Erdal Doğan: Cezasızlık kara akrepten bin kez daha tehlikeli ve can alıcı

Erdal Doğan: Cezasızlık kara akrepten bin kez daha tehlikeli ve can alıcı
Erdal Doğan, bugünki yazısında Tarlabaşı'nda seyyar satıcılık yapan Urfalı Abdullah'la sohbeti ekseninde, insanın yaşam hakkı kutsallığına değindi.

Türkiye'nin iklim değişikliğinden diğer birçok ülkeden daha fazla etkileneceği tahmin ediliyor. Türkiye'nin iklim ve enerji politikaları değişmediği sürece, tüketim alışkanlıklarının da etkisiyle süreç daha hızlı ilerliyor. Erdal Doğan, bugünki köşe yazısında bir insan hikayesi üzerinden israf kültürüne ve doğaya aykırı tüketim modellerine dikkat çekti. Ayrıca Hollanda'da yapılan bir araştırma sonucunu da aktaran Doğan, deneklerden alınan kan örneklerinde gıda ve diğer ürünlerin paketlenmesinde kullanılan polistiren, dörtte birinde de plastik poşet yapımında kullanılan polietilene rastlandığını aktardı. 

Öte yandan Urfalı bir çocuk olan Muharrem Aksem evlere 500 metre uzaklıkta emniyetin atış talimi yaptığı bölgede ölü olarak bulundu. Vücuduna çok sayıda mermi isabet etmiş olduğu ve vücut bütünlüğünün bozulmuş olduğu tespit edildi.

Erdal Doğan'ın Gazete Karınca'da yayımlanan "Kara akrep ve plastik yaşam" başlıklı, insanca yaşam hakkının kutsallığına değindiği yazısını sunuyoruz:

"Çay, su, kahve sattığı ve yaklaşık 1.5 metre uzunluğundaki 3 tekerlekli demir seyyar arabasıyla ekmekle beslediği güvercinlerinin az ötesinde ayakta müşterilerini beklerken, güvercinlerin güven içinde yiyip yemediklerini adeta kontrol eder gibiydi.

– Bir çay dedim!

Çay poşetini kağıt bardağa koyup sıcak suyu dökerken "demleme çayın yok mu" diye sordum.

-Yok! Demliyorum ya ben içiyorum o zaman da çok içmiş oluyorum ve midem ağrıyor ya da döküyorum. Satılmıyor. Çay suyunu bak bu gördüğün temiz sudan yapıyorum! Halbuki küçük bir büfem olsaydı demleme çay yapar çayı hem 3 TL yerine 2 TL ye verirdim hem de kağıt bardak yerine cam bardakta verirdim. Öyle köşeler var ki, belediye bu yerleri büfe yapıp değerlendirebilir. Değerlendirmiyor! Su ve kanalizasyon giderleri olan yerler var! Yanına tuvalet de yapar ben bakarım temizliğine millet de bedava tuvalete gelir girer. Taksim’de bu kalabalıkta en çok ihtiyaç duyulan tuvalet yok! Otel işletmecilerine de çok kızgınım! Hepsi üniversite mezunu veya cahil değiller! Sabah kahvaltıdan artanları ayrı ayrı kutular üzerine kaşar, yumurta, ekmek diye yazıp öyle otel dışında bir köşeye koysalar çöpe atmasalar da ihtiyaç sahibi insanlar da gidip alabilseler oradan. Bak bu haşlanmış yumurtaları otel çöpünden aldım. Ekmek de oradan, her zamanki gibi toplayıp ıslatıp güvercinlere verdim. Ben de yedim.

Az ötede yolum oradan geçtikçe gördüğüm sahneyi göstererek. Kuşlar çimlere serpiştirilmiş ekmekleri güvenle yiyorlardı.

Urfa’dan Tarlabaşı’nda tek bir göz odaya sığınmış. Ayda 700 TL veriyormuş. Oda harabe halinde eski ahşap bir yapı içinde. İstanbul’a kaçış nedenlerinden biri de çok korktuğu kara akreplerdi. Onlarla hayatının bir daha kesişmeyeceğini düşünürken bir gece yarısı ansızın tavandan cüssesinin ağırlığı nedeniyle gürültü ile düşen sese kalkmış. Korkuyla aklına ilk gelen onunla İstanbul’da da karşılaşmasın mı?

Sıcak iklimlerde yaşayan bu öldürücü akrep iklim değişiklikleri ile artık İstanbul’da da. Urfalı Abdullah başka bir oda veya daireye çıkmaya bütçesi yetmediğinden çok korktuğu kara akreple yine kader birliği içinde yaşamaya mecbur.

"Ekrem İmamoğlu’na ulaş anlat" dedim bu köşe ve bölgeler böyle böyle değerlendirilebilir diye!

-Ooo başkanın o kadar yoğun işi arasında beni mi huzuruna kabul edip dinleyecek? Hem ben kimim ki, O’na ulaşabileyim ve beni ciddiye alsın?

"Urfalı Abdullah’sın" dedim!

Abdullah 40’ını yeni devirmiş. Bütün gün kendi sessizliğinde birkaç kuruşu helaliyle kazanma çabasında. Sessiz ve ses gürültüsü ile bile kimseye zararı yok. Varlığının yalnızca kendisini yaşatmak olmadığını bilen, tamahkar olmayan hayvanlara bakmayı görev bilmiş, sokak çocuklarını elinden geldikçe gözetmeye çalışan.

Urfalı Abdullah’ı yazarken Urfalı çocuk Muharrem Aksem ile ilgili Urfa Barosu’nun açıklaması düşüyor önüme! Urfalı Muharrem Aksan uzun bir süre haber alamayan ailesi cansız bedenini 24 Mart 2002 tarihinde saat 22.00’de " (…) evlere 500 metre yakında emniyetin atış talimi yaptığı yerde bulmuş.

Tanıkların anlatımına göre saat 18.00’e kadar silah seslerinin duyulduğu yer burası, çocuk Muharrem Aksan’ın bir eli yok. Olay yerinde gittiklerinde halen barut kokusunun olduğu, bedeninde şarapnel izlerinin olduğu, cesedinin parçalanmış olduğu …"Ve bu olan biten karşısında adli ve idari birimler yine sağır sultanı oynamakla kalmayıp olayın unutturulması, kapatılması için büyük gayret gösterecekler! Aynen Şenyaşar ailesinin Urfa Adliyesi önündeki adalet çığlığını aylardır görmezden geldikleri gibi.

Ve bu cezasızlık kara akrepten binlerce kez daha tehlikeli ve daha çok can alıcı!

Anadolu Ajansı geçen hafta bir haber aktardı. Haber; Hollanda’daki Vrije Üniversitesi’nden ekotoksikolog Prof. Dick Vethaak’ın yaptığı araştırmanın verileri. Araştırma tamamı sağlıklı 22 yetişkin bağışçıdan alınan kan örneklerinin analiz sonuçlarında 17’sinin kanında plastik parçacıklara rastlanmış. Bu kan örneklerinin yarısında içecek şişelerinde yaygın olarak kullanılan PET plastik, üçte birinde gıda ve diğer ürünlerin paketlenmesinde kullanılan polistiren, dörtte birinde de plastik poşet yapımında kullanılan polietilene rastlanmış. Ayrıca araştırma mikroplastiklerin vücutta hareket edebildiğini ve organlara yerleşebileceğini göstermiş. Araştırma insan kanında polimer parçacıklarının bulunduğuna dair ilk gösterge ve sonuçların endişe verici olduğuna işaret ediyor. Ayrıca bebek ve küçük çocukların bu tür kimyasallara karşı daha savunmasız olduklarının altı çizilmiş.

Bence dehşet verici bu sonuçtan daha vahimi ülkedeki evrensel insani değerlerden giderek daha fazla uzaklaşarak yerine plastik ambalajla gerçek olmayanın sunulmasıdır. Hukuk ve yaşamın gereklilikleri plastik ambalajlarla hak sahiplerine dağıtılmazken adalet ve yaşam çabası devam ediyor insanların, edecek de. Etmek zorunda da."

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar