadın Derneği’nin neden kurulduğu, derneğin amacının ne olduğu, 8 Mart’ta düzenlenen mitinge ve kayyumları protesto eylemlerine neden katıldıkları gibi sorular soruldu. Derneğin Başkanı olan Adalet Kaya’ya mesela "Kadınlar barış istiyor" isimli basın açıklamasına, açlık grevi yapan barış annelerinin eylemine, 3 büyük şehre kayyum atanmasını protesto etmek için yapılan açıklamaya, HDP’nin kadın belediye başkan adaylarının tanıtım toplantısına ve savaş karşıtı bir takım eylemlere katılma, Barış Pınarı Harekâtı’na karşı yapılan açıklamaya ve oturma eylemine katılma, Lise Caddesi’nde düzenlenen kayyum atamasını protesto eyleminde konuşma yapmak, 8 Mart mitingini düzenleme komitesinde yer almak, Barış Pınarı Harekâtı’ndan "savaş" diye bahsetmek, derneğin kurucu üyeleri ile bir takım görüşmeler yapmak, Ankara’daki bir STK’nın kadınlarla düzenlediği bir çalıştaya katılmak, dernekte bulunan ve 8 Mart mitinginde kullanılan pankartlar gibi konularda sorular soruldu. Yani gözaltına alınan kişiler, bu ülkenin Anayasası ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler tarafından güvenceye alınan ifade ve örgütlenme hürriyetlerinin demokratik standartlara uygun olarak kullanılması nedeniyle söyledikleri sözler ve katıldıkları eylemler nedeniyle suçlandılar. 

Terörle Mücadele Şube’de ifadeleri alındıktan sonra adliyeye getirilen bu kişilerin ifadesini savcı almadı. İlginç bir şekilde dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucunda 4 kişi hakkında adli kontrol tedbiri, 14 kişi hakkında ise tutuklama talebinde bulundu. Sulh Ceza Hâkimliği de bu talepleri uygun buldu ve 13 kişinin tutuklanmasına, 4 kişinin de adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar verdi. 3,5 yaşındaki böbrek hastası bir çocuk annesi ile birlikte cezaevine konuldu. 

Bir hukukçu olarak bu karara şaşırmamak mümkün değil, hukuki açıdan bakınca tabii ki. Zira, herhangi bir silahlı örgüte üye olmakla ya da bir örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmekle ilgili tek bir somut suç isnadı yok ifade tutanaklarında. Esas olarak bir gizli tanık ifadesine dayanıyor suçlamalar. Dosyada da gizlilik kararı var. Dolayısıyla suçlanan kişilerin aleyhinde dosyada ne var ne yok görmek ve bunlara itiraz etmek henüz mümkün değil. Adil yargılanma hakkı daha bu aşamada ihlal ediliyor. Tanıdık geldi değil mi? Seçilmiş belediye başkanları tutuklandıklarında yaşadıklarına çok benzer bir süreçten geçiyor şimdi kadın hakları savunucuları. 

Rosa Kadın Derneği Diyarbakır’da şiddete maruz kalan kadınlara psikolojik ve hukuki danışmanlık hizmetleri veren, kadınlara yönelik şiddetin izlenmesi, belgelenmesi çalışmalarına katılan ve şiddetin önlenmesi konusunda politikalar geliştirilmesi için önerilerde bulunan, kampanyalar yapan, sokaklara çıkan az sayıda sivil toplum örgütünden biri. KHK’larla kadın hakları alanında çalışan STKların dahi kapatılması sonucu bu alanda yürütülen çalışmalar epey bir darbe aldı. Ve şehirdeki kadın hareketinin bir anlamda bir süre sendeledikten sonra ayağa kalktığı bir dönemde kuruldu Rosa Kadın Derneği. Diyarbakır Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı’nın aktif bir üyesi olan dernek, kuruluşundan bugüne kadar çok sayıda kampanyaya ve sokak eylemine katıldı; bir takım ortak çalışmalara ev sahipliği yaptı.

Önemli ve kadınlar için çok faydalı bir kurum yani anlayacağınız Rosa Kadın Derneği. Kadınlara faydalı olan, patriyarkaya faydalı olmuyor. Kadınların eşitlik için verdikleri mücadelede elde ettikleri kazanımlar, cinsiyetçi erk’in ve erk/erkliğin işine gelmiyor. İktidar attığı her cinsiyetçi ve gerici adımın karşısında örgütlü kadınları buluyor. Memlekette neredeyse herkesin sustuğu, kimsenin sokağa çıkmadığı günlerde dahi kadınlar susmuyor, polis şiddetine rağmen sokaklara iniyor; demokratik yollarla, şiddete başvurmadan hak talebinde bulunuyor. Şiddet gören bir kadının yanında binlerce kadın duruyor. Cinayetlerin üstünün örtülmesine izin vermiyor. Susmuyor, korkmuyor, itaat etmiyor kadınlar. Bunun için en çok korkutanlar şimdi onlar. 

Rosa Kadın Derneği’nin tutuklanan üyelerinin bazıları aynı zamanda HDP’ye üyeler. Aralarında parti meclisi ve merkez yürütme kurulu üyeleri var. Partinin ilçe teşkilatında aktif olarak siyaset yapanlar var. Dolayısıyla Rosa Kadın Derneği’nin ve üyelerinin özgürlüklerine yapılan bu müdahalenin HDP’ye ve örgütlenen Kürtlere yapılan baskılardan vareste tutulmasının mümkün olmadığı kanısındayım. Zaten bence tam da bu nedenle böyle bir baskına ve tutuklamalara rağmen sivil toplum camiasında ve toplumda kıyamet kopmuyor. 

Korkarım ki örgütlenmiş kadınlara da Kürtlere de yapılan baskılar artarak devam edecek. Sivil toplum örgütlerinin ve demokrasi mücadelesi veren tüm kesimlerin bu yaşananlara dur demesi, bir ses vermesi gerekiyor. Bu ülkede yalnız bırakılan tek bir grup var olduğu sürece, demokrasi mücadelesi de ülkedeki demokrasi de hep eksik olacak. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nurcan Kaya Arşivi