Geçmişle yüzleşmek

Geçmişle yüzleşmek
ARTI TV'de ekrana gelen 'Söz Sırası' programının konuğu İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan oldu.

Öztürk TÜRKDOĞAN


ARTI GERÇEK-Üç Fidan'ın ölüm cezalarının infazı ve bu infazın Türkiye öğrenci, verimci, gençlik önderlerinin Türkiye'deki gençlik yapılanmasını nasıl etkilediği, daha çok da ölüm cezası, özel yetkili yargılama sistemleri üzerine ve itibar iadesi üzerine konuşmak istiyorum. 

6 Mayıs günü 3 Fidan olarak andığımız Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın infazının yıl dönümü. Bu infazla ilgili olarak 2 Mayıs 1972 günü TBMM'de 1586 sayılı bir kanun çıkarıldı. Bu kanun 5 Mayıs 1972 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı ve akabinde bir gün sonra bu cezalar infaza edildi. Bu cezaların infazı sırasında sağ partilerin kullandığı bir söz hafızalarımızdan silinmiyor. 3 siyasetçiye karşı 3 fidan devlet cinayeti dediğimiz bir idamla cezalandırdı.

Türkiye'de ölüm cezaları tartışmaları bazen yapılıyor. Türkiye'nin şu anda mevzuatından tamamen ölüm cezasını çıkartması ve hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve eki protokelleri hem de Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve eki protokolleri uyarınca Türkiye ölüm cezası sisteminden tamamen çıkmıştır. Dolayısıyla Türkiye'de hiçbir iktidar tek başına ya da Meclis'ten herhangi bir kanunla bu sistemi tekrar geri getiremez. Getirdiği takdirde insan hakları sisteminden tamamen çıkmış olur. Bu uyarıyı bir kez daha yaparak Türkiye'de gelecekteki seçim süreçlerinde ölüm cezası tartışması umarım yaşanmaz diye belirtmek istiyorum. 

Üç siyasetçiye karşı Üç Fidan'ın idamına onay veren ve onların ardılları olduğunu söyleyen siyasetçiler, ölüm cezası tartışması başlattılar. Biz her defasında buna karşı çıktık, 'Türkiye bunu mevzuatından çıkartmıştır bu tartışmaları bir daha yapmayın' dedik. Rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarının hatırasını yaşatmak istiyorsanız ölüm cezası tartışmalarına girmeyin. Bu siyasi iktidar daha geçen yıl 23 Haziran 2020 günü TBMM'de 7248 sayılı bir kanun kabul etti. Bu kanun 1960 Darbesi'nden sonra oluşturulan, Yassıada Yargılamaları'nı yapan Yüksek Adalet Divanı kararlarını hükümsüz hale getiren bir kanun. Bu kanunla birlikte Adnan Menderes ve arkadaşlarının itibarları iade ediliyor, onlar hakkında verilen mahkeme kararları yok kabul ediliyor, yasal mirasçılarına maddi ve manevi tazminat ödenmesi ile ilgili komisyon kuruluyor. Biz o zaman da dile getirdik. "Öyle ya peki siz bir askeri darbeden sonra oluşturulmuş bu tip sıkıyönetim mahkemelerince verilen bir eski başbakan ve siyasetçilere yönelik kararları hükümsüz hale getiriyorsunuz da ya diğer askeri darbeler?' Hepimiz gayet iyi biliyoruz, 70'te olan muhtıra sonucunda neler yaşandı ve Deniz'lerin idamı bu muhtıranın sonucudur. Orada oluştuurlan olağanüstü mahkemenin verdiği bir karardır. Buna karar demek de pek mümkün değildir. Çünkü bunlar siyasi mercilerdir. Bütün bunların hepsi idareye bağlı, yürütmeye bağlu merciilerdir. O halde bunu da 1586 sayılı kanunu da ortadan kaldırmak gerekir. 

Daha geriye gitmemiz gerekir. Daha bir kaç gün önce 37-38'de Dersim'de yapılan soykırımı andık. Soykırımın nasıl başladığını ve hemen 37 15 Kasım'ında Seyit Rıza ve ailesinden fertlerin ölüm cezalarının nasıl yerine getirildiğini tekrar andık. Peki bu kararlar ortadan kaldırılmayacak mı? Ortadan kaldırılmayı bırakın Seyit Rıza ailesinden bireylerin ve arkadaşlarının mezar yerleri bile açıklanmıyor. Türkiye'deki sağ siyasetçiler kendilerine gelince her adımı atıyorlar, ama bu ülkenin geçmişinde derin yaralar açmış gerek Kürt halkı nezdinde Şeyh Sait ve arkadaşları, Kürtler ve Aleviler nezdinde Seyit Rıza ve arkadaşları, devrimciler nezdinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla ilgili kararların ortadan kaldırılması ve itibarlarının iade edilmesi gerekmiyor mu? Esasen bir bütün olarak İstiklal Mahkemeleri pratiğiyle yüzleşilmesi gerekiyor çünkü bunlar mahkeme değil. Sıkıyönetim Mahkemeleri ile yüzleşilmesi gerekiyor bunlar mahkeme değil. Daha sonra Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile yüzleşilmesi gerekiyor ki bu konuda AİHM'in çok sayıda kararı var. Öyle bir noktadayız ki AİHM kararlarına uyulmuyor. Bu kararlara uyulmadığı için de bir çok mahpus DGM zamanında verilmiş kesinleşmiş hapis cezaları nedeniyle hapiste tutulmaya devam ediyor. Türkiye'de 2006 yılına kadar DGM'ler varlığını sürdürdü. Peki daha sonra ne oldu? Ceza Muhakemesi Kanunu 250'inci madde ile yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemeler 2012'ye kadar faaliyetlerini sürdürdüler. Hükümet bunları kaldırırken bağımsız ve tarafsız mahkeme olmadığını hükümet gerekçesinde yer verdi. Peki ne oldu? Terörle Mücadele Kanunu 10. maddesi ile görevli Ağır Ceza Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemelerin de ömrü çok uzun olmadı 2014'ün sonunda bunları da kaldırdılar. Peki ne oldu? Mahkemelerin kurulamsıyla ilgili özel bir yasa var oraya bir madde eklediler ve 17 Şubat 2015 tarihinden itibaren de Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu şimdiki adıyla HSK kararlarıyla artık Türkiye'nin her tarafına Özel Yetkili ve Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri kuruluyor ve deniyor ki bunlar İhtisas Mahkemesi. Yani bazen gidip görüyoruz nasıl İhtisas Mahkemesi ki üyelerinin neredeyse büyük çoğunluğu 2016 darbe teşebbüsünden sonra mesleğe kabul edilmiş ve yeterli liyakat ve deneyimi olmayan hakimlerden oluşuyor. Dolayısıyla Türkiye'nin çok ciddi sorun haline gelmiş Özel Yetkili ve Görevli Ağır Ceza Mahkeme sistemi var. Bu sorunla Türkiye'nin mutlaka yüzleşmesi gerekiyor. Bu yüzleşme yapılmak zorunda. Bir örnek vereceğim, HDP Eski Eş Genel Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ'ın yargılandığı Kobane Davası olarak bilinen davayı hep beraber izledik. Ben teknik olarak hesapladım 3500 sayfadan fazla bir iddianamenin su bile içmeden okunabilmesi için 7,5 gün gerekiyor. Mahkeme iddianameyi 7 günde kabubl etmiş yani uyumamış yememiş içmemiş... Re'sen delil toplama yasağı var, re'sen delil toplama faaliyetine girişmiş. Mahkeme kendini savcının yerine koymuş onun yapmadıklarını kendisi yapmaya koyulmuş. Anlaşılan o ki acelesi var. Bu tarz bir mahkeme pratiğiyle Türkiye gerçekten adalet dağıtamaz. Siyasi iktidarın kafasını kumdan çıkartması, gerçeklerle yüzleşmesi gerekiyor. Türkiye'nin en derin yaraların başında bu tarz siyasi iktidarların konjoktürel olarak kurduğu ve esasen de birbirnin devamı niteliğinde olan, Cumhuriyet'in kurulduğu zamandan bugüne kadar da değişmeyen siyasi iktidara bağımlı ub Özel Yetkili ve Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri sistemiyle yüzleşilmesi ve bunlardan kurtulmak gerekiyor. Belki o zaman hepimizin istediği adaletin dağıtılması konusunda biraz da olsa güven tehsis edilebilir. Ama yapılan yargılamalara baktığımızda çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. 

Ben Deniz'lerin Seyit Rıza'ların anıldığı ve daha bir çok haksız yere ölüm cezası verilip idamları infaz edilmiş insanların anıldığı böylesi zamanlarda bunları hatırlatmak istedim. Türkiye'nin geçmişiyle yüzleşmesi bağlamında ele alması gereken önemli noktalardan bir tanesi de İstiklal Mahkemeleri ile başlayan Sıkıyönetim Mahkemeleri ve DGM'lerle devam eden Özel Yetkili Mahkeme pratiği ile yüzleşmesi gerekiyor. Adalet hepimiz için gerekiyor, adalet herkes içindir, adalet her zaman lazımdır. Adalet duygusunun zarar görmemesi bakımından, ben bu vesile ile bir özel yüzleşme sürecinin yaşanması gerektiğini vurgulamak istiyorum. 

Öne Çıkanlar