Kimlik, yazma ve yayınlama özgürlüğüne adanmış bir ömür

Baskı rejimine meydan okuma, siyasi tutuklular ve aileleri ile gösterdiği dayanışma yanında, 'yazmak direniştir' diyerek, cezaevindeki yazarların yapıtlarını yayınlayan Ayşe Nur Zarakolu...

AYŞE NUR (Sarısözen) Zarakolu’yu sonsuzluğa yolcu ettik 20 yıl önce. Ölümsüzler arasına katıldı O da. 56 yıllık yaşamına birkaç hayat sığdırmayı başardı.

Sadece bir can yoldaşı, bir kavga arkadaşı değil, aynı zamanda bir sevgi insanıydı.

20 yıl sonra nasıl buz dağında kırılmalar yarattığını, perdeleri kaldırdığını, günışığının önünü açtığını görüyoruz en karanlık dönemlerde.

O bir sosyologdu ve aynı zamanda kütüphaneci. 1970-77 yılları arasında İÜİF Maliye Enstitisü Kütüphanesini yönetti.
1.Milliyetçi Cephe hükümetinin danışmanlarından birinin Enstitü başına geçirilmesi üzerine 1977 yılında istifayı bastı ve Belge Yayınlarının kurucu sahipliğini üstlendi, üniversite öğrenciliği sırasında Varlık Yayınlarında çalışma tecrübesi ile. 
Onun öncesinde de Yol-İş Sendikasında çalışmıştı. 

Ve TİP’in gençlik kollarında çalışacak, "Muhafazakâr" gençliğin saldırılarına karşı, Çetin Altan’lı, Aybar’lı konferanslar sırasında MTTB binasının savunmasında yer alacaktı. Yaşar Kemal, o günleri anardı hep daha sonraki yıllardaki görüşmelerimizde.

Bu arada Fikir Kulüpleri Federasyonunun kurucularından biri olduğunu hatırlatalım.

1969 Kanlı Pazar’ında Taksim’deydi.  

Çok genç yaşta İÜ Hukuk Fakültesine girdi. Abisi Veysi ile ilkokula çok genç yaşta başladığı için. Daha sonra 81 Anayasasını yazacak olan Orhan Aldıkaçtı ile TCK 141-42 maddeleri konusunda tartıştığı için sorun yaşayacak, bunun üzerine yeniden sınava girip İÜEF Sosyoloji bölümüne devam edecek ve oradan mezun olacaktı.

12 Mart darbesinden sonra evini devrimcilere açanlardan biriydi. Maltepe firarından sonra! 12 Eylül darbesinden sonra aranan muhalif gazetecilerin ülke dışına çıkışına yardım etti.

Solkırımın sürdüğü bir sırada, 1982 yılında, Mete Tunçay’ın, içinde TKP 1920 Birinci Kongre Tutanaklarının da yer aldığı "Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler" adlı kitabını yayınlayabilecek bir medeni cesarete sahipti. 

Yasak kararının altında, 12 Eylül cuntasının beyni sayılan Haydar Saltık’ın imzası vardı.

Kitapları teslim etmediği gerekçesi ile tutuklandığında, emniyet müdürünün, "biz bir nesli mahvettik, siz neyi hortlatmak istiyorsunuz" diye bağırması, solkırım yaşandığının itirafından başka neydi ki?

Ama Mete Tunçay’ın dik duruşu ve güçlü savunması ile böyle bir kitap Sıkıyönetim Mahkemesinde beraati sağlanabiliyordu.

Ayşe Nur da, sıkıyönetim kararına karşı durduğu gerekçesi ile yargılandığı davada, bütün bir yazı Metris’te geçirdikten sonra beraat ediyordu. 

Sıkıyönetim Komutanı ikinci bir yasaklama kararı çıkarıyordu bu beraat kararının ardından.
Sol tabuya karşı duruştan hemen sonra, bir başka tabuya Elen tabusuna karşı bir başka duruş gerçekleşiyordu, 1982 yılında Alan Yayıncılığın ilk kitabı olarak Dido Sotiriyu’nun "Benden Selam Söyle Anadolu’ya"sının yayınlanması ile. Hani doğduğu köy Çirkince’yi, Sevan Nişanyan’ın Güzelce yaptığı Dido!

Sıkıyönetim Mahkemesinde çevirmen Attila Tokatlı’nın dik duruşu ve savunması ile beraat etmez mi?

6 yıl sonra Dido, TÜYAP İstanbul Kitap Fuarının onur konuğu olarak geliyordu. Biz azize gibi karşılanıyordu.

Gerçekleştirdiği bir başka çaba, baskı rejimine karşı meydan okuma, siyasi tutuklular ve aileleri ile gösterdiği dayanışma yanında, "yazmak direniştir" diyerek, cezaevindeki yazarların yapıtlarını yayınlaması olacaktı. Nevzat Çelik’in şiirleri Ahmet Kaya’nın da bestesi ile kitleselleşecekti. 

Ayşe Nur Zarakolu bir hapishane ziyaretinde

Yeni Sesler adlı dizinin bir başka özelliği de siyaset ayrımı yapmayan bir çeşitliliğe sahip olmasıydı.

BU zor zamanlarda sol kültürün soluk almasına yaptığı en önemli katkılardan biri de, ilk kadın kitap dağıtım şirketi yöneticisi olarak Cemmay’ın ayakta kalmasını sağlamasıydı genç takımıyla.

Cemmay iki büyük yayınevinin, Cem ve May Yayınlarının adını taşıyordu. Asıl Şirket ise 1960’lı yıllarda Doğan Özgüden’in editörü olduğu Akşam Gazetesinin Kitap Kulübü olarak kurulmuştu Oğuz Akkan tarafından.

80 öncesi büyük ekonomik kriz sırasında şirket devrimciler tarafından devralınmıştı. Zaten bir süre sonra hem May’ın editörü Mehmet Ali Yalçın, hem de Can yayınları editörü Oğuz Akkan peş peşe kalp krizinden öleceklerdi.

1982 başlarında şirketi devr alanlar "arananlar" listesine girince baskına da uğrayan Cemmay dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Yayınevleri kitaplarını geri aldı. Aranan devralanların önerisi üzerine ANZ, şirketi yönetme sorumluluğunu üstlendi.

Ankara’daki Dost kitabevi gibi burası da sol kültürün soluk aldığı yerlerden biri oldu 80’lerin sonuna dek. ANZ, hapisten çıkan gençlere iş verdi dağıtımda. Bu nedenle 1984 Kasımında 42 gün sorguda kaldı. Ne ser ne sır verdi.

Ve hapisteki devrimciler ile dayanışmasını sürdürdü. Ve zamanı geldiğinde "emanet"i teslim etti 80’lerin ikinci yarısında. Maalesef emaneti teslim alanlar bu kurumu ayakta tutamadı. Demokrat gazetesinin kurumu gibi…

Ve özgür kalan ANZ, İnsan Hakları mücadelesinde yoğunlaştı. Kürt özgürlük arayışına, en tabu olduğu zamanlarda ilk destek veren aydınlardan biri oldu.

90’lı yıllarla birlikte ülkede yine devlet terörü yoğunlaşmaya başladı. Zor zamanlarda yaşanıyordu.

Sol tabudan sonra bir başka tabunun ayağın kırma zamanı gelmişti. Kırılması gereken Kürt Tabusuydu bu.

90-91 yılında peş peşe bu tabuyu hedef alan kitaplar yayınladı.

Ve peş peşe gelen mahkûmiyetler. Beşikçi’nin, Haydar Işık’ın, Hüseyin Erdem’in, Soysal Ekinci’nin vd. kitaplarından dolayı.

Beşikçi’nin "Devletlerarası Sömürge Kürdistan" kitabı bir deprem etkisi yarattı diyebiliriz.

Bir yol ayrımına gelen devlet iki cephede savaşılmaz gerekçesi ile TCK 141-42’yi kaldırıp, TMK’yı ihsas etti.

1991 yılında, 141-142 kalktığı için davalar Beşikçi ve diğerlerinin davaları beraatle sonuçlandı. Kürt yayınevleri kuruldu 1970’lerden bu yana ilk kez. Ama "Türk Baharı" kısa sürdü ve TMK’dan ilk yasaklama kararı İsmail Beşikçi ve yayıncısı ANZ için çıktı 1991 yazında.

Artık "düşünce suçlusu" olmaktan "terör suçlusu" olmaya terfi etmişlerdi.

1993 yılında ANZ bir başka tabu konuyu, Ermeni Soykırımı tabusunu gündeme taşıdı. DGM’de Kürt tabusu yanında Ermeni tabusu konusunda da ilk hüküm giyme onurunu omuzladı. Yayınevine yönelik bombalamadan sağ çıktı.

Körfez savaşının büyük kaçgunu, Newroz kıyımları sırasında gözlemci olarak bölgeye defalarca gitti.

Saldırı altındaki yasal siyasal partilerle dayanışarak görev aldı, yine bombalamalar devam ederken. Sağ kaldı.

Gıyabi tutuklamalarla yüz yüze kaldı 1996 yazında.

Aynı yıl Pontos Soykırımı tabusunu gündeme taşıdı, 1996 TÜYAP İzmir Kitap Fuarının onur konuğu olan Andreadis ve diğerlerinin kitapları ile. Ayzı zamanda İki ülke arasında tırmanan gerginliğe karşı. 1998 yılında Andreadis persona non grata ilan edilerek ülkeye girmesi yasaklandı.

ANZ’nin son soruşturması Pontos tabusuna ilişkindi hastane yatağında . Sadece dil ve kültüre ilişkin olmasına karşın Ömer Asan’ın kitabı yargı konusu yapıldı, 28 Şubatçıların kampanyaları sırasında. Ama kısa süre sonra 2002 seçimleri şokunu yaşayacaklardı. Ayşe’nin ölümünden sonra bu dava beraat ile sonuçlanacaktı.

ANZ’nin en önemli katkılarından biri, bir koçbaşı işlevi görerek, farklı kimliklerin kendi yayınlarını kurma konusunda cesaret vermesi oldu.

Kürt, Ermeni, Rum, Pontos, Yahudi, Çerkez kimliklerini sahiplenen yayınevleri var artık. 80-li, hatta 90’lı yıllarda bu çok zor bir işti. Diğer yayınevleri de bu tabu konulara açıldı.

ANZ’nin ölümünden sonra açılan bir davası ise, Birleşmiş Milletlere yönelik Barışçıl Çözüm Çağrısına verilen imzadan dolayıydı. Diğer dava ise, 28 Şubatçıların İHD genel merkezine yönelik baskında ele geçen "yasak yayınlardan" dolayı idi. 1993 Sivas kıyımında eşi Şair Metin Altıok’u yitiren Nebahat Çetin Altıok da bu davanın sanıklarından biriydi. Ve dava kalp krizi sonucu yaşamını yitirmesinden sonra açılmıştı.

Ve Kadınlar omuzladı ANZ’nin tabutunu, dinleneceği toprağa onlar taşıdı.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi