İnsani hukuk mevzuu

Bir zamanlar kapıcılarına karşılattıkları Barzani ve Talabani’ye nasıl saygı göstermek zorunda kaldılar ise Remzi Kartal’a da bir gün saygı göstermek zorunda kalacaklar. İçlerine sinmese de.

Belçika Yüksek Mahkemesinin KİP’in (Kürdistan İşçi Partisi) terör örgütü olmadığına ilişkin aldığı karar, aslında Tarihi Cenevre Konvansiyonunun 1977 yılında kabul edilen ek protokollerini esas alarak verilmiş bir karar.

1996 yılında Ayşe Nur, Human Rights Watch’un "Türkiye’ye Silah Transferleri ve Savaş Yasaları İhlalleri" adlı raporunu yayınladı.

Tabii kendini hemen yargı önünde buldu, raporu tercüme eden Ertuğrul Kürkçü ile birlikte.

Raporda Türk ordusu yanında, KİP gerillalarının da bazı ihlalleri yer almaktaydı. KİP bu ihlalleri araştıracağını açıklarken, askeriyenin şikâyeti üzerine kitap hakkında dava açıldı, her ikisi de Türk ordusuna hakaretten mahkûm oldular.

Ama AİHM, Kürkçü’nün başvurusu üzerine kararı haksız buldu, tazminata hükmetti. ANZ başvurmadı.

Cenevre 1977 Ek Protokollerinin tartışması ise 1969.

Sadece devletler arası değil, ulusal kurtuluş savaşları ve iç savaşlarda da uyulması gereken savaş hukuku ya da insancıl hukuk kuralları söz konusu.

Bu hususu 1995 yılında Cenevre’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu delegasyonu içinde yer aldığımız Birleşmiş Milletler yıllık toplantısında Gündüz Aktan ile de tartışmıştık.

Çeşitli devletlerin temsilcileri ile lobi çalışması yürütürken, TC temsilciliği ile niye yapmıyoruz demiştik. Türkiye’yi zor duruma düşüren, zirve yapmış insan hakları ihlalleri konusunda bir şeyler yapılması konusunda Ankara’yı uyarmalılar. Zaten bu görevleri değil mi?

1993 yılında Viyana’da yapılan İnsan Hakları Zirvesinde örneğin TC delegasyonu başkanı Bölükbaşı biz İHD delegeleri ile toplantı yapmıştı.

O zaman, bize, BM içinde terörizmin bir insan hakları sorunu olarak kabulü için çaba harcadıklarını söylemişti.

Biz de ulusal kurtuluş hareketlerinin "terörizm" kapsamına girmediğini belirtmiştik. Ama bu onların da uyması gerektiği insani hukuku yok saymaları anlamına gelmiyordu.

Cihatistlerin 11 Eylül saldırısı en çok bizim diplomatları sevindirmişti. Bakın biz bu tehlikeye işaret etmiştik, şimdi kafalarına denk etti, demişlerdi.

1995 yılında da BM nezdinde Cenevre’de TC büyükelçisi olan Gündüz Aktan biz OHAL bölgesindeki korkunç ihlallere işaret ettiğimizde, bize "orada bir savaş var, hangi ihlallerden bahsediyorsunuz?" demişti.

"O zaman savaş olduğunu kabul edin, insani hukuku uygulayın" demiştik.

Devletin tavrı, "ne insan haklarını ne insani hukuku takarız"dan ibaretti.

O sırada İHD Diyarbakır şube başkanı, yabancı heyetlere, bu arada Amerikalı bir senatöre durumu aktardığı için hapisteydi. Bu durumu toplantılar sırasında dile getirdik ve İHD Diyarbakır şubesi açılabildi.

İHD, bölgedeki korkunç durumu raporlaştırıyordu. Binlerce köy yakılmıştı. 3 küsur milyon insan köylerini terk edip göç etmek durumunda kalmıştı. İlk defa sınırın öte yanında BM bir mülteci kampı açmıştı.

İHD, Özal döneminde cumhurbaşkanı ile buluşup durumu aktarabiliyordu. Menderes başbakan olduğunda, onunla da buluştuk, TBMM Başkanı Cindoruk ile de buluştuk.

Biz ihlallerden bahsedince, Demirel de cebinden bir kâğıt çıkarıp PKK saldırılarını okumaya başladı.

Ona, uyulması gereken insani hukuk ilkeleri olduğunu hatırlattık. İki tarafın da uyması gereken kurallar.

Devlet tarafı, hiçbir zaman insani hukuku dikkate almadı. KİP hiç olmazsa dikkate alacağını deklare etti.

Bazıları, "neden sadece bölgede askeri gerilla operasyonları yapılıyor, büyük kentlerde bir şey yapılmıyor?" diye soruyor.

İşte bundan dolayı! KİP insani hukuka uyacağını deklare ettiği için.

İşte bunun için Brüksel Yüksek Mahkemesi KİP’in terör örgütü olmadığı, Cenevre ek protokolleri kapsamına girdiği kararını alıyor.

Onun için, örneğin eski TBMM parlamenteri Remzi Kartal, Avrupa Parlamentosu toplantılarına katılabiliyor.

Kürt toplumunun üst siyasal kurumları Brüksel’de on yıllardır var olabiliyor. NATO Karargahının olduğu Belçika’da Kürt kurumları yaşayabiliyor.

Kürt olan her yapıyı, kendi kaderini tayin hakkına saygı gösteren her aydını "terör" ile bağlantılı gösterme taktiği bayatladı artık.

Bir zamanlar kapıcılarına karşılattıkları Barzani ve Talabani’ye nasıl saygı göstermek zorunda kaldılar ise Remzi Kartal’a da bir gün saygı göstermek zorunda kalacaklar. İçlerine sinmese de.

Kim bilir, bir gün belki de TC elçiliği, resepsiyonlarına Remzi Kartal’ı da davet edecek.

Kürt halkı ile bağlantı, utanç verici TBMM içi operasyonu ile koptu. TBMM Başkanı Cindoruk, askeriye önünde selam duran Demirel’e dert anlatamadı. Operasyon sırasında hiç olmazsa manevi sorumluluk almamak için ülke içi seyahate gitti. Ya da onun olmadığı bir dönemi seçtiler. Başbakan yardımcısı SHP lideri Erdal İnönü ben bu işte yokum, deyip siyasetten çekildi.

Durum vaziyet, Çiller ve Karayalçın gibi amatörlere emanet edildi. Bu arada fırsattan istifade Gökçek Ankara’yı, Erdoğan İstanbul’u kapıverdi.

Erdal İnönü, ki Kürt siyasetçilere SHP çatısı altında TBMM yolunu açmıştı, Kürt oylarını olarak 2. parti olmuş, koalisyonun ikinci ortağı olmuştu. Bir buluşmada yüz yüze konuştuğumuzda, "DEP, KİP ektisinden kurtulamıyor" diye yakınmıştı.

Hani bir zamanlar, devletin TİP, TKP etkisinde deyip bindirmesi gibi. Komünizmle mücadele dernekleri militanlarını üzerine salması gibi.

Devletin asıl sorunu sosyalizmleydi. Sınıf hareketiyleydi.

Şimdi de Kürt sorunuyla, KİP bahane.

KİP’in TBMM’de temsilcisi yok, HDP’nin var. AP’liler parlamentoda gomonist diye Çetin Altan’ı linç etmeye kalkmışlardı. Şimdi ise HDP’li parlamenterler, belediye başkanları linç ediliyor.

Diyarbakır, Cizre, Şırnak, Yüksekova, Cizre’de sivillere karşı korkunç suçlar işlendi. İster insan hakları deyin, ister insani hukuk.

Bunlar bir gün elbet gündeme gelecek ve yargı konusu olacak.

Bir gün TC, 1977 Cenevre Konvansiyonu ek protokollerini kabul etmek zorunda kalacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi