Mahmur Kampı T.C.’nin utanç anıtıdır!

Kürt oldukları için ağır baskıya, işkenceye maruz kalan, akrabaları öldürülen T.C. yurttaşlarının son sığınağıdır Mahmur (Maxmur); bir PKK’linin vurulmasıyla övünülecek bir yer değildir.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan sosyal medya hesabından duyurmuştu "Milletimize güzel bir haber vermek istiyorum" diye.

Yandaş gazeteler, televizyonlar, ajanslar manşet manşet duyurdular haberi:

"Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) başarılı bir operasyona daha imza atarak, terör örgütü PKK’nın üst düzey yöneticisi ve Mahmur genel sorumlusu ‘Doktor Hüseyin’ kod adlı Selman Bozkır’ı etkisiz hale getirdi."

Sonra sahneye kerameti kendinden menkul "terör uzmanları" çıkıp Mahmur Kampı’nın nasıl bir "terörist yuvası" olduğunu anlattılar:

"Mahmur Kampı Kandil’in kuluçka yuvasıdır", "Burada terör örgütü sivil halkı kullanarak faaliyet yürütüyor", "Mahmur, Kandil ve Sincar gibi terör örgütünün sözde üst yöneticilerinin, sözde beyin takımlarının merkezi durumunda", "PKK, Mahmur’u kendi kampı gibi kullanıyor".

İyi de pek kimse çıkıp anlatmadı Mahmur Kampı’nın neden ve nasıl kurulduğunu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ve onların çocuklarının Irak Kürdistanı’nın başkenti olan Erbil’e yaklaşık 100 kilometre mesafedeki kampta ne işi olduğunu.

İlk kez Mahmur Kampı’na gittiğimizde çok şaşırmıştık; çünkü kamptakilerin bir kısmını Türkiye’nin özellikle Irak sınırındaki köylerinden tanıyordum.

Özellikle 1990’lı yıllarda Kürt sorunun çözümü için "savaş konsepti" bir devlet politikası olarak benimsenmesiyle, zaten sorunlu olan yaşamları bir cehenneme dönmüştü.

Her gece köyleri basılıyordu, köy meydanlarında erkekler çırılçıplak dolaştırılıyordu.

Kar üzerinde saatlerce bekletilirken evleri basılıyor, kapıları kırılıyor, odaları, mutfakları adeta talan ediliyor, evleri gelişigüzel taranıyor, işkence görmemiş insan bırakılmıyordu.

Çünkü "devlet terörist arıyor"du, amaç "PKK’nin kökünü kazımak"tı.

Köylerin çoğunda gıda ambargosu vardı. Kimin bir aylığına kaç kilo un, kaç kilo şeker alacağı köye en yakın karakol tarafından belirlenmişti.

Herkesin ununun, şekerinin çuvalına kime ait olduğuna dair işaretler konuluyordu askerler tarafından. Hatta bir keresinde üzeri yağlı boyayla işaretlenmiş yarım kilo teneke helva kutusu bile görmüşlüğümüz vardı.

Zaman zaman köyleri top atışına tutuluyor, ölenler, yaralananlar oluyordu.

"Korucu ol" baskısı artık yaşamla ölüm arasında bir ikileme dönüşmüştü; koruculuğu kabul etmeyenin artık kendi köyünde yaşama hakkı yoktu.

Bölgede köylerin yakıldığı, dört bine yakın yerleşimin boşaltıldığı, binlerce faili meçhul cinayetin işlendiği, gözaltında insanların kaybedildiği yıllardı.

Hatta Eruh tarafındaki bir köyün halkı "Saddam kamyon gönderecek, Irak tarafına göçeceğiz" diye vedalaşanlar bile olmuştu bizimle.

İşte bu insanlarla karşılaşmıştım Mahmur Kampı’na ilk gittiğimde.

Mahmur’a varana kadar yıllar süren çileli bir yolculuk yapmışlardı savaş koşullarında, uçuşan mermiler altında, karda, kışta, güneşte yağmurda.

1990’lı yılların hemen başında başlamıştı Irak Kürdistanı’ndaki göçleri.

Cehennem Deresi’nden, Zaho’nun dağlarından Besevi’den Etrus ovasından Nahdere sınırına savrulmuşlardı yıllarca.

Sonunda beş altı yıl süren göçlerinin son durağı Mahmur Kampı olmuştu.

Kendilerine yeni bir hayat kurmuşlardı çölün ortasında, evlerini yapmışlar, sokaklarına kanalizasyon döşemişler, yaşam alanlarını yeşertmişlerdi. Mahmur Kampı çölün ortasında bir vaha gibi görünüyordu ilk bakışta.

Yaklaşık 12 bin kişi yaşıyordu bu kampta. Kampın yüzde 70-75’ini kadınlar ve çocuklar oluşturuyordu. Zaten kampın yarısı 18 yaşın altındaydı.

BM’nin de desteğiyle kurulan dört anaokulu, beş ilkokul, bir ortaokul ve bir lisede üç bine yakın öğrenci vardı. Diplomaları Irak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanıyordu.

Liseyi bitirenler  Erbil, Süleymaniye ve Dohuk’taki üniversitelere gidebiliyorlardı.

Kamptaki hastanede artık burada büyüyen gençler doktorluk yapmaya başlamışlardı.

Kamptaki okulların, iki caminin yanı sıra; kadın, kültür, sanat kurumları, şehitler müzesi, tüm donanımları olan bir belediyeleri, hatta televizyon stüdyoları bile vardı.

"Demokratik özerklik" modelinin ilk kez yaşama geçtiği yer olarak anılıyordu Mahmur.

Mahalle meclisleri, iki yılda bir seçilen halk meclisi, buradan seçilen  üç kişilik bir yürütme komitesi ve eş başkanlık sistemine dayalı bir belediye ile yönetiyorlardı kampı.

Mahmur Kampı’na son gidişim 2015 yılıydı. Çok kısa bir süre vardı 7 Haziran seçimlerine. Gözleri Türkiye’ydi; hatta saatlerini bile Türkiye’ye göre ayarlamışlardı, çünkü Musul Vilayetine bağlı Mahmur’da Türkiye’den bir saat öndeydi zaman.

Kısa bir süre önce kamp IŞİD’in eline geçmişti. Yaşadıkları tahribatın yaralarını daha yeni yeni sarıyorlardı. Yaşadıklarını büyük bir heyecanla anlatıyorlardı.

Musul’u düşüren IŞİD, Mahmur’a doğru yürümeye başlamıştı. Önce Mahmur Kasabası’nda yaşayanlar kaçmıştı Erbil’e doğru. Kasabada bulunan peşmergeler de birkaç mermi attıktan sonra kaçmışlardı.

Kasabanın hemen yanındaki kampta bulunanlar da 2,5 saat içersinde 12 bin insanı Erbil’deki parklara, okullara, camilere, güvenli kasabalara taşımışlardı.

Kampı ele geçiren yaklaşık 250 cihatçı kapıları kırmaya, evlerde değerli eşyaları aramaya, televizyon teyp, CD çalar, fotoğraf makinesi, cep telefonu gibi eşyaları yağmalamaya başlıyorlar.

Kampın duvarlarına cihatçı sloganlar yazıyor, Mahmur’da özellikle belediye binasında girilmedik oda, kırılmadık dolap kapağı bırakmıyorlar.

Bu arada Kandil’den beş doçka ile 200 gerilla iniyor Mahmur’a, Talabani’nin YNK’sına bağlı anti terör taburu da zırhlı araçlarla yardıma geliyor.

IŞİD’in eline geçmesinden yaklaşık iki gün sonra "temizlik harekatı" başlıyor. Birkaç saat içinde Mahmur Kampı’ndaki bütün IŞİD’çiler süpürülüyor.

5 Ağustos 2014’te gerçekleşen IŞİD işgali nedeniyle Erbil’e göçen ve süpürme harekatından sonra evlerini boşaltan kamp halkı tekrar geri geliyor.

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyken sırf Kürt oldukları için gördükleri baskıdan, işkenceden, cinayetlerden kaçarak Saddam’ın Irak’ını bile göze alarak canını kurtaranlar IŞİD’in, Türkiye’nin saldırılarına, ağır ambargolara direniyorlar yıllardır. 

Türkiye’den göçeni olsun, burada doğanı olsun hepsi dört gözle barışın geldiği, demokrasinin olduğu bir ülkeye dönmenin düşünü kuruyorlar neredeyse 25 yıldır.

Onun için Mahmur Kampı, kapısında bir PKK’linin vurulmasıyla övünülecek bir yer değildir.

Çünkü Mahmur Kampı, Kürt sorununu savaşla çözmeye kalkan T.C:’nin utanç anıtıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi