Hafıza Merkezi'nden 'Sessiz Kalma' raporu

Hafıza Merkezi'nden 'Sessiz Kalma' raporu
Raporda, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucularının faaliyetlerinin yargı, idari ve medya yoluyla kriminalize edilmesine 67 hak savunucusu üzerinden örneklerle dikkat çekildi.

Yağmur KAYA


+GERÇEK- Hafıza Merkezi, "Sessiz Kalma: Hak Savunucularına Yönelik Yıldırma Politikaları 2015-2021" başlıklı rapora ilişkin Postane İstanbul da basın toplantısı düzenledi. 

Hafıza Merkezi hak savunucularının korunması ve güçlenmesine ilişkin yürüttükleri çalışmalarını 2019 yılından bu yana SessizKalma.org web sitesi üzerinden kamuoyuyla paylaşıyor. Bugün yapılan basın toplantısında yayınladıkları rapor, bu alandaki belgeleme çalışmaları sırasında topladıkları verinin analizini içeriyor. Aynı zamanda bir kitapçık olarak da hazırlanan raporun ana bulgularına ilişkin basın metnini Hafıza Merkezi ekibinden Murat Çelikkan, Burcu Bingöllü ve Özlem Zıngıl paylaştı. 

Basın toplantısında ilk konuşmayı Hafıza Merkezi ekibinden Murat Çelikkan yaptı.

Çelikkan, 2018 yılından beri insan haklarını savunucarının savunmak için çalışmalar yaptıklarını belirterek insan hakları savunucularının kendilerinin mağduru olmadıkları ihlallere karşı mücadele ettiklerini söyledi.

Sessiz Kalma’da yer alan farklı nitelikteki verinin analizine dayanan raporun ilk bölümünü Özlem Zıngıl okudu. Hafıza Merkezi raporunun ilk kısmı sivil alana ve hak savunucularına yapılan müdahalelere dair genel bir bakış sunmayı amaçladığını söyleyen Zıngıl, sivil toplumun faaliyetlerini sekteye uğratacak yeni yasalar çıkarıldığına dikkat çekti. Özellikle terörle mücadele ve ulusal güvenlik yasaları olmak üzere mevzuatın kötü niyetli bir biçimde uygulamasının sivil alanı kısıtlayan ve hak savunucularını engelleyen müdahaleler arasında önemli bir yere sahip olduğunu dile getiren Zıngıl, sivil alanın baskı altına alınmasına yönelik politikaların pratiğe dökülmesinde meclisin, mevcut yasalarda değişiklikler yaparak ya da yeni yasal düzenlemeler yürürlüğe koyarak kritik bir rol üstlendiği söyledi. 

Zıngıl, örgütlenme özgürlüğünü ciddi anlamda tehlikeye atan bu yasama faaliyetlerinin son yıllarda dernek statüsünde çalışmalarını sürdüren ve kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarını hedef aldığını vurguladı. 

SİVİL TOPLUMUN KURULUŞLARININ FAALİYETLERİ YASAYLA ENGELLENİYOR

Zıngıl, "Raporda odaklandığımız döneme baktığımızda, sivil toplum kuruluşlarının faaliyet sahasını sınırlandırmanın yasal temellerini oluşturan yasama faaliyetleri; dernekler Kanunu ve Dernekler Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikler ile Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Kanunu’nun yürürlüğe konulması. Bahsedilen değişikliler ve yeni kanun, hukuka uygunluk ilkesi ile örgütlenme ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere bir dizi insan hakkının kullanımını zayıflatıyor" dedi. 

Zıngıl, Sessiz Kalma’da yer alan hak savunucularının yargılandıkları davalarda, Türk Ceza Kanunun'da düzenlenen "Terör Örgütü Üyeliği", "Terör Örgütü Adına Suç İşleme",  "Terör Örgütüne Yardım Etme",  "Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Etme" ve "Cumhurbaşkanına Hakaret Etme", TMK’da düzenlenen "Terör Örgütü Propagandası Yapma" ve "2911 Sayılı Toplantı Gösteri Yürüyüşü Kanununa Muhalefet Etme" suçlamalarının yöneltildiğini ifade etti. 

Bu suçlamaların yöneltilmesine yol açan eylemlerin çoğunlukla ifade özgürlüğünü kullanan hak savunucularının basın açıklamasına katılması, sosyal medya paylaşımı yapması, toplantı-gösteri yürüyüşüne katılması gibi demokratik hakların kullanılması olduğunu söyledi. 

'HAKİM VE SAVCILAR KİŞİLERİN HAK SAVUNUCU KİMLİĞİNİ DİKKATE ALMIYOR'

Zıngıl, savcı ve hâkimlerin hak savunucularına yönelik suçları isnat ederken, bir hak olarak ifade özgürlüğünü, bu özgürlüğün sınırlanmasına getirilen kuralları ve ayrıca kişilerin hak savunucusu kimliğini dikkate almadığını söyleydi. "Bu suçlamalara dayanarak yargılanan kişiler sonunda beraat etse dahi yargılamaların yıllarca sürdüğünü ve ifade özgürlüğünün kullanımı konusunda caydırıcı etki yaratıldığını vurgulamak ve bu davaların devletin farklı düşünceleri koruyan bir ortam yaratma yönündeki yükümlülüğünü ihlal ettiğinin altını çizmek gerekiyor."

'YARGI, İDARİ TACİZ, MEDYADA KARALAMA VE HEDEF GÖSTERME'

Raporun ikinci bölümü ise hak savunucularına yönelik müdahale yöntemlerine odaklanıyor. Raporun ikinci kısmını Hafıza Merkezi ekibinden Burcu Bingöllü okudu. Bu müdahale yöntemleri yargısal ve idari taciz uygulamaları ile medyadaki karalama ve hedef gösterme kampanyaları olmak üzere 3 başlık altında incelendiğini dile getirdi. Burcu Bilgöllü, hukuki verilerde,  hak savunucularına yönelik sistematik damgalama, misilleme ve kriminalize etme politikalarının uygulanmasında yargı mekanizmasının merkezi bir rol oynadığını vurguladı. 

Bilgöllü, "Sivil alanı daraltmaya ve hak savunucularını susturmaya yönelik müdahalelerin bir diğer boyutunu oluşturan kamu makamlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik olanlar ve çalışma hayatına yönelik olanlar şeklinde iki grupta toplamak mümkün.

Bunlardan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin olanları özellikle sivil toplum için büyük önem arz ediyor. Zira bu hak ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı ile de doğrudan ilişkili olarak sivil toplumun görüşlerini dile getirmesini ve karar alma süreçlerine etkin katılımını sağlıyor" dedi. 

'MEDYA MERKEZİ BİR İŞLEV GÖRÜYOR'

Bingöllü, hak savunucularının faaliyetlerinin kriminalize edilmesi ve işlevsizleştirilmesinde medyanında büyük payı olduğunu söyledi. Bingöllü, "Medyanın da hak savunucularına karşı kamuoyu oluşturulmasında, damgalama ve marjinalleştirmeye maruz bırakılmasında merkezi bir işlev gördüğünü söyleyebiliriz. Hak savunucularının doğrudan hedef gösterilmesi, çalışmalarına ilişkin bilgilerin kasıtlı olarak çarpıtılması şeklinde seyreden bu karalama kampanyalarının, takiben açılan soruşturmalar ya da gündeme getirilen yeni yasal düzenlemeler için delil/dayanak oluşturması da söz konusu" dedi.

Raporun sunumunun ardından "İnsan Hakları Mücadelesinin Kriminalize Edilmesi" başlığı ile panel düzenlendi. 

2020 Mayıs’ından bu yana devlet baskısı ile karşılaştıklarını ifade eden Rosa Kadın Derneği’nden Adalet Kaya, Kürt kadın hareketine yönelik baskının sistematik olduğunu 2016 yılında ilan edilen Olağan Üstü Hal'den (OHAL) sonra ise bu baskıların arttığını vurguladı. 

Kaya, "Kayyumlar sürecinden çıkmıştık. OHAL Kanunları ile birçok kişi işten çıkarılmıştı. Birçok kadın cezaevindeydi. Sürgüne gitmek zorunda kalanlar vardı. 22 Mayıs 2020’de eylemlerimize gelen kadınlar gözaltına alındı. 7 ay içerisinde 7 operasyon yapıldı. Grup içindeki bazı kadınlar tutuklandı. Son 1,5 ay içinde yaklaşık 10 operasyon yapıldı Diyarbakır’da. Ben üç kere gözaltına alındım. 3 ay cezaevinde kaldım. Sivil toplumun üzerinde inanılmaz bir baskı var. Evlere yapılan baskınların neredeyse tamamı kadınlara yönelik. Dayanışma ile mücadele ediyoruz. Gece yarısı zırhlı araçlarla evimize gelmeleri toplumda kaygı yaratmak." 

KESKİN: İNSANLARIN SOFRASINDAKİ EKMEK ÇALINIYOR

Hakkında 143 dava açılan İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Eren Keskin, "Güç alırız mesajınızdan. Nasıl devam ediyorsunuz?" diye sordu. Keskin şöyle yanıt verdi: 

"Bu coğrafyada muhalif mücadele etmek hep zor oldu. Farklı merkezler vardı yargının içinde ama mutlaka konuşabileceğiniz bir hakim bulurdunuz. Şimdi ise bütün kapılar kilitli. Gayet radikal savunmalar yapardınız ama bugünkü kadar tutuklama olmazdı. 30 yıldır insan hakları savunucusuyum ama kendimi bu kadar öngörüsüz gördüğüm, korumasız bir süreç hatırlamıyorum. 1990’lardan farklı olarak işsiz bırakılmak çok büyük bir korku toplumu yarattı. İnsanların sofrasındaki ekmek çalınıyor. Son Gezi davasında ‘bu kadar olur mu’ diyeceğimiz türden bir karar verildi. Gitmemizi istiyorlar ama hiçbir yere gitmeyeceğiz."

KEREM: DEĞİL BASIN AÇIKLAMASI PİKNİK YAPMAK ENGELLENİYOR

Kaos GL Derneği’nden Kerem ise LGBT+karın maruz kaldığı hak ihlallerine ilişkin şunları söyledi: "Sadece fiziksel saldırılar değil LGBTİ+ gettolara hapsedildiğini deneyimledik. Değil basın açıklaması yapmak Maçka Parkı’nda piknik yapmak engelleniyor. Kamusal alanlara çıkılabilen Onur Yürüyüşü, 17 Mayıs’lar… Gezi sürecinde diğer toplumsal hareketlerle birlikte olmak güç yarattı elbette. Baskı ortamında dahi burada konuşabilmek, ‘biz buradayız’ demek oluyor. Bunu kıymetli buluyorum. 10 sene sonra ne konuşuruz, burada olur muyuz emin değilim. En azından şimdi burada olmayı önemsiyorum."

Öne Çıkanlar