İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Ey Merkel sen kimle dans ediyorsun!

Meğerse Türkiye yıllardır Almanya’ya mülteci göndererek, AB fonlarıyla yarışacak kadar euro kazanıyormuş.

Malatya Yeşilyurt Belediyesi ile başlayan insan kaçakçılığı zinciri uzadıkça uzuyor.

Malatya’dan Bursa’ya, Van’dan Ordu’ya… 11  AKP’li belediyeden söz edilirken, organize kaçakçılık işine karışan AKP’li belediye sayısı 20’e kadar çıktı. Bu sayıyla da kalmayacak gibi görünüyor.

Kazdıkça yalnız belediye başkanları değil, il ve ilçe başkanlarının da adları karışırken, eğitim kurumları ve spor kulüplerinin de benzer yöntemlerle yurt dışına insan gönderdiği iddiaları geliyor.

Organizasyonun başlangıç tarihi medyaya 2019 olarak yansıdı ama kaç yıldır sürdüğünü bilmiyoruz aslında.

Ahmet Nesin’in Artı TV’deki Ustura programına konuşan, Hannover’deki şirketin sahibi Ersin Kilit, kendi ismi üzerine odaklanılmasına oldukça öfkeliydi.

Ersin Kilit, Yeşilyurt Belediyesi ve partneri görünen dernekle yapılan protokolle kayıp 43 kişiyi Almanya’ya davet eden şirketin sahibi. Çok ilginç iddialarda bulundu, önemli AKP’li isimlerden söz etti.

Mesela Diyarbakır, Elazığ, İzmir, Antalya ve Antep gibi illerde de aynı yöntemle insan kaçakçılığı yapıldığını ileri sürerek özellikle Antep Belediye Başkanı Fatma Şahin ismini ısrarla vurguladı.

Ersin Kilit üstündeki okları başka yöne çevirmek için asılsız iddialarda da bulunuyor olabilir de, AKP’li belediye başkanlarını, il ve ilçe başkanlarını araştırması gereken de AKP’li makamlar olunca nelerin gizli kalacağını, hatta kaldığını  tahmin etmek zor değil.

İlginç bir iddiada daha bulunuyor Ersin Kilit. Almanya’dan sonra bir de Moldova’dan söz ediyor ve gri pasaportlu 90 kişinin geri gönderildiğini ileri sürüyor. Bu arada programın altına yazılan yorumları okumanızı öneririm.

CHP Genel Başkan Yardımcısı, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba da konuyu Meclis’e taşıyarak ," Elazığ Arıcak, Akçakiraz, Baskil; Ordu Korgan, Tokat Erbaa, Bursa Yıldırım gibi belediyelerde de toplu ilticaların yapıldığını ve bu konunun Meclis tarafından araştırılması gerektiğini" söyledi.

Ancak "iltica" etmenin şartları olduğu gibi, bu meselede sorulmayan, araştırılmayan çok fazla boyut var.

Öğrenebildiğim kadarıyla yurt dışında kalabilmenin üç koşulu var.

İlki; Ağbaba’nın dile getirdiği iltica yolu. İltica talep edebilmek için ülkende aranıyor olman ya da hakkında açılmış siyasi davalar olması lazım. Oysa gri pasaportla giriş yapan birinin bu koşullarda iltica talep edebilme şansı yok. Elinde resmi makamlarca verilmiş hizmet pasaportu varken böyle bir başvuru yapılamaz. Yapılsa da kabul edilme ihtimali son derce düşük. Ya da pasaportla birlikte hakkında açılmış dava dosyasını Alman makamlarına sunabilsin.

Gidenler hakkında GBT araştırması yapıldığı bilgisini doğru kabul edersek, bu olasılık mümkün değil. Ya uyduruk bir dava açıldı (yani işin adliye ayağı da var) ya da Almanya’ya giriş yapmadan önce pasaportlar imha edildi.

O zaman kaç gri pasaport geri geldi?

Gördüğünüz gibi her soru başka soruları doğruyor.

Örneğin Türkiye’ye girişte, havaalanında pasaport polisinin giriş mührü basmış olması gerekir. Bu mühürler, kişileri görmeden mi basıldı?

Mühür basılmadıysa, ilgili nüfus müdürlükleri ve emniyet nasıl görmedi?

Bir soru daha; bu kadar devasa bir organizasyonda sahte kimlikle ya da Interpol listesinde yer almayan cihatçılar da yollanmış olabilir mi?

Çünkü daha yeni CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl sayesinde 8 IŞİD’liye vatandaşlık verildiğini öğrendik.

Neyse gelelim ikinci yönteme: Almanya’da kalabilmek için profesyonel olarak bir yerde istihdam edilmek gerekir. AKP’nin dernek, vakıf ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren esnafları olduğuna göre bir kısmı bu yolla kalabilir.

Üçüncüsü ise gittikleri ülkelerde evlilik yapmak. Bu da mümkün ve yurt dışına çıkmak zorunda kalanlardan öğrendiğim kadarıyla bu alanda önemli bir pazar oluşmuş. Birkaç yıl önce Almanya’da10 bin euroya evlilik yapılabiliyormuş. Şimdiki fiyatları bilemiyorum.

Tabii gitmek bu yolla kolaylanmış olsa da herhalde binlerce euro verenler orada nasıl kalacaklarını da sormuşlardır.

Konvansiyonel kaçakçılıkta önerilen yöntemlerin paket fiyatı da değişiklik gösterdiği için muhtemelen ortalıkta dolaşan rakamlar da farklılık gösteriyor.

İddialara göre 6 bin ile 20 bin euro arasında değişen ücretler ödeyerek kafileye katılanların büyük çoğunluğunun gençlerden oluşması şaşırtıcı değil. Bu ülkede gelecek görmeyen gençlerin oranı, her araştırmada yüksek çıkıyor. Ama hepsinin masum nedenleri olup olmadığı şüpheli.

Hele ki devlet  kanalı TRT Arapça’nın Şubat-2020’de mültecilere  İdlip- Türkiye hattı üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşmanın yollarını ve her güzergahtaki riskleri anlattığı bir harita yayınladığı hatırlanınca. 

O tarihlerde AB ile süren pazarlıkta  Türkiye mültecilere kapıları açmış ve Yunanistan sınırına yığılan sığınmacılar inanılmaz insanlık suçlarının mağduru olmuştu.

Türkiye, en güçlü pazarlık silahı olarak kullandığı mülteciler karşılığında AB’den geçen ay  6 milyar euroluk yeni bir fon aldı.

Ama meğerse Türkiye kılıfına uydurmuş, resmi yollarla yıllardır Almanya’ya mülteci gönderiyormuş. Üstelik, ödenen miktarlara bakılırsa AB fonlarıyla yarışacak kadar da euro giriyormuş ülkeye.

 Denilecek tek şey var:

Eyy Merkel sen kimle dans ediyorsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi