Dr. Kavaklı: ABD kürtaj kararı kadınların hala eşit yurttaş olmadığını gösteriyor

Dr. Kavaklı: ABD kürtaj kararı kadınların hala eşit yurttaş olmadığını gösteriyor
ABD'de Yüksek Mahkeme'nin, kürtajı anayasal hak haline getiren 1973 yılına ait kararı iptal etmesini Altınbaş Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Nur Banu Kavaklı değerlendirdi.

Ayşegül KARAKÜLHANCI


+GERÇEK- Amerikan Yüksek Mahkemesi 1973’te Jane Roe isminde Teksaslı bir kadının bölge savcısı Henry Wade'e karşı açtığı bir dava sonucunda  kürtaja erişimi anayasal bir hak haline getiren 'Roe versus Wade' yasası olarak bilinen yasayı 24 Haziranda geri çekti. Ülkede kürtaja erişim hakkı anayasal bir hak olmaktan çıktı ve eyaletlerin kontrolüne geçti. O günden bugüne ABD'de yasanın geri çekilmesine karşı itirazlar devam ediyor. Dünyanın bir çok ülkesinde de Türkiye'de de kürtaja erişim, doğum kontrol araçlarına erişim ciddi bir sorun. University of Southern California’da Sosyoloji ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları alanında doktorasını tamamladıktan sonra Altınbaş Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapan Dr. Nur Banu Kavaklı, Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin aldığı ve 36 milyon kişiyi etkileyecek kişilik haklarına aykırı olan bu durum herkesi de aynı şekilde etkilemediğini, yoksul kadınların, azınlık mensubu kadınların, göçmen kadınların, Amerikan toplumundan bahsediyorsak siyah kadınlar ve Latina kadınların bundan daha da olumsuz etkileneceklerine dikkat çekiyor. Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin aldığı bu kararın arka planını, neyi amaçladığını ve sonuçlarının ne olacağını +GERÇEK okuyucuları için Dr. Nur Banu Kavaklı ile konuştuk:

Neden ABD'de Yüksek Mahkemesi kürtaja anayasal güvence getiren ve 50 yıldır anayasal hak olarak yürürlükte olan kürtajı şimdi iptal etti? Nedir tarihsel arka planı?

Amerika’da da bir takım turnusol kâğıdı durumları vardır. Kürtaj, doğum kontrolüne erişim, eşcinsel evlilikler bunlar içinde yer alıyor. Daha az konuşulanlardan biri olsa da dinin kamusal hayata ne kadar dâhil olacağı da bu turnusol kâğıtlarından bir tanesidir. Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin bu haziran sonunda aldığı kararlarda bunlardan her birine dokunan ya kararlar aldı ya da geri çevirdi. Amerikan Yüksek Mahkemesi 9 hâkimden oluşuyor. 24 Haziran’da bu karar alındığında 6 tanesi Cumhuriyetçiler tarafından atanmış olan muhafazakâr hâkimler çoğunluktaydı. Hatta bir tanesi oldukça eski baba Bush (George Bush 41. dönem ABD Başkanı)zamanından kalma. Trump’ın yaptığı atamalar da mahkemenin yapısını zaten oldukça değiştirmişti. Bu karardan sonra Biden tarafından Haziran sonunda demokrat Ketanji Brown Jackson hâkim olarak atandı. Onun atanması da hem kadın hem de siyah olduğu için motivasyonları ve yeterliliği açısından ciddi sorgulanmalara maruz kalmıştı. Kürtaja erişimin eyaletler bazında ayarlanmasını 1973’te alınan 'Roe versus Wade' kararı engelliyordu. Şimdi kürtaj hakkı üzerindeki o federal koruma kalkınca artık eyaletler kendi uygun buldukları şekliyle sadece kürtaj yasağını da değil doğum kontrol erişim haklarını da düzenleyebilir hale geldiler. Hâlihazırda yaklaşık 13 eyalette zaten oldukça katı kürtaj yasakları var. Bu federal kararın geri alınmasını bekleyen ve yasakları arttırıcı uygulamaları geçirmek için ön hazırlığını yapmış olan da yaklaşık 12 eyalet var. Bu kararların Amerika genelinde 36 milyon kadını etkilemesi bekleniyor, bu gerçekten çok yüksek bir sayı.
Dr. Nur Banu Kavaklı

Anladığım kadarıyla kürtaja erişimde anayasa güvencesinin kaldırılmasının kadınlar için somut olan anlamı sadece kürtaja erişimin engellenmesi değil.

Evet, bu yasanın kaldırılması sadece kürtaja ulaşımı engellemiyor. Bu aynı zamanda kadınların üreme haklarının kadınların kontrolünden, kendi bedenleri üzerindeki iktidar haklarının, tasarruf haklarının tamamen ellerinden alınması durumudur. Bu gibi durumlarda hep olduğu gibi de kişilik haklarına aykırı olan bu durum herkesi de aynı şekilde etkilemiyor. Bundan şunu kast ediyorum: Sınıfsal olarak, etnisite bakımından daha olumsuz etkilenecek olan gruplar var. Yoksul kadınlar, azınlık mensubu kadınlar, göçmen kadınlar, Amerikan toplumundan bahsediyorsak siyah kadınlar, Latina kadınlar bundan daha da olumsuz etkilenecekler. Kimi eyaletlerde kürtaja erişim ve diğer doğum kontrol yöntemlerine erişim hala devam edecek. Kaliforniya örneğin güvenli eyalet olarak bilinen yerlerden biri ama buraya gidebilmek de bir masraf ve imkân gerektiriyor. Buna sahip olmayanlar da yalnızca kürtaj hakkından mahrum kalmayacak aynı zamanda her koşulda bu hakkı kullanmaya kalktığında sağlığını ve hatta hayatını tehlikeye atıyor olacak. Kürtaj yasaklarının dünya genelinde yükselmesiyle birlikte kürtaj sayısında düşüş olmadığını, tam tersine kürtaj sebebiyle ya da sağlığa erişimin düzgün bir biçimde sağlanmaması sebebiyle kadın ölümlerinin yükseldiğini biliyoruz. On yıllara dayanan veriler bize bunu gösteriyor. Kürtaj sayısının azaldığı durumlar ise etkin ve güvenilir doğum kontrol yöntemlerinin bir hak olarak ulaşılabilindiği durumlardır.


 Amerikan Yüksek Mahkeme üyeleri

Doğum kontrol yöntemlerine erişimi de ABD'de Yüksek Mahkemesi engelleyebilir mi?

2003’te planlanmış ebeveynlik konusunda bir karar vardı. Burada doğum kontrol yöntemlerine erişimin bir yaygın sağlık hizmeti olarak sunulması konusu Yüksek Mahkemenin önüne gelmişti. O zamandan beri bu hizmetler sağlanıyordu ve bunun aslında planlanmamış gebeliklerin önüne geçmek konusunda çok faydalı olduğu biliyoruz. Şimdi sadece bir bireysel bir hak olarak değil, kimi eyaletlerde evli çiftlerin dahi doğum kontrol yöntemlerini kullanmasının engellenmesi talebi var. Kimi eyaletlerin bu talepleri zaten önceden varmış ama Yüksek Mahkeme mahremiyet ilkesinden yola çıkarak, "çiftin kendi özelinde ne yaptığını kontrol etmek devletin görevi değildir, devletin buna müdahale hakkı yoktur" denilmişti. Şimdi bunun değişimine dair kimi göndermeler de yaptılar. Belirleyici kararın altında ismi olan hâkim Samuel Alito aslında bu verdiğimiz kararın kürtaj dışında bir bağlantısı olamayacak dedi. Ancak Clarence Thomas isimli yüksek hâkim hem doğum kontrole erişim hem eşcinsel evlilikler hem de karşılıklı rızaya dayanan eşcinsel ilişkilerin dahi Yüksek Mahkemenin daha önce aldığı kararları geri çevirmek yönünde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini, çünkü bunların özü itibariyle çok yanlış olduğunu söyledi. Oysa biliyorsunuz, Amerika’da eşcinsel evlilik artık federal bir hak ama bunun da geri çevrilmesi ihtimali var. Yine çok korkutucu olanlardan bir tanesi de prezervatiften tutun da ertesi gün hapına, rahim içi araçlara kadar doğum kontrol yöntemlerinin kullanımının devlet kontrolünde olması, bunları kullanmayı devletin düzenlemesi gerektiğine dair Cumhuriyetçilerin kafasında bir iddia var.

Uzun hak mücadeleleri sonucu elde edilen bu haklar tek tek geri mi alınıyor?

Gelişmelere baktığımızda yaklaşık yarım yüzyıldır düzenlenmiş bir anayasal hakkın geri alınması aynı zamanda pek çok mücadeleyle kazanılmış temel hak ve imkanların da aslında geriye döndürülmesi anlamına gelecek bir sürecin başlangıcı sinyalini veriyor.

"TRUMP DÖNEM;NDE CUMHURİYETÇİ İDEOLOJİ MAHKEMENİN KOMPOZİSYONUNU DEĞİŞTİRDİ"

Atanmış 9 hâkimden oluşan ABD'de Yüksek Mahkemesi görüyoruz ki milyonlarca insanı etkileyecek yanlış kararlar da verebiliyor. Bu alınan kararlardan geri dönülmesi ihtimali var mı?

Aslında bu gibi belirleyici kararların geri dönüldüğü başka örnekler hatırlamıyorum. Trump’la başlamış olan inanılmaz gerici ve muhafazakâr bir dalga var ki onun kendine alan açmak için kullandığı durumlardan biri haline geldi. Yüksek Mahkeme hâkimleri kendileri emekliliklerini istemedikleri veya görev süresi içinde hayatlarını kaybetmedikleri sürece yenilenmiyorlar. Kısa vadede 5’e 4 dengenin değişmesi üzerine bir atamanın yapılması çok mümkün değil. Trump’ın atadıklarının yaşları da genç. Mesela Brett Kavanaugh hem görece genç hem açıklamaları hem de uygulamaları bakımından tartışmalı bir şahsiyetti. Amerikan Yüksek Mahkemesi federal kararlar alabildiğinden önemli bir iktidar alanı. O yüzden bir hâkim değişikliği olacağı zaman bunun hangi siyasetin iktidarda olduğu zamana denk geldiği de çok önemli. Trump dönemi onlar için aslında şanslı bir dönem oldu, çünkü 3 atama birden yapıldı. Trump siyaseti ve özelliklede muhafazakâr, gerici Cumhuriyetçi ideoloji mahkemenin kompozisyonunu değiştirme imkânı buldu.

Yüksek Mahkeme gerici ideolojinin bir alanı haline de gelebiliyor şimdiki örnekte olduğu gibi. Bu sistemin reform edilmesi gerekmez mi?

Şimdiye kadar öyle bir ihtiyaç olmadı. Şu anda gördüğümüz yaklaşık elli yıl önce anayasal koruma altına alınmış bir hakkın geri alınması istisnai ve yeni bir durum. Eşcinsel evlilikler, doğum kontrol haklarına erişim gibi hakları geri almaya çalışırlarsa bunların da gündeme gelmesi hemen değil ama orta vadede bile olabilecek şeyler gibi gözüküyor. Bu reform gibi bir tartışmayı gündeme getirebilir. Amerikan Yüksek Mahkemesi bu bakımdan daha önce bu kadar radikal kararlara imza atmadığı için böylesi bir tartışma yoktu. Ama Trump döneminde 3 hâkimin değişmesi tabi yapının değişiyor olduğu görülünce bir tartışma yaratmıştı. Fakat dediğim gibi o da şans ve istisnai bir durumdu. 3 atamanın aynı başkan tarafından ve aynı doğrultuda hâkimlerle yapılmış olması sebebiyle, yoksa Yüksek Mahkeme’ye atanacak hâkimlerde çok ciddi bir ehliyet, deneyim ve birikim aranıyor. Ama şimdi bu sistemin dahi sorgulanabilir hale gelmesine sebep olacak bir kompozisyon oldu. Onlar da zaten böylesi bir kompozisyonun nasıl radikal sonuçları olabileceğini gösteren bir karara imzada attılar. Geri adım da yok; tam tersine bireysel tercihlerde bu bahsettiğim uygulamaların kökten yanlış olduğu ve düzeltilmesi gerektiğine dair yorumlarda bulundular.

Başka hangi örnekler var?

İki uygulamaya daha imza attılar. Bunlardan bir tanesi çevre ve iklim alanında EPA’nın (Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı/United States Environmental Protection Agency)eyaletlerdeki kontrolünü sınırlayan ve karbon salınımı yüksek olan enerji üretimleri yerine daha çevre dostu enerji üretimi yöntemlerine bastıran uygulamalarına karşı eyaletleri koruyan bir yasayı geçirdiler. EPA’nın kontrolünü sınırladılar. Bu da hem Cumhuriyetçilerin hem de Trump’ın politikalarıyla uyumlu bir durum.  Toplumsal hayata dair daha belirleyici olanlardan bir tanesi de laikliğe dair yani dinin kamusal alandaki yerine dair karardı. Bir devlet lisesinin futbol takımının koçu maç sonrasında tüm takım oyuncularını dâhil ederek dua ediyor. Bu sebeple şikâyet ediliyor ve işten atılıyor. Bu yüksek mahkemeye taşındığında Yüksek Mahkeme koç lehine karar verdi. Yüksek Mahkeme, "orada bulunan hiç kimse zorlanarak dua ettirilmediği için laiklik ilkesine aykırı bir durum değildir. Bu nedenle işten atılması haksızdır" dedi. Bu çok önemli bir karar. Benzer bir diğer şeyde özel okullara yapılan desteğin tamamen dini özel okullara yapılmasına dairdi. Onu da eşitlik ilkesine aykırı bularak kaldırdı. Şu andaki Yüksek Mahkeme havzasının konservatif kanadının Hristiyan hayat tarzını dayatmaya dair araç olarak kullanılması yönünde önemli bir gösterge. Kürtaj konusuna dönecek olursam, mesele burada kürtaj taraftarı veya karşıtı olunması değil, mesele insanların özellikle kadınların kendi bedenleri ve hayatları üzerindeki tasarruf hakkına karşı olmak veya taraftar olmak diye adlandırdığımız zaman biraz daha netleşiyor mesele sanırım. Bu kararla deniliyor ki, "Hayır olmamalıdır." Eğer kendi planlamadığınız bir şekilde dahi hamile kalırsanız bu durumda ne yapacağınıza karar verecek olan kendiniz değil devlettir, eyalettir, birey değildir. Esas problemli olan bu aslında.

"HAYATLAR ARASINDA ASİMETRİ KURULUYOR"

Neden karar vericiler en azından tıbbi sebeplerle veya tecavüz sonucu hamile kalan kişileri bu kararın dışında tutmuyorlar? Daha çok yeni bu yasak kararının ardından Ohio’da 10 yaşında tecavüz sonucu hamile kalan çocuğa kürtaj izni verilmedi. Türkiye’de de yıllar önce buna benzer bir durum yaşanmıştı.

Sağlık meselesini biraz daha esnek tutuyorlar. Ama onunda ne şekilde tanımlandığı annenin sağlığı mı fetüsün sağlığı mı konuları var. Ama o noktada da hayatı her şeyin üzerinde değerlendirmek, "ana rahmine düştüğü andan itibaren o bir candır ve korunması gereklidir" deniyor. Tabi bunu yaparken hayatlar arasında bir asimetri kurmuş oluyor. 10 yaşında tecavüze uğramış olan çocuğun hayatını tecavüz sonucu oluşmuş olan bebeğin hayatından daha az kıymetli ve daha az korunmaya değer görmesi bir sorun. Çünkü siz burada hayatlar arasında bir önem sıralaması yapmış ve burada önceliği hali hazırda hayatı devam etmekte olan kişiye değil döllenmiş bir yumurtaya vermiş oluyorsunuz. Bunu gelenekler, din vs kisvesi altında yaparken aslında özellikle kadınların siyasi, ekonomik, toplumsal ve hukuki haklarının tırpanlanması yönünde önemli bir adım atılmış oluyor. Türkiye’de de benzer bir argüman olmuştu. Şu anda kimin söylediğini hatırlayamıyorum ama "annenin hatasını bebeğe ödetilemez" diye bir söylem vardı. Bir hamilelik sadece kadının eylemiyle sonuçlanan bir durum değildir öncelikle bunu bir not edelim. Ensest, tecavüz vs gibi durumlar olduğunda da sanki hamilelik oluştuğu noktada kadının tek sorumluluğu onu sonuna kadar taşımakmış, görevi buymuş gibi davranılıyor. Peki, bebek doğduktan sonra ne olacak? Kim bakacak? Hangi koşullarda bakacak? Hangi imkânlar sağlanacak? Devlet korumasında mı olacak? Evlat edinme gibi bir süreç mi işleyecek? Kadının veya ailenin imkânları yeterli olacak mı? Bu bebeğin eğitim, sağlık gibi hizmetlere erişimi olacak mı olmayacak mı? Bunların hiç biri bizde de Amerika’da da tartışılmıyor.

Az önce "ana rahmine düştüğü andan itibaren o bir candır ve korunması gereklidir" denildiğinden bahsettiniz. Burada biyolojik, tıbbi, dini ve etik açıdan farklı görüşler var. Hayat nerede ne zaman başlıyor konusuna nasıl karar veilecek?

Yeni kararlarda hamileliğin hangi döneminde ne gibi müdahalelerde bulunulabileceğine tıbbi gelişmelere göre karar verilir deniliyor. Bu o zaman neye göre belirlenecektir? İlk kalp atışının duyuluşumu dur? Beynin oluşumuna göre midir? 25 haftaya kadar bir bebeğin ciğerleri gelişmiyor. Herhangi bir sebeple 25. haftada doğan bir bebeğin hayatta kalma ihtimali çok düşük, yoksa bu mudur? Hayat hangi noktada başlıyor ve hayata dair hak o bireye hangi noktadan itibaren veriliyor? Niye şimdiye kadar legal olan hamileliği sonlandırma imkânı tanınmıyor? Ertesi gün hapı da kürtaj yöntemi olarak mı değerlendirilecek? Bunlar belirsiz. Kimi eyaletler, (Kentucky bunlardan biri), kendi eyaleti sınırları içinde yaşayan vatandaşların başka bir eyaletten doğum kontrol veya kürtaj hizmeti alması halinde bunun da takip edilip cezalandırılması gibi taleplerde bulundular.

Bu konu sanki distopik bir hal alıyor.

Aynen öyle, mesela teknolojik gelişmelerle birlikte çok yoğun bir veri toplanması, takibi de söz konusu. Regl döngüsünü takip eden uygulamalar var. Bundan on- on beş sene önce Amerika’nın büyük zincir marketlerinden biri olan Target tüketim alışkanlıklarına ve kalıplarına bakarak muhtemel hamile kadınları belirleyip onlara uygun broşürler göndermeye başlamıştı. 17 yaşındaki bir lise öğrencisine hamile kadınlara yönelik paket gönderdiklerinde durumu fark eden baba Target’i dava etmişti. Ardından da genç kadının gerçekten de hamile olduğu ortaya çıkmıştı. On beş sene önce bile sırf hangi aralıklarla tampon veya ped alındığı vs gibi şeylerden bu çıktı. Şimdi bunun takibini yapmak daha da kolaylaştı. O halde bunun üzerinden kadınların takip edilip muhtemel bir hamileliliğin farkına varılıp sonra onun doğumla sonuçlanmaması halinde bununla ilgili işlem yapılması ki hapis cezası dâhil öngören eyaletler var. Tıpkı Damızlık Kızın Öyküsü'ndeki gibi bir kurguya doğru gidiliyor. Kadınlar her ne koşulda olursa olsun çocuk doğursunlar ama o çocukların geleceğine dair de hiç bir planlama ortada yok.

Neden ABD’de bu kadar ısrarla doğum kontrolünü engellemeye çalışıyorlar?

Ben bunun arkasında nüfus güçtür gibi bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Sonrası iyi planlanmış bir politikadan ziyade popülist bir yaklaşımla kürtaja izin verilmeyecek. Amerika’yı yeniden büyük yapalım, yeniden eski gücüne kavuşturalım argümanı da vardı ya Trump döneminde bir slogan haline gelmişti. Tam da böyle kimi hassasiyetlere parmak basıp oradan böyle bir toplumsal mobilizasyon sağlama, aynı zamanda oy devşirme planı. Kimi kalıplaşmış sloganlarla "eşcinsel evliliklere izin verilmeyecektir. Bu ahlaki çöküntüden toplum kurtarılacaktır; aile toplumun temel kurumu olarak yeniden yüceltilecektir. " Çok da bizim aşina olmadığımız tanımadığımız bir durum değil.

"EŞİT YURTTAŞLIK MERTEBESİNE ERİŞEMEDİK"

Ertesi gün hapının fiyatları örneğin Almanya’da 33 euro ile 36 euro arasında değişiyor. 21 yaşından büyükler için de sağlık sigortası karşılamıyor. Doğum kontrol hapı da sağlık problemi nedeniyle kullanmak zorunda değilse kişi yine 21 yaşından itibaren bireyin kendisi almak zorunda. Rahim içi araçlarla doğum kontrolü metotlarını tercih ediliyorsa onu da özel ödenmesi gerekiyor. Kürtaj yasak değil ama çalışıyorsa birey belli bir kısmını kendisi ödemek zorunda. Ayrıca herhangi bir kadın ve aile STK’sından bir danışmanla görüşmeniz ve neden kürtaj olmak istediğinizi gerekçeleriyle ifade etmeniz onlardan "onay" almanız gerekiyor. Bu kuruluşlar da genelde dini organizasyonlara bağlı STK’lar. Türkiye’ye bakıyorsunuz Türkiye’de de kürtaj yasak değil ama kürtaj olmak isteyen kadınların devlet hastanelerinden bu hizmeti almaları çok zorlaştırılıyor. Almanya, Türkiye, ABD nereden bakarsak bakalım kadınların bedenleri her yerde hem kontrol altında hem de yöntem ve hizmetlere erişim de ancak paranız varsa mümkün.

Kadınların bedeni hala çok yoğun olarak üzerinde mücadele süren bir iktidar alanı, bunu bir teslim edip buradan ilerlemek gerekiyor. Ataerki için bu zaten hep böyleydi. Ataerkinin kapitalizmle kol kola ilerlediği zamanlarda da değişmedi. Ama kadın hareketinin yüz yılı aşmış bir mücadelesi var. İlmek ilmek, tırnaklarıyla kazıyarak edindiği siyasi, toplumsal, ekonomik ve hukuki hakları var. Bunlarda geri adım atmamak için de çok ciddi bir süre giden mücadele söz konusu. Ama rahatlayabileceğimiz, tamam şimdi oldu diyebileceğimiz bir ortam olmadığını Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin aldığı karar da bize bir kez daha göstermiş oldu. Daha eşit yurttaşlık mertebesine erişemedik. Bir de dünya genelinde özellikle kimi ülkelerde kendisini daha fazla gösteren aşırı muhafazakar, popülist dalgaların yoğunlaştığı zamanlarda ki dünyanın pek çok ülkesini etkileyen mülteci krizi, göçmen akını da bunu olumsuz şekilde besliyor. Mikro milliyetçiliğin yükseldiği zamanlarda daha da keskinleşiyor. Hadi orayı belki tali bir tartışma olarak tutuğumuzda özünde kadınların insanlık hakları, birey olma, eşit vatandaşlar olma mücadelesinin ne yazık ki tamamlanmadığını söylemek zorundayız. Özellikle de iktidarların uzun süren ve çok da başarılı olmayan iktidarlarını sürdürmeye çalıştıkları dönemlerde muhafazakâr argümanların kadın bedenini yeniden araçsallaştırdığını görüyoruz. Bu Türkiye’de de, Macaristan’da da, Polonya’da da, Amerika’da da böyle.

ABD’de Yüksek Mahkeme’nin verdiği bu karar değişir mi? Bundan sonra ne olabilir?

Aktivizmin hak mücadelesinin bu geri basışla sönümlenip durumu kabullenmesini beklemiyoruz. Tabi, bu çok üst düzet hukuki bir karar olmasına rağmen kadın hareketinin, ki bu sadece kadın hareketi ile ilgili bir durum da değil insan hakları ile ilgili bir durum, LGBTİQ+ hareketini de birbirinden çok da ayrı düşünmemek gerekiyor çünkü benzer yaşamsal ve varoluşsal mücadeleler söz konusudur, birlikte burada yeniden bir fiil mücadelenin filizleneceğini düşünüyorum. Pek çok sivil toplum kuruluşu da, aktivistler de yerel mahkemelerde davalar açabilirler. Zaman içinde belki bunlar üzerinden bir üst mahkeme kararı yeniden görüşmek zorunda kalabilir. İlk olarak özellikle dikkat edilmesi gereken şey hâkim Clarence Thomas’ın işaret ettiği şekliyle federal bir hak olarak tanınmış eşcinsel evlilikler ve karşılıklı rızaya dayanan eşcinsel ilişkilere yönelik, doğum kontrol yöntemleri kullanımına yönelik bir kararlar silsilesi takip edecek mi? Özellikle Amerika’da buna bakıldığına biliyorum. Bu yönde bir hareketlilik olursa daha yoğun bir tepki de olabilir diye düşünüyorum.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar