Kürtler muhatap bulamıyor

Newroz kutlamaları bir devletin zulüm ve baskı araçları ne kadar güçlü olursa olsun bir halkın iradesini kırıp yok etmekte yetersiz kaldığını bir kez daha gösterdi.

Newroz kutlamaları bir devletin zulüm ve baskı araçları ne kadar güçlü olursa olsun bir halkın iradesini kırıp yok etmekte yetersiz kaldığını bir kez daha gösterdi. Kürtler, Türk siyasetinin meşhur deyimiyle "Edirne’den Kars’a kadar" büyük, coşkulu bir katılım gerçekleştirdi, barış, demokrasi ve hukuk talebini ortaya koydu.

İstanbul’dan Iğdır’a, Aydın’dan Yüksekova’ya, Diyarbakır’dan Van’a, Yüksekova’dan Şırnak ve Nusaybin’e kadar pek çok yerden gelen görüntüler 2022 Newroz’unun geçen senekilerden de büyük ve coşkulu kalabalıklarla kutlandığını gösterdi. Bu bize ne anlatıyor? Cevabı Mesut Yeğen’den alalım:

"Kürtlerin sürekli sokakta olmasını engelleyebilen yaygın baskı siyaseti Kürtlerin ana ulusal gövdeyle bütünleşmesine yol açmıyor. Gösterilerin Kürtlere dair gösterdiği şeylerden biri bu. Kürtler, Kürtlüklerinden, farklılıklarından vazgeçmeye niyetli olmadığı gibi, bu farklılığa gün geçtikçe daha çok gömülüyorlar. Newroz gösterileri devlete evvela bunu anlatıyor.

2015’ten sonra devreye alınan çöktürme siyaseti ne kesinti yaratabilmiş ne de failleri değiştirebilmiş durumda. 2015’ten bugüne yürüyen yaygın baskı siyasetine rağmen Kürt meselesi kesintisiz bir biçimde ve aynı faillerle devam ediyor. Newroz gösterileri devlete bir de bunu anlatıyor.

HDP’yle Kürt kalabalıkları arasındaki bu kuvvetli bağ, faillerle ilgili olduğu kadar Kürtlerin demokratik siyasete, yasal siyaset yoluyla temsil edilmeye verdikleri önemle, bu ikisine duydukları inançla da ilgili. Kürtler, HDP’nin düzenlediği Newroz gösterilerine bu biçimde katılarak Kürtlükte ve HDP’de ısrar ettiklerini gösterdikleri gibi demokratik siyasette, yasal siyaset yoluyla temsilde de ısrar ettiklerini gösteriyorlar.

Başka bir biçimde söyleyecek olursam, Kürtler 2015 öncesinin faillerinden olduğu kadar, 2015 öncesinin araçlarından da vazgeçmeye niyetli değil. Bu da devlete HDP’nin kapatılma davası hakkında bir daha düşünülmesi gerektiğini gösteriyor olsa gerek. Belli ki, HDP kapatılsa bile Kürtler 2015 öncesinin faillerinde ve araçlarında ısrar etmeye devam edecek. Devlete anlatılan bir de bu: HDP’yi kapatmak pek bir işe yaramayacak.

Seçimlerle ilgili olarak Newroz gösterileri muhalefete şunu anlatmış olsa gerek: HDP’nin kenarından dolanarak, üstünden atlayarak Kürt seçmenlerin desteğini almaya çalışmak beyhude olacak.

Kürtlerin desteğini alarak seçimleri kazanmak istiyorsa, HDP’yi ‘oyuna’ bir biçimde dahil etmenin, HDP’yi tanımanın incelikli bir yolunu bulmak zorunda muhalefet; Newroz gösterileri biraz da buna işaret ediyor. Newroz kutlamaları devlete olduğu gibi muhalefete de şunu gösteriyor: HDP ve Kürtler kuvvetli bir aktör olarak açık ve yasal siyasetin içinde, muhataplarından uyarınca muamele görmek istiyorlar.

Muhalefete verilen bütün bu mesajları şöyle basitleştirmek mümkün aslında: Seçimleri kazanmak istiyorsanız HDP’yi, 2023 sonrasında devleti yönetmeye hazırlanıyorsanız Kürt meselesini ciddiye alın."

Şimdi de Silopi Eş Belediye Başkanı Adalet Fidan’ın Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi ile ilgili açıklamalarına kulak verelim.

"CHP’li üyelerinin de kayyum konusunda orada yaptığı açıklamalar son derece üzücüydü. Daha önce yaptığımız görüşmelerde ve onların başkalarıyla yaptığı konuşmalarda kayyumların hukuk dışı ve irade gaspı olduğunu söylüyorlardı. Fakat Avrupa Konseyinde yaptıkları konuşmalarda Türkiye’de geniş bir terörizmin olduğunu ve kayyumların meşruluğu yönünde açıklamalar yaptılar.

CHP’nin bu tavrı kabul edilebilir değil. Demokrat bir parti gibi görünmeye çalışan CHP’nin söylem ve adımları birbirini tutmuyor. CHP’nin orda söylediklerini eleştiriyoruz. Kayyumların yerel yönetimlere darbe olarak kabul edilmesi sırasındaki oylamada da olumsuz oy kullanarak kayyumları uygun gibi kabul ettiler. Özellikle Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Aygün’ün konuşması çok olumsuzdu. ‘Kayyumlar, terörizm olduğu için çıktı’ yönünde açıklamaları oldu."

Bu Türkiye Cumhuriyeti’nde devleti yanlışlarıyla savunma zorunluluğu politikasının sonucudur. Yurtdışına çıkan, orada bir toplantıya katılan her Türk siyasetçi, akademisyen, gazeteci iktidar kim olursa olsun devletin politikalarını desteklemek zorundadır. Bu devletin dayattığı bir politikadır. Hep söylediğimiz üzere bu gerçek CHP’nin toplum değil, devlet partisidir, Türkiye’nin neredeyse tüm siyasi partileri gibi.

Bu tablo, Kılıçdaroğlu’nun başta "helalleşme" olmak üzere Kürtlere yönelik tüm söylemini çürütmektedir çünkü aklı başında her Kürt, iktidara geldiğinde devletin çizdiği sınırların dışına çıkamayacağını bilmektedir. Bu da Türkiye’nin çatışma ve gerilim dönemini geride bırakıp müreffeh, demokratik, laik bir hukuk devleti olmasının önünde en büyük engel olarak varlığını sürdürmektedir.

Kürt sorununu çözememiş bir Türkiye’nin yolsuzluk, yoksulluk ve şiddet sarmalı içinde yuvarlanacağı, dünyadan izole olacağı gerçeği görünene kadar bu durum böyle sürecek. Bedelini de Türk ve Kürt hakları ödeyecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi