HDP kongresi, Erdoğan, İmamoğlu ve Biden

Muhalefet ekonomideki kötü gidişat ve Kürtlerin çaresizliğine bel bağlamış durumda ve somut bir siyaset önerisi yok. Seçim tarihi yaklaştıkça yanlış yapmış olduklarını görmeleri işten değil.

Türkiye’nin seçim sath-ı mailine girdiği bir dönemde "king-maker" haline gelmiş olan HDP 5’inci olağan kongresini gerçekleştirdi ve Pervin Buldan ile Mithat Sancar’ı yeniden eş başkanlığa getirdi.

Türkiye’nin ve Kürt siyasi hareketinin içinde bulunduğu koşullar bugün yarışmacı bir kongreye belki el vermiyor ama demokrasi ve çok seslilik, ülke siyasetine örnek olma iddiasındaki bir partinin artık önceden belirlenmiş aday ve listelerle kongre yapma geleneğini geride bırakması ve çok adaylı, yarışmacı bir döneme adım atması gerekir.

HDP’nin de genel merkezden belirlenmiş adaylarla kongreye gitmesi bir süre sonra demokratik ve çoğulcu damarını köreltip onu sistem partilerine benzer bir hale getirebilir. Bugünkü baskı ortamı parti disiplini ve önceden belirlenmiş listeleri gerekli kılabilir ama partinin önüne hem yerelde hem de merkezde yarışmacı, çok sesli ve demokratik kongre hedefini koyması şart.

Kongrenin ortaya koyduğu temel gerçek, gerek Cumhur gerekse Millet İttifakı açısından HDP’nin kilit noktada oluşu. HDP’nin destek vermediği, karşı olduğu bir adayın rakibi karşısında başarılı olma şansı yok.

Millet İttifakı bütün stratejinin AKP-MHP Rejimi’nin Kürtlere yönelik siyaseti üzerine bağlamış görünüyor. Erdoğan’a karşı bizim adayımızı desteklemeye elleri mahkum anlayışı hakim bu ittifakta.

Aradan geçen bunca tecrübeye, Erdoğan’ın hızla müttefik değiştirme kabiliyetini görmüş olmalarına rağmen Kürtleri çaresiz görüyorlar. Bu büyük bir hata. Çünkü Erdoğan’ın başkanlık iddiasının sadece hakkındaki yolsuzluk ve hukuksuzluk iddialarından kaynaklanmadığını, Cumhuriyetin 100’üncü yılına mutlaka başkan olarak girme hırsının yattığını okuyamıyorlar.

Unutmamak gerekir ki, Özal’ın ölçülü adımlarından sonra bu ülkede Kürtlerle barış yolunda en radikal adımı Erdoğan attı. Bugün görüyoruz ki, bunu tüm müslümanların eşit olduğunu söyleyen İslam inancı veya demokrasiye olan saygısından yapmadı. Askeri vesayeti devirme yolunda Batı’nın desteğini alma ve partisinin kuruluş döneminde Washington’a vermiş olduğu sözlerden dolayı yaptı…

Ama yaptı…

Sonra dönüp o askeri vesayetle anlaşıp Kürtlere en ağır zulmü de uyguladı. Yani, sadece iktidara odaklı, ilkesiz ve çıkarcı bir siyasetçi. Şu anda elinde tuttuğu yetkilerle de direksiyonu yeniden kırma kabiliyet ve gücüne sahip bir siyasetçi. MHP’nin yüzde 7 barajının altına inip AKP üzerinde bir yük haline geldiği bu dönemde ya bu yükten kurtularak ya da Devlet Bahçeli’yi ikna ederek yeni bir sayfa açma girişiminde bulunabilir.

Evet, Kürtler açısından güvenilir bir siyasetçi değil ama Millet İttifakı ve adı konuşulan adaylar çok mu farklı. "Kuvayı Milliyeci" kimliğini her fırsatta vurgulayan Kılıçdaroğlu eski vesayet sistemin temsilcisi rolüne soyunmuş durumda. Erdoğan karşısında en büyük şansa sahip olacağı anlaşılan ve yüzü daha Batı’ya dönük görünen Ekrem İmamoğlu’nun "Her şey güzel olacak" dışında bir duruşu yok.

Kürtler açısından İmamoğlu’na güven, Erdoğan’dan daha fazla değil açıkçası. Bunu aşması için daha cesur olması, en azından eşit yurttaşlık, tam demokrasi ve hukuk devleti konusunda net mesajlar vermesi gerekir.

Bu tabloda AKP merkezli olarak yayılan yeni bir barış süreci ve Erdoğan’ın en fazla iki yıl daha başkanlık yapıp parlamenter sisteme geçilmesi konusunda bir söz vermesi ve bir genel af ilanı tüm dengeleri değiştirebilir. Muhalefet ekonomideki kötü gidişat ve Kürtlerin çaresizliğine bel bağlamış durumda ve somut bir siyaset önerisi yok. Seçim tarihi yaklaştıkça yine yanlış yapmış olduklarını görmeleri işten değil.

Erdoğan bu döneme öncelikle Batı ile ilişkileri düzelterek gidiyor. Elbette Batı açısından da güvenilir bir ortak değil. Sadece NATO’da önemli bir işlev gören bir üye şu anda. Ama Washington ve Batı başkentleri için İsrail, Yunanistan gibi konularda Erdoğan’dan geri kalmayan Kılıçdaroğlu ve partisi de çok farklı değil.

Madrid’deki görüşmede Erdoğan’ın Biden’a "Batı sistemine dönme" arzusunu iletmiş olması büyük ihtimal. Önüne konulan iki kırmızı çizgi ise Suriye ve Ege. Kendisinin de ifade ettiği üzere Batı’nın bu konuda tavrı net. O nedenle kimse Suriye’ye yönelik bir harekat için hazırlıkların tamamlanmasını beklemesin.

Washington, Erdoğan’ın Rus oligarkların paralarını çuvallarla Türkiye’ye getirdiğini, Ankara’nın Ukrayna’dan çalınan buğday ve mısırı ülkeye getirdiğini biliyor ama daha önemli konular için sessiz kalıyor veya kapalı kapılar arkasında gündeme getiriyor.

Ancak Batı ile gerçekten yeni bir dönem başlayacaksa, batık ekonomiye kaynak bulunacaksa, Türkiye ve komşuları kalıcı bir istikrara kavuşacaksa Kürt meselesinin demokratik yollarla çözülmesi, Türkiye siyaseti ve toplumunun hem sınırlar içindeki hem de sınırlar dışındaki Kürt gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ergun Babahan Arşivi