Hangi valiyi örnek alalım?

Emevi iktidarının sadık valisi Haccâc’ın ne sarığı-sakalı ne de namazı kılıp Kur’an’ı ezberlemesi O’nun zalim Haccâc olarak anılmasına engel olamadı.

Ülke bürokratlarının rol modeli alabileceği iki vali profilinden birincisi Taif’li Yusuf’un oğlu, Muhammed’in babası ve Emevilerin Irak’tan Yemen’e kadar en geniş yetkili valisi Haccâc’a ait. 

İktidarın ‘ötekiler’ini te’diple vazifeli olan Haccâc, Emevîler'in muhaliflerine özellikle Hz. Ali yandaşlarına karşı katı ve sert tutumuyla herkesin nefretini kazanıyordu. Hatta despot uygulamalarından sıkılan Irak halkı çareyi ikinci valimizin yanına göç etmekte buluyordu. Haccac’ın çağdaşı olan diğer bir Emevi valisi Ömer bin AbdülAziz idi.

Adaletle idare ettiği Mekke-Medine’ye göçler çoğalınca Haccâc, zamanın halifesi Velid’i kışkırtarak Ömer’in görevi olan Hicaz valiliğinden azl edilmesine sebep oldu. Ama adalet ve şefkatiyle tüm ülkede sevilen vali Ömer, Süleyman Bin Abdülmelik’ten sonra Emevi halifesi olacak ve 3 yıl gibi kısa sürecek parlak döneminde tüm halklar kısa süreliğine de olsa bayram edecektir.

Hemen idari reformlara imza atan Ömer; idarede ehliyeti, yönetimde barışı, hukukta eşitliği merkeze almıştır. İstanbul kuşatmasını kaldırmış, haksız yere alınan vergilere son vermiş, zekâtı Müslüman olmayan halklara kadar ulaştırmıştır. Kibir ve debdebeyi sevmeyen Ömer; Hutbede ehl-i beyt’e lanet okuma bid’atını kaldırarak onun yerine;

"Allah şüphesiz;  adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size ders vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz." (Nahl: 90) ayetinin okunmasını uygulamaya koymuştur..

Yine Haccâc’a dönecek olursak O ise; Yezid’i tanımayıp Mekke’de halifeliğini ilan eden büyük sahabe Abdullah bin Zübeyr’i yenmek için 7 ay boyunca kuşattığı Mekke’yi sonunda içindeki Kâbe ile beraber mancınıkla taşa tutmuştur. Direnişi kırıp şehit ettiği Abdullah’ın cenazesini annesine vermeyip asmıştır. Oğlunun asılı cenazesini bile alamayan ve hz. Ebubekir’in de kızı olan anne Esma, oğlu Abdullah b. Zübeyr'in direnişinden dolayı özür dileyeceğini bekleyip yanına gelen Haccâc'ın; "Resûl-i Ekrem; Sakif kabilesinden bir yalancının, bir de kan dökücü bozguncunun çıkacağını haber vermişti; gördük ki peyğamberlik iddiasında bulunan yalancı Muhtar es-Sekafi imiş, zalim bozguncu da sensin" diye yüzüne haykırmıştır. (Müslim, 229; Tirmizî, 44) 

İcraatları arasında sahabeden Enes b. Mâlik'in de bulunduğu pek çok kişiye zulmetmek, meşhur hadisçi ve tefsirci Saîd b. Cübeyr dahil binlerce kişiyi öldürtmek, kendisine yeminle biat ettirmek, yeminlerinden dönenlere mürted muamelesi uygulamak, mevâlî dediğimiz sonradan Müslüman olanlardan haraç ve cizye almak da var.

Haccâc, Saîd b. Cübeyr'i öldürttükten birkaç ay sonra kendi ölümünü isteyecek kadar büyük 
manevi bunalımlar geçirmiş ve sonunda acılar içerisinde ölmüştür. 

Ölüm haberini alan âlimler ona rahmet dilemediler. Yaşamı boyunca araları düzelmeyen diğer valimiz Ömer b. Abdülazîz şükür secdesine giderken, Hz. Ali’nin talebesi Hasan-ı Basrî; "Allahım, onu ortadan kaldırdığın gibi sünnetini de kaldır!" diye dua etmiştir. İbrahim en-Nehaî sevincinden ağlamıştır. Büyük hadisçi Buhari ise, O’ndan hadis rivayet etmemiştir.

Tabii Haccâc gibi şöhretli bir valinin ‘iyilikleri’ de var; tarım gelirlerinin arttırılması, sulama kanallarının güçlendirilmesi, posta teşkilatının düzenlenmesi ve Emevi parasının bastırılması gibi ekonominin canlandırılmasına katkı sunan girişimlerinin olduğunu belirtelim. Hatta Arapçayı iyi bilen, iyi derecede hatip birisi olan Haccâc’ın Kuran’ın harekelenmesi işinde de katkısı vardır. Bütün gücünü Emevî saltanatının ayakta kalması için harcayan Haccâc, yirmi beş yıllık iktidar uşaklığından sonra her fani gibi ölümü tattı. Kûfe ile Basra arasındaki kendi kurduğu Vâsıt şehrinde öldü (Ramazan 95 / Haziran 714). Halkların mezarını tahrip edebileceği endişesine karşı sapa bir yere gömülerek üzerinden akarsu geçirildiği belirtilir.

Dikkat ettiyseniz Emevi iktidarının sadık valisi Haccâc’ın ne sarığı-sakalı ne de namazı kılıp Kur’an’ı ezberlemesi O’nun zalim Haccac olarak anılmasına engel olamadı. Öldükten sonra miras olarak servet û saman da bırakmadı. Geride kesilmiş yüz bin kelle ve binlerce hapishane bıraktı.

Ama çağdaşı olan diğer vali de sakallı-sarıklı, namazlı-niyazlı idi fakat ahlâk ve adaletiyle İslâm Aleminde İkinci Ömer ünvanını alarak herkesin hatta ğayr-ı Müslimlerin de sevgisini kazanarak tam hakkıyla 5. Halife olarak anılır oldu.

Demekki dindarlğın ölçüsü adalet ve ahlâktır, sarıkla sakal, Arapçayı iyi bilmek vesaire değildir.

Şimdiki iktidarın vali, bakan ve bürokratlarının şüphesiz bu iki tarihi kişilikten birisinin izinden gideceklerini kestirebiliriz. Onlara, tutmakta zorlanacaklarını bilerek yine de bir tavsiyede bulunayım:

Arkanızdan bir yad-ı cemil bırakmak istiyorsanız; Ömer bin A.Aziz’in yolundan gitmeye çalışın! Yapamadınız mı, gidemediniz mi? Mümkündür ama sakın ola Haccâc-ı Zalim olmayın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Muhammed Salar Arşivi